Mivec_4G63
20-07-2014, 09:18
Prof. Dr. Ersan Şen yazmış,
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu, karayolu trafiğinin bir düzenle gerçekleşmesi, ölümlü, yaralamalı ve maddi hasarlı kazaların önüne geçilebilmesi, bu kapsamda tehlikenin önüne geçilip zarar oluşmaması amacıyla birçok idari suç veya cezaya yer vermiştir.
Bu kurallardan birisi de, karayolunda kullanılan aracın özelliğine ve yol durumuna göre önceden belirlenen süratin üzerinde hız yapmaksızın araç kullanmaktır. Mevzuatın belirlediği hız sınırının üzerinde araç kullananlar hakkında, bu nedenle bir trafik kazası gerçekleşmese bile idari yaptırım olarak para cezası uygulanmaktadır. İdari para cezasının adli cezadan farkı, çok çabuk uygulanması ve hemen tahsil edilebilme kabiliyetidir. Bu cezaların caydırıcı olduğu, süratli araç kullanımının önüne geçtiği ve süratli araç kullanımına bağlı trafik kazalarının bir nebze oldun önlendiği savunulabilir.
Tartışma konumuz, idari para cezalarının önleyiciliği, miktarların azlığı veya çokluğu veya hız sınırlarına gerek olup olmadığı veya bu sınırların azaltılması ve arttırılması değildir.
Konumuz, deyim yerinde ise Devlet tuzak kurar mı, güç gösterisi yapar mı, yani önceden haber vermeksizin ve uyarmaksızın karayollarına gizli veya açık radar sistemleri yerleştirmek suretiyle hız kontrolü yapıp, idari para cezası tatbiki yoluna gidebilir mi? “2918 sayılı Kanunda var” ve “kanunu bilmemek mazeret sayılmaz” diyerek, önceden açıklama, bilgilendirme yapmaksızın ve uyarı levhaları koymaksızın radarlı hız kontrolü yapılabilir mi? Sosyal düzen kuralları arasında kanunların emredici olduğu, herkesi bağladığı ve bunlar arasında yer alan hız sınırlarına da herkesin uyması gerektiği, çünkü bu noktada amacın trafiğin bir düzen içinde akıp, kazaların önlenmesi gerçeği karşısında, önceden sürücüleri uyarmak, “aman burada kullanma, levha olmayan yerlerde kullan” demek, radar uyarı işaretlerinin olmadığı yollarda aşırı süratle araç kullanmayı teşvik etmek anlamına gelir mi ve bu doğru olur mu? Aksine uygulama, yani uyarmadan radar koyup ceza makbuzu düzenlemek, Devlete gelir sağlamak amacıyla vatandaşı cezalandırmak, para toplamak anlamına gelir mi? Bu uygulama, bireyin Devlete güvenmemesine yol açar mı? Bundan dolayı “hukuk devleti ilkesi” zedelenir mi?
İşte bu tartışmalara Yargıtay 7. Ceza Dairesi 08.07.2014 günlü, 2014/2954 E. ve 2014/14281 K. sayılı ilamı ile son vermiştir. Daire, uyarı levhası olmadan radarla hız kontrolü yapılıp idari yaptırım uygulanamayacağına karar vermiştir. Uyarı levhası olmaksızın radarla hız kontrolü yapılıp para cezası düzenlenmesini hukuka aykırı bulan bu kararda yer alan bir kısım gerekçeye göre;
“Kısaca, hukuk devleti ‘faaliyetlerinde hukuk kurallarına bağlı olan, vatandaşlarına hukuki güvenlik sağlayan devlet’ demektir.
Böylece, İçişleri Bakanlığı tarafından tesis edilen bir düzenleyici idari işlemle ‘trafik denetimlerinin karayolunun hangi kesimlerinde, hangi sürelerde yapılacağı ve hangi konularda yoğunlaştırılacağı hususlarında ulusal ve yerel medya ile diğer iletişim araçlarından da azami ölçüde faydalanılmak suretiyle yol kullanıcılarının (özellikle sürücülerin) bilgilendirilmesine’ ilişkin bir düzenleme ihdas ettiği görülmektedir.
3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi hükmüyle, ‘Karayollarında trafik düzenini sağlamak ve denetlemek’ görevi İçişleri Bakanlığı’na tevdi edilmiştir. Aynı Kanunun 33 üncü maddesi hükmüyle de İçişleri Bakanlığı ‘kanunla yerine getirmekle yükümlü oldukları hizmetleri; tüzük, yönetmelik, tebliğ, genelge ve diğer idari metinlerle düzenlemek’ ile görevli ve yetkili kılınmıştır.
Sonuç olarak; “hukuk devleti” ilkesi vazgeçilmezimizdir. Bağımsız ve tarafsız yargının varlığı, kişi hak ve hürriyetlerinin korunmasının temelidir. Hukuk ve adalet; ekmek, su, toprak ve hava gibi yaşam kaynağıdır. Hukuk ve adalet; mülkün temeli olup, devletin varlık sebebidir. Yönetim biçimini veya sistemini değiştirmek, Devletin ağır işleyişi ile hantal yapısını düzeltmek, daha süratli kararlar alıp gelişmeyi sağlamak gibi hedefler, asla hukuk ve adaletin gözardı edilip, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını ortadan kaldırmaya yönelik anlayışın dayanağı yapılamaz.
Yargı, gelişmenin prangası değildir. Yargı; hukuka, adalete ve dolayısıyla “eşitlik” ilkesi kapsamında insana hizmet eder. Yukarıda özetine yer verdiğimiz karara imza atan yargıçlarımıza selam ve saygılarımızı sunarız.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu, karayolu trafiğinin bir düzenle gerçekleşmesi, ölümlü, yaralamalı ve maddi hasarlı kazaların önüne geçilebilmesi, bu kapsamda tehlikenin önüne geçilip zarar oluşmaması amacıyla birçok idari suç veya cezaya yer vermiştir.
Bu kurallardan birisi de, karayolunda kullanılan aracın özelliğine ve yol durumuna göre önceden belirlenen süratin üzerinde hız yapmaksızın araç kullanmaktır. Mevzuatın belirlediği hız sınırının üzerinde araç kullananlar hakkında, bu nedenle bir trafik kazası gerçekleşmese bile idari yaptırım olarak para cezası uygulanmaktadır. İdari para cezasının adli cezadan farkı, çok çabuk uygulanması ve hemen tahsil edilebilme kabiliyetidir. Bu cezaların caydırıcı olduğu, süratli araç kullanımının önüne geçtiği ve süratli araç kullanımına bağlı trafik kazalarının bir nebze oldun önlendiği savunulabilir.
Tartışma konumuz, idari para cezalarının önleyiciliği, miktarların azlığı veya çokluğu veya hız sınırlarına gerek olup olmadığı veya bu sınırların azaltılması ve arttırılması değildir.
Konumuz, deyim yerinde ise Devlet tuzak kurar mı, güç gösterisi yapar mı, yani önceden haber vermeksizin ve uyarmaksızın karayollarına gizli veya açık radar sistemleri yerleştirmek suretiyle hız kontrolü yapıp, idari para cezası tatbiki yoluna gidebilir mi? “2918 sayılı Kanunda var” ve “kanunu bilmemek mazeret sayılmaz” diyerek, önceden açıklama, bilgilendirme yapmaksızın ve uyarı levhaları koymaksızın radarlı hız kontrolü yapılabilir mi? Sosyal düzen kuralları arasında kanunların emredici olduğu, herkesi bağladığı ve bunlar arasında yer alan hız sınırlarına da herkesin uyması gerektiği, çünkü bu noktada amacın trafiğin bir düzen içinde akıp, kazaların önlenmesi gerçeği karşısında, önceden sürücüleri uyarmak, “aman burada kullanma, levha olmayan yerlerde kullan” demek, radar uyarı işaretlerinin olmadığı yollarda aşırı süratle araç kullanmayı teşvik etmek anlamına gelir mi ve bu doğru olur mu? Aksine uygulama, yani uyarmadan radar koyup ceza makbuzu düzenlemek, Devlete gelir sağlamak amacıyla vatandaşı cezalandırmak, para toplamak anlamına gelir mi? Bu uygulama, bireyin Devlete güvenmemesine yol açar mı? Bundan dolayı “hukuk devleti ilkesi” zedelenir mi?
İşte bu tartışmalara Yargıtay 7. Ceza Dairesi 08.07.2014 günlü, 2014/2954 E. ve 2014/14281 K. sayılı ilamı ile son vermiştir. Daire, uyarı levhası olmadan radarla hız kontrolü yapılıp idari yaptırım uygulanamayacağına karar vermiştir. Uyarı levhası olmaksızın radarla hız kontrolü yapılıp para cezası düzenlenmesini hukuka aykırı bulan bu kararda yer alan bir kısım gerekçeye göre;
“Kısaca, hukuk devleti ‘faaliyetlerinde hukuk kurallarına bağlı olan, vatandaşlarına hukuki güvenlik sağlayan devlet’ demektir.
Böylece, İçişleri Bakanlığı tarafından tesis edilen bir düzenleyici idari işlemle ‘trafik denetimlerinin karayolunun hangi kesimlerinde, hangi sürelerde yapılacağı ve hangi konularda yoğunlaştırılacağı hususlarında ulusal ve yerel medya ile diğer iletişim araçlarından da azami ölçüde faydalanılmak suretiyle yol kullanıcılarının (özellikle sürücülerin) bilgilendirilmesine’ ilişkin bir düzenleme ihdas ettiği görülmektedir.
3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi hükmüyle, ‘Karayollarında trafik düzenini sağlamak ve denetlemek’ görevi İçişleri Bakanlığı’na tevdi edilmiştir. Aynı Kanunun 33 üncü maddesi hükmüyle de İçişleri Bakanlığı ‘kanunla yerine getirmekle yükümlü oldukları hizmetleri; tüzük, yönetmelik, tebliğ, genelge ve diğer idari metinlerle düzenlemek’ ile görevli ve yetkili kılınmıştır.
Sonuç olarak; “hukuk devleti” ilkesi vazgeçilmezimizdir. Bağımsız ve tarafsız yargının varlığı, kişi hak ve hürriyetlerinin korunmasının temelidir. Hukuk ve adalet; ekmek, su, toprak ve hava gibi yaşam kaynağıdır. Hukuk ve adalet; mülkün temeli olup, devletin varlık sebebidir. Yönetim biçimini veya sistemini değiştirmek, Devletin ağır işleyişi ile hantal yapısını düzeltmek, daha süratli kararlar alıp gelişmeyi sağlamak gibi hedefler, asla hukuk ve adaletin gözardı edilip, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını ortadan kaldırmaya yönelik anlayışın dayanağı yapılamaz.
Yargı, gelişmenin prangası değildir. Yargı; hukuka, adalete ve dolayısıyla “eşitlik” ilkesi kapsamında insana hizmet eder. Yukarıda özetine yer verdiğimiz karara imza atan yargıçlarımıza selam ve saygılarımızı sunarız.