TünayK
16-05-2012, 14:46
Sene M.Ö 31,
Bir sahil kasabasında ATAR adında savaşçı bir kabile yaşarmış. Bu kabilenin işi gücü hır gür kavga gürültü savaş karı kızmış. Ne kadar it kopuk varsa bu kabilede yaşarmış...
Bu kabile sürekli çevredeki kabilelerle olmazsa kendi içlerinde o da olmadı parkta ses yapan çocuklarla kavga ederlermiş.(belediyeye ses yapan çoçukları ile ilgili ilk şikayet mektubuda bu kabileden yazılmıştır...)
O zamanın yaşamına genel olrak bakıcak olursak üste başa giyecek bir şey olmadığından herkesin anlık mal beyanından bulunduğu kimsenin başını çevirip dahi akmadığı vücuddaki tüm organların el ayak gibi muamele gördüğü yıllarmış. Yani kabilenin kadınları yemek yaparken tan tarafta erkeklerin voleybol oynadığını ,kimsenin rahatsız olmadığı zamanlar...
Bu Kabile sürekli savaş halinde olduğu için arkalarında çok sağlam bir sağlık ekibi varmış. Yaralananları bu ekip mucizevi şeklide hemen iyileştirirmiş. Bu ekibin başında yedi cihana nam salmış COK-COK usta varmış...
Bülbülüne top çarpan çocugu işetmekten, ağrıyan yere sığır eti basmaya kadar bir çok modern tedavi COK-COK usta tarafından bulunmuştur... özelikle böcek ısırmalarında kullandığı daha sonradan tıp dilinde emme ve tükürme metodu olarak bilinecek tedavi yöntemininde mucidi ve en başarılı uygulayıcıymış..
Her şeyin yine sıradan olduğu bir günde ATAR kabilesinin sahili “ yandım anammmmmmmmm!!!” sesleri ile inlemiş...denizden çıkan bir erkeğin bülbülünü kocaman bir deniz yılanı ısırmış adam yılanıda kaptığı gibi COK-COK ustanın yanına gelmiş...
Usta hayatında ilk kez böyle bir vaka ile karşılaşmış ne yapacağını bilemez halde “hadi cok-cok, hadi cok-cok “ diye mağarasında kendi kendine söyleniyormuş ... birden adama dönmüş yılana bakmış ve aklına emme-tükürme yöntemi gelmiş. Neden olmasın diye düşünmüş sonuçta elde kolda bacakta işe yarayan bu yöntemi burada da uygulayabilirim diye düşünmüş...ve birden tak diye dizlerinin üstüne çökmüş...yılanı bir hamleyle söküp atmış ve işini yapmış...
Adam sağlığına kavuşmuş ancak gel zaman git zaman bu rahatsızlıkla gelenlerin sayısı çok artmış yılanı kapan soluğu COK-COK ustanın yanında almış...bu durum içten içe ustanın hoşuna gitmekteymiş...
Bu zaman zarfında bizim ustada hafiflemeler yumuşamalar baş göstermeye başlamış, artık kabilenin kadınları ile at bokundan fal bakmalar, kabilenin pazarında alışveriş yapmalar gibi huylar edinmeye başlamıştı...aradan yıllar geçtikten sonra içine kapanıp kabileden iyice kendini soyutlamıştı...savaş olsada bi erkek yüzü görsek diye hayallenip duruyordu.kendisindeki değişimin o da farkındaydı...
Artık kendi kendine konuşmaya başlamıştı..bu konuşmalardan sonuncusu şöyleydi...
CC1- gardaş hayır mı la ne oluyor sana?
CC2- ay ne olucak ayol ne güzel dans ediyorum işte!!!
CC1-lan olm iki dakka efendi ol karı gibi kivirmasana lan!!
CC2- indim dereyeee taş bulamadımmm indimm dereye taşş bulamadımmm.....
CC1-şşşt kime diiyorum alooo?!?!?!
CC2- ay sanane be salak! Ben böyleyim artııkkk ohhhh mis gibi ne güzel sen git o pis karılarla takıl artık bana bundan sonra abdullahlar hayriler boy boy desen desen!!!
CC1- peki gardaş o zaman ben bundan yokum amk!!
CC1- gidene bay bay gelene hay hay!!!1!31!!
İşte bu o onun içindeki eskide kalan koca, yiğit, vurduğunu yıkan, mert COK-COK usta ile son konuşmasıydı.... o artık tarihteki ilk ibneydi....
kaynak: tünaypedia
buda başka bir konuda paylaştığım ibretlik bir hikaye....
Sene m.ö 3131...
Şimdilerde malatya diye bilinen malafatus şehrinde dağların eteklerinde şimdiki bize göre ilkel ama zamanına göre oldukça modern bir kabile yaşamaktaydı...
Kabilenin erkekleri avcılıkla uğraşır kadınları ise klasik yemek, mağara temizliği ve çocukların eğitimi ile ilgilenmektelerdi...
Kabilede kışları gayet rahat geçerken yazları sıkıntılar baş göstemekteydi. Mayıs sonlarında sürekli kavgalar gürültüler yaşanmaktaydı. Erkekler çok agresif olmaktaydılar.
Yaz aylarının gelmesiyle zaten “modern” olan kabilenin kadınları sıcaklığın etkisiyle kışın giydikleri hayvan derilerini umarsızca çıkarmakta ortalarda fıldır fıldır gezmekteydiler(oyşhh!). Bunu gören erkeklerde ister istemez bir kımıldanma olmaktaydı...vucudlarındakı anlık değişimleri güç tanrısının kendılerıne gönderdikleri bir mesaj olarka algılarlardı. Ve o gelen mesajı kadınlara iletmekte çekinmezlerdi.
Ancak bu kabilede nüfüs kontrolsüz büyümüş erkek sayısı kadınlardan fazla olmuştu. Buda sıkıntı yaratmıştı . önceden güç tanrısından gelen mesajlar sorunsuzca iletilirken şimdi sıralar oluşmaya, işin tadı kaçmaya başlamıştı.
Bir gün kabilenin gençlerinden HOK’a güç tanrısından ilk mesaj gelmişti. “HOK mamut gibi oldun daha gölünü göremedik hayır mı la yoksa ibne misin?” diye fısıldadı güç tanrısı. Gazı alan HOK kabilenin kadınlarının arasına daldı...içindeki ses “ nefes alsın yeter devir birini!!!” diyordu...
Ancak HOK’un tipi biraz bozuktu kadınlar ondan kaçıyor hatta gülüyorlardı...HOK üzgün bir şekilde mağarasına döndü... Kendi kendine bir çözüm arıyor ama bulamıyordu. Tam o sırada mağaranın önünden geçen tavukları gördü karılarda nefes alıyor bu da alıyor ne fark eder dedi...ama tavugu yakalayamadı...sonra bir eşşek gördü bari buna kerkineyim dedi ama boyu yetişmedi...
İyice umutsuzlanan HOK’un ayağı mamut bokuna takıldı ve yüzüstü kapaklandı...eliyle makinasını korumak istedi ve onı sıkıca kavradı. Düşmenin etkisiyle eli ileri geri haraket etti ve HOK beyninden vurulmuşa döndü...”***** avradını!!!” dedi...”ne oluyor bana ?”diye içinden geçirdi...ve devam etti...
O gün hiç durmadı ve yaşadıklarını tüm arkadaşlarına anlattı...artık kavgalar bitmişti..kabilenin erkekleri dere kenarındaki kadınlara yanaşmıyor tepeden onlara bakıp takılıyorlardı...artık herkes mutlu herkes huzurluydu...kavgalar olmuyor kalpler kırılmıyordu...
Velhasıl kelam gençler....ilk 31 böyle çekildi ve bu dünyaya düzen geldi...düzeni bozmayın huzurunuzu kaçırmayın...
Kaynak: tünaypedia...
Bir sahil kasabasında ATAR adında savaşçı bir kabile yaşarmış. Bu kabilenin işi gücü hır gür kavga gürültü savaş karı kızmış. Ne kadar it kopuk varsa bu kabilede yaşarmış...
Bu kabile sürekli çevredeki kabilelerle olmazsa kendi içlerinde o da olmadı parkta ses yapan çocuklarla kavga ederlermiş.(belediyeye ses yapan çoçukları ile ilgili ilk şikayet mektubuda bu kabileden yazılmıştır...)
O zamanın yaşamına genel olrak bakıcak olursak üste başa giyecek bir şey olmadığından herkesin anlık mal beyanından bulunduğu kimsenin başını çevirip dahi akmadığı vücuddaki tüm organların el ayak gibi muamele gördüğü yıllarmış. Yani kabilenin kadınları yemek yaparken tan tarafta erkeklerin voleybol oynadığını ,kimsenin rahatsız olmadığı zamanlar...
Bu Kabile sürekli savaş halinde olduğu için arkalarında çok sağlam bir sağlık ekibi varmış. Yaralananları bu ekip mucizevi şeklide hemen iyileştirirmiş. Bu ekibin başında yedi cihana nam salmış COK-COK usta varmış...
Bülbülüne top çarpan çocugu işetmekten, ağrıyan yere sığır eti basmaya kadar bir çok modern tedavi COK-COK usta tarafından bulunmuştur... özelikle böcek ısırmalarında kullandığı daha sonradan tıp dilinde emme ve tükürme metodu olarak bilinecek tedavi yöntemininde mucidi ve en başarılı uygulayıcıymış..
Her şeyin yine sıradan olduğu bir günde ATAR kabilesinin sahili “ yandım anammmmmmmmm!!!” sesleri ile inlemiş...denizden çıkan bir erkeğin bülbülünü kocaman bir deniz yılanı ısırmış adam yılanıda kaptığı gibi COK-COK ustanın yanına gelmiş...
Usta hayatında ilk kez böyle bir vaka ile karşılaşmış ne yapacağını bilemez halde “hadi cok-cok, hadi cok-cok “ diye mağarasında kendi kendine söyleniyormuş ... birden adama dönmüş yılana bakmış ve aklına emme-tükürme yöntemi gelmiş. Neden olmasın diye düşünmüş sonuçta elde kolda bacakta işe yarayan bu yöntemi burada da uygulayabilirim diye düşünmüş...ve birden tak diye dizlerinin üstüne çökmüş...yılanı bir hamleyle söküp atmış ve işini yapmış...
Adam sağlığına kavuşmuş ancak gel zaman git zaman bu rahatsızlıkla gelenlerin sayısı çok artmış yılanı kapan soluğu COK-COK ustanın yanında almış...bu durum içten içe ustanın hoşuna gitmekteymiş...
Bu zaman zarfında bizim ustada hafiflemeler yumuşamalar baş göstermeye başlamış, artık kabilenin kadınları ile at bokundan fal bakmalar, kabilenin pazarında alışveriş yapmalar gibi huylar edinmeye başlamıştı...aradan yıllar geçtikten sonra içine kapanıp kabileden iyice kendini soyutlamıştı...savaş olsada bi erkek yüzü görsek diye hayallenip duruyordu.kendisindeki değişimin o da farkındaydı...
Artık kendi kendine konuşmaya başlamıştı..bu konuşmalardan sonuncusu şöyleydi...
CC1- gardaş hayır mı la ne oluyor sana?
CC2- ay ne olucak ayol ne güzel dans ediyorum işte!!!
CC1-lan olm iki dakka efendi ol karı gibi kivirmasana lan!!
CC2- indim dereyeee taş bulamadımmm indimm dereye taşş bulamadımmm.....
CC1-şşşt kime diiyorum alooo?!?!?!
CC2- ay sanane be salak! Ben böyleyim artııkkk ohhhh mis gibi ne güzel sen git o pis karılarla takıl artık bana bundan sonra abdullahlar hayriler boy boy desen desen!!!
CC1- peki gardaş o zaman ben bundan yokum amk!!
CC1- gidene bay bay gelene hay hay!!!1!31!!
İşte bu o onun içindeki eskide kalan koca, yiğit, vurduğunu yıkan, mert COK-COK usta ile son konuşmasıydı.... o artık tarihteki ilk ibneydi....
kaynak: tünaypedia
buda başka bir konuda paylaştığım ibretlik bir hikaye....
Sene m.ö 3131...
Şimdilerde malatya diye bilinen malafatus şehrinde dağların eteklerinde şimdiki bize göre ilkel ama zamanına göre oldukça modern bir kabile yaşamaktaydı...
Kabilenin erkekleri avcılıkla uğraşır kadınları ise klasik yemek, mağara temizliği ve çocukların eğitimi ile ilgilenmektelerdi...
Kabilede kışları gayet rahat geçerken yazları sıkıntılar baş göstemekteydi. Mayıs sonlarında sürekli kavgalar gürültüler yaşanmaktaydı. Erkekler çok agresif olmaktaydılar.
Yaz aylarının gelmesiyle zaten “modern” olan kabilenin kadınları sıcaklığın etkisiyle kışın giydikleri hayvan derilerini umarsızca çıkarmakta ortalarda fıldır fıldır gezmekteydiler(oyşhh!). Bunu gören erkeklerde ister istemez bir kımıldanma olmaktaydı...vucudlarındakı anlık değişimleri güç tanrısının kendılerıne gönderdikleri bir mesaj olarka algılarlardı. Ve o gelen mesajı kadınlara iletmekte çekinmezlerdi.
Ancak bu kabilede nüfüs kontrolsüz büyümüş erkek sayısı kadınlardan fazla olmuştu. Buda sıkıntı yaratmıştı . önceden güç tanrısından gelen mesajlar sorunsuzca iletilirken şimdi sıralar oluşmaya, işin tadı kaçmaya başlamıştı.
Bir gün kabilenin gençlerinden HOK’a güç tanrısından ilk mesaj gelmişti. “HOK mamut gibi oldun daha gölünü göremedik hayır mı la yoksa ibne misin?” diye fısıldadı güç tanrısı. Gazı alan HOK kabilenin kadınlarının arasına daldı...içindeki ses “ nefes alsın yeter devir birini!!!” diyordu...
Ancak HOK’un tipi biraz bozuktu kadınlar ondan kaçıyor hatta gülüyorlardı...HOK üzgün bir şekilde mağarasına döndü... Kendi kendine bir çözüm arıyor ama bulamıyordu. Tam o sırada mağaranın önünden geçen tavukları gördü karılarda nefes alıyor bu da alıyor ne fark eder dedi...ama tavugu yakalayamadı...sonra bir eşşek gördü bari buna kerkineyim dedi ama boyu yetişmedi...
İyice umutsuzlanan HOK’un ayağı mamut bokuna takıldı ve yüzüstü kapaklandı...eliyle makinasını korumak istedi ve onı sıkıca kavradı. Düşmenin etkisiyle eli ileri geri haraket etti ve HOK beyninden vurulmuşa döndü...”***** avradını!!!” dedi...”ne oluyor bana ?”diye içinden geçirdi...ve devam etti...
O gün hiç durmadı ve yaşadıklarını tüm arkadaşlarına anlattı...artık kavgalar bitmişti..kabilenin erkekleri dere kenarındaki kadınlara yanaşmıyor tepeden onlara bakıp takılıyorlardı...artık herkes mutlu herkes huzurluydu...kavgalar olmuyor kalpler kırılmıyordu...
Velhasıl kelam gençler....ilk 31 böyle çekildi ve bu dünyaya düzen geldi...düzeni bozmayın huzurunuzu kaçırmayın...
Kaynak: tünaypedia...