.::EmrE::.
28-05-2022, 00:49
Aracım satıldı, ve son tecrübelerimi okumak isterseniz 3. sayfaya ilerleyebilirsiniz...
B16 ve değerli babası Ali amcama sevgilerle…
Uzuuuun bir aradan sonra, yine, yeniden bu sayfalara yazabileceğim, sizlerin okurken (umarım), benim ise yazarken, ve yaşarken keyif alabileceğim,hayal edip elde edebildiğim yeni bir araçla klavye başındayım. Hikaye tadında yazılar bu forumun ve benim sevdiği şeylerden olduğundan, yazıyı mümkün olduğunca detaylı yazmaya çalışacağım. Bu sebeple uzun yazı sevmeyenleri fotoğraflarla, okuma severleri de hikayemizle baş başa bırakıyorum.
Beni tanıyanlar, veya paylaştığım yazıları okuyanlar fark etmişlerdir, sahip olduğum veya almak istediğim araçlar tarz ve sınıf olarak birbirinden çok farklı olsa da, hepsinin tek bir ortak özelliği olmasına özen göstermeye çalışıyorum. Farklı veya farklılaştırılmış olmaları. Elbette milyonlarca insanın yaşadığı bir ülkede "TRde TEK" bir araca sahip olmak oldukça zor. Bu sebeple "tek" olmasalar dahi, az bir kesim tarafından tercih edilen, veya herkesin satın almayacağı,bilmediği, genellikle diğerlerinden en azından rengi, tarzı veya duruşuyla farklı olan araçları beğeniyorum. Trafikte ilerlerken yanınızdan aynısının geçme ihtimalinin düşük olduğu, "bunu bir tek sen beğenirsin" veya "nerden buldun bunu" gibi cümleler kurduran araçları seviyorum. Marka olarak, satış rakamları veya arıza listesinin başında değil, çoğu zaman sonlarında olan markaları arzuluyor, ve genelde sarı sitede de bu tür araçları favorilere ekliyorum :) Schumi’nin bir postunda okuduğum gibi , “hayat sıkıcı araçlar kullanmak için çok kısa”...
Aile (özellikle çocuk) sahibi olduktan sonra artık eskisi gibi roadster, coupe türünde spor araçlara yönelemez oldum. Sorun ekonomik olmasa bile, çocuk sahibi olduktan sonra araçla geçirdiğiniz zamanın azalması ve bebeğin anne ile seyehat etmek durumunda olmasıydı. Ayrıca bebek demek, bir sürü eşya demekti. Bu sebeple çocuğumuz olacağını öğrendiğim günden bu yana genellike SUV tarzında araçlar tercih etmeye başladım. Olmazsa olmazım 4 kapı ve konfor oldu. Sahip olduğum son spor aracım olan MX-5'i iki sene içerisinde bir elin parmağını geçmeyecek kadar az kullanmış ve pandemiye denk gelmemiz sebebiyle satmış, yerine burada paylaşmaya değmeyecek birkaç araç daha değiştirdikten sonra nihayetinde sıfır kilometre, 2021 model bir Peugeot 5008 tercih etmiştim. Son seçimim fark edeceğiniz üzere yine tamamen aile, sorunsuzluk üzerine hedeflenmiş, artık bu işlerden elimi eteğimi çekeyim şeklinde bir seçenekti. Ancak yaklaşık 20 bin kilometre ve 6 ay kadar sonra, yeni ve sorunsuz da olsa, Peugeot 5008 oldukça keyifsiz gelmeye başlamıştı. İlk birkaç ay evet güzeldi, araç bir hayli teknolojik ve konforluydu, hatta gırtlak doluydu, yok yoktu. Lakin gaza bastığınızda, direksiyonu tuttuğunuzda size verdiği his tamamen sıfırdı. Tıpkı bir mantık evliliği gibi, mantığın bittiği yerde aşk ve tutku ağır basmaya başlıyordu. İnsan gerçekten sevdiği bir araç sahibi olmadığında bir boşlukta hissediyor kendini. Bu boşluğu doldurmaya çalışan bir diğer aracımızın daha önce konusunu da açtığım ( merak edenler varsa aşağı linkini bırakıyorum ) Fiat 500 olduğunu düşünüyordum. Kendisini o kadar seviyordum ki, pandemide araç satmam gerektiği zaman MX-5 mi 500 mü sorusu arasında kalmış, ve tercihimi bahsettiğim gibi MX-5 ten yana kullanmıştım. Yavaş, minik ama eğlenceli. Sürerken belki trafikteki en yavaş araç sizsiniz, ancak verdiği keyif bambaşka. İnsana kendini özel hissettiriyor, her kullandığımda neşe saçıyordu. Ancak nihayetinde o da bir 500 idi. Verebildiği keyif de bir yere kadardı. Biraz da “giden” bir araç arıyordu insan.
Velhasıl eski duygularımı yeniden canlandırabilecek bir araç arayışına başladım. Son dönemin ekonomik konjektüründe yeni bir araç alabilmenin tek yolu, sıfır aldığım aracımı satmaktı. MX-5'i 2019 senesinde hiç param yokken, tamamını krediyle rahatça alabilmiştim, ancak artık ne krediler eskisi gibiydi, ne faizler, ne de araç fiyatları. 200 bine aldığım MX-5 artık 600-700 bin liraydı, diğer araçlar da benzer şekilde 3x , 4x fiyatlara ulaşmıştı. Bu yüzden 3. bir araç alacak gücüm yoktu. Tek çözüm 5008'i satmak ve yerine bir şey alabilmekti. Bu yüzden alacağım aracın en azından sedan olması gerekiyordu. Ayrıca bu sefer alacağım araç kesinlikle sıradan olmamalıydı. Standart araçlardan artık gına geldiği için extreme sayılabilecek araçlara yöneliyordum.
Bu arayışta (daha önceden de almaya niyetlenmiş olmamdan da mütevellit) dönüp dolaşıp geldiğim marka Maserati oldu. Markanın tarihi,marka algısı,ve hikayesi (ha bir de logosu- en beğendiğim logolardan biridir) çokça ilgimi çekiyor, Fiat 500'ün de İtalyan olmasından da ötürü en çok hayal ettiğim markaların başında geliyordu. 2015 den beri sahip olmak istediğim ancak bir türlü cesaret edemediğim platonik bir aşk olmuştu. Yepyeni bir A3 Cabrio sahibiyken bile takasa çok yaklaştığım ancak mekanik sorunlarını görünce vazgeçtiğim eski bir sevgiliydi benim için. Piyasanın ***** rakamlarında hala fiyat-performans olarak “daha” normal sayılabilecek, fiyatı diğer egzotikler kadar uçmamış markalardan biriydi. Bu yüzden favori listemin başında Quattroporte geliyordu. 4.2 / 4.7 V8 Ferrari üretimi bir motor, ve sedan. Yani aslında bir Ferrari’den daha ucuza sahip olabileceğiniz dört kapılı bir Ferrari. (bilmeyenler için ; Quattro = dört , porte = kapı , o şekilli isminin manası da bir o kadar basit aslında) Pininfarina'nın zamana meydan okuyan tasarımı, muhteşem karakteri, afrodizyak etkisi bilimsel olarak kanıtlanmış egzoz sesi, en iyi yol tutan sedanlardan biri oluşu, ve prestiji sebebiyle aslında aradığım tüm şeyler bu araçtaydı. Ancak sorun herkesin "uzak dur" , "koşarak uzaklaş" demesi, yürütme maliyetleri, parça bulma zorluğu ve temiz bir araç bulabilmekti. Ve tabi şu devirde yakıt fiyatları, euro kuru, servis fiyatları vs. vs. sorunlar saymakla bitecek gibi değildi.
Bir gün hayal ettiğimden de öte bir araç ilanlara girdi. Quattroporte S modeliydi, yani 4.7 motor ,makyajlı ve sınırlı üretim renk Bordeaux Pontovecciho. Üstelik 64 bin kilometrede.. "Müzelik" diye tabir edilen bir otomobil. Araç Adanadaydı. Yatı görevlerimden biri Adanaya verilince soluğu satan galeride almıştım. O kadar heyecanlıydım ki, rakam olarak beni çok aşıyordu ancak ekonomik sıkıntının tavan olduğu dönemde bu kadar zor satılan bir aracı yazan fiyata satmaları zordu. Bu yüzden istenilen rakamın çok çok çok altında bir teklif ile gittim kendilerine, çünkü benzinin 20 liraya dayandığı bir ülkede kim 4.7 motor bir Maserati almak isterdi ki? Düşündüğüm gibi olmadı, teklifimin oldukça üstüne "son rakam" dediler. Rakam hala bir şekilde karşılayabileceğim limitlerdeydi, ancak kredi almam ve elbette kendi aracımı satmam gerekiyordu. Bunca borca girdikten sonra bu kadar masraflı bir araç alınır mıydı? Kapora veremeyeceğim kadar belirsiz bir durum vardı ortada. Aracımı satmam ne kadar sürecekti? Tüm bunları düşünürken muadillerinden yaklaşık 100 bin lira daha uygun rakam yazarak hemen ilana koydum 5008'i. 2021 modeller arasında en ucuz fiyattı.Malesef bir kişi bile aramadı. Bu sırada vavacars'dan tutun kavak'a kadar bir sürü ikinci el sitelerinden teklifler aldım. Rakamlar o kadar düşüktü ki, üstüne para koyup istediğim aracı almam imkansızdı. Bu yüzden bekledim, bekledim, ve sonunda korktuğum şey oldu. Aşık olduğum QP ilandan kalkmıştı. Arayıp sorduğumda satıldığını söylediler. Hayatımda ilk defa bir aracı kaçırdığıma bu kadar üzülmüştüm. Ben dizel sıfır bir Peugeot satamadan adamlar 4.7 bir Maserati satmıştı. Hayretler içinde kalmıştım. Bu dönemde favorilerimdeki tüm büyük motor, eski model, egzotik, supersport araçlar da bir bir satıldı bu arada.
- Kaçırdığım araç.... satıldı dedikten 1 ay sonra tekrar ilana girdi, gönül makyajlı isterdi ancak başka bahara inşallah. -
https://i.ibb.co/X7FC51y/IMG-1362.jpg
Arayışa devam ederken sürekli Quattroporte ilanlarına bakıyordum. Fiyatlar malesef endişelendiğim şekilde artmaya başlamıştı. Birkaç ay önce fiyat/performans dediğim bu marka'da artık tırmanan fiyat furyası içinde astronomik rakamlara dayandı. 4.7S'lerin fiyatı asla ulaşamayacağım rakamlara çıktı. Bu sebeple 4.7 hayalinden vazgeçip 4.2'lere yönelmeye karar verdim. 4.2 ilanları arasında makyajlı olanlar maalesef oldukça patates idi, o yüzden daha evvel pek dönüp bakmadığım "Ezel" kasalara bakmaya başladım. Bu kasada iki çeşit araç vardı, biri Duoselect- yani robotik şanzımanlı ilk model, diğeri ise makyaj öncesi ZF şanzımana kavuşmuş ara model. Hangisini seçeceğimi bilemediğimden forumdaki arkadaşlar ghibli06 nickli Bülent abi'ye ulaşmamı, ve bu araçlar hakkında bilgi almamı tavsiye ettiler. Kendisi uzun zamandır Ghibli'si ile uğraşıyor ve bu markayı yakından tanıyordu. Biraz sohbetten sonra bana araç bulursam ilanını paylaşmamı, ve eğer Ankara'da bir araç olursa kendisinin ilgilenebileceğini söyledi. Bunun üzerine Ankaradaki araçları taramaya başladım ve daha önce ilanlarda dikkat etmediğim bir araca rastladım. Araç standart bir QP idi, ancak onu diğerlerinden ayıran iç mekanı idi. Çoğu aracın maun ve bej renk yaşlı işi kombinasyonunun aksine, bu araç beyaz deri ve piano black kaplamalara sahipti. Yaşına göre daha modern duruyordu. İlanı kendisine gönderdim, oldukça beğendi. Fotoğraflarda en azından iç mekan çok temiz görünüyordu, dış kozmetiği biraz kusurlu olsa da iç mekan beni satın almıştı bile. Aracı birkaç yere sorduğunu ve genellikle olumlu yorumlar aldığını iletti. Ertesi gün araca bakmaya gitti. Aracın yanında görüntülü bir görüşme yaptıktan sonra, kendi yorumları beni benden almıştı. Aracın kondisyonunun oldukça düzgün olduğunu, iç mekanının genel olarak tertemiz olduğunu, mekanik olarak bir sıkıntısı yok ise kaçırmamam gerektiğini söylüyordu.
Aracın kritiğini arkadaşlarla ve whatsapp guruplarında yaparken, bir arkadaşımızın babasının kullandığı eski arabası olduğunu, genel durumunun iyi olduğunu öğrenmem beni bu araca daha da ısındırdı. Bülent Abi'den expertiz yaptırmasını rica ettim. Sağolsun kar kış kıyamet demeden, aracı aldı götürdü expertizini ve mekanik kontrolünü de yaptırdı. Her şey olumlu gidiyordu, bana tek kalan aracımı satmak idi. Kısmet bu ya, ertesi gün benim araç için de bir alıcı çıkmıştı. Bu bir işaret deyip kaporayı gönderdim. Aynı gün hemen uçağa atlayıp Ankara’ya vardım. Hayatımda ilk defa bir otomobili kendi gözlerimle görmeden almaya gelmiştim. Araç hayal ettiğim araçlar gibi hatasız, boyasız, müzelik falan değildi. Kusurları vardı, üstelik makyajsızdı. Hem tedirgin, hem de heyecanlıydım, artık nasıl kapıldığımı bu aşka varın siz düşünün :)
Saat 16:00 civarında iniş yaptığım ve şehir merkezine gitmem oldukça uzayacağı için, noter işlemleri yakında bir civarda yapılabilsin ve 17:00’den önce satışı alabileyim diye araç havalimanına getirildi. Kendisiyle göz göze geldiğimde ne kusurları kaldı, ne eksikleri, ne de makyajsız oluşu... Dedim aldım gitti...Bu arada uçakta detaylara bakarken, aracın muayenesinin birkaç gün geçtiğini fark etmiştim. İner inmez durumu söyledim, ve karşılaştığım en hızlı muayene yöntemiyle tanışmış oldum. Sadece 35 dakikda araç TÜV Türk’ten geçmiş bir şekilde yanımdaydı. Noter satışını da kapanmadan hallettikten sonra artık hayal ettiğim İtalyan ile baş başa kalabilmiştim..
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Satın alma hikayemizden sonra araç nedir onu kısaca tanıtayım.
Araç 2008 Fer-Mas çıkışlı, M139 kasa kodlu 4.2 Automatica. Adından da anlaşılacağı üzere uzunlamasına konumlandırılmış Ferrari üretimi 4200 cc V8 bir motora sahip, güç verileri ise 400 hp @7000 d/dk ve 460 Nm@4750 d/dk şeklinde. 0-100’ü de 5.6 sn olarak açıklanmış. Son hızı fabrika verisi 275 km/saat. Aracın boş ağırlığı da 2065 kg, yani litre başına 94.3 hp’ye veya 5.1 kg/hp ye tekabül ediyor. Bu motora da ZF üretimi tork konvertörlü 6 ileri tam otomatik bir şanzıman eşlik etmekte. Yürüyen aksamda Skyhook ismi verilen adaptif elektronik bir süspansiyon sistemi mevcut ve tüm QTP modellerinde LSD yani kilitli differansiyel de standart.
Bilgi : Duoselect olan araçlarda F1 adı verilen 6 ileri otomatikleştirilmiş bir manuel şanzıman bulunuyor (robotize de denen) ki bu şanzıman dönemin Maserati Cambiocorsa, Ferrari 360 ve F430’larında da kullanılmış. Fakat bu spor araçların aksine Quattroporte 2 ton ağırlığa sahip olduğundan ötürü, bu şanzıman son derece sıkıntılı, çabuk debriyaj bitiren (ortalama 16 bin mil – servis rakamı çıktığı dönemde 9000 dolar) bol sarsıntılı, kokulu ve gecikmeli bir şanzıman olmuş, aynı zamanda bu modellerde aracın ağırlık dağılımı %47 – 53 olarak ayarlanmış. Daha sonra Tanrıya şükür ZF olaya el atmış ve o korkunç Duoselect yerine yine 6 ileri tam otomatik ZF tercih edilmiş. ZF olan araçların ağırlık dağılımı ise 49-51% haline gelmiş. Bu şanzıman değişimi ile beraber araçta toplam 4800 parça değiştirilmiş. Aynı zamanda Duoselect araçların yağlama sistemi Dry Sump iken ZF olan araçlarda bu sistem Wet Sump olarak revize edilmiş. Bir diğer fark da Duoselect araçlarda manuel el freni varken, ZF olan araçlarda EFB yani otomatik el freni kullanılıyor.
Teknik verileri geçecek olursak benim araçta opsiyonel hiçbir donanım bulunmuyor, tamamen base model. Bu kasada Quattroporte, Quattroporte Sport , Sport GT ve Executive isminde donanımlar bulunuyor. Opsiyon listesi dönemine göre bir hayli fazla, benim araçta olmayan şeyler nedir dersek otomatik kararan iç dikiz aynası, F1 kulakçıklar, masajlı ısıtmalı ve soğutmalı ön arka koltuklar, 4 bölge klima, arka yan perdeler, arka tepsiler, arka DVD oynatıcı, lastik basınç sensörü gibi şeyler yok. Normal donanımda ise Bose ses sistemi, otomatik arka perde, 6’lı CD changer, soğutmalı kol dayama, otomatik ve hafızalı direksiyon ve ön koltuklar, otomatik 4 yönlü arka koltuklar, çift bölgeli tam otomatik klima, hız sabitleme, hız limitleme, otomatik farlar, yağmur sensörü, ön arka park sensörü, soft close bagaj kapağı ve elektronik açılan kapılar, elektrikli ve katlanabilir yan aynalar, ve bixenon ön farlar standart.
*************************
Reklamlar sonrasında da gelelim merak edilenler kısmına. Araç ne yakıyor, parçaları ne kadar, ne masraf ettim, izlenimlerim neler gibi şeylere. Genelde etrafımdakilerin merak ettiği soruları burada da paylaşayım, belki benim gibi bir manyak çıkıp almayı düşünür diye :D
İlk olarak araç ne yakıyor? Ankara-İstanbul arası 120 km hız ile sabitlenmiş giderek 9 litreye kadar düşüyor yakıt. Daha düşük hızlarda 100-110 gibi ise 7.8 lara kadar düşebiliyor. Şehir içi ise sıkışık trafikte görebildiğim max değer 18.0 lt oldu, 25 leri falan görür diyordum ancak o kadar kötü değilmiş. Günlük kullanımımın ortalama değerleri genellikle 13-15 lt civarında. Ankara-İstanbul yolculuğunda fotoğraf almayı unuttum, bu sebeple son yaptığım gezinin verilerini görüntü olarak paylaşayım.
https://i.ibb.co/fnQRXdx/Ads-z.png
Performans olarak nasıl derseniz, bence hayliyle yeterli, sınıfında hantal bir araç olabilir ancak 400 hp (muhtemelen o 400 attan 330-340 tane falan kalmıştır motorda) ziyadesiyle seri hissettiriyor. Gidişi beni oldukça tatmin etti, trafik ortamında sizden daha hızlı araç gelme olasılığı çok yüksek olmadığı için genellikle hızlısınız, soldan yapıştırınca uzama keyfini çok özlemişim. Hele sesi, yani şu ses için sadece alınıp kiralanıp en kötü kullanılmalı bence, herkesin bu sesi tecrübe etmesini isterim :) Kötü yanı ise sürekli gaza basmak istiyorsunuz, yavaş gitmek biraz zor oluyor...
Yol tutuş olarak çok çok iyi, salınım yapıyor ama bu kadar ağır bir araç için yol tutuşunu çok beğendiğimi söyleyebilirim. Sedan değil de sanki bir roadster kullanıyormuş hissi yaratabiliyor. Direksiyonda hafif boşluk olmasına rağmen tepkileri inanılmaz, birkaç videodan öğrendiğim kadarıyla Hidromekanik direksiyon kullanan nadir araçlardan da biriymiş. Günümüzde McLaren’larda falan kullanılan bir sistem olduğundan bashsediliyordu, teknik detayını bilemiyorum. Yol tutuş belki daha da iyi olabilir, alt takımda yapılması gereken işler var o yüzden onlar halledildikten sonra asıl hali ortaya çıkacaktır ama bu haliyle bile gerçekten MX-5 imi anımsattı. Direksiyonun pozisyonu ve açısı da dimdik olduğu için sürüş hissiyatı oldukça keyifli.
Konfor kısmına gelirsek uzun yol konforu olsun, süspansiyon yumuşaklığı olsun son derece konforlu, ancak yalıtım biraz daha iyi olabilirmiş, veya bizimki yaşından dolayı artık aşınmış fitillerden dolayı falan biraz ses alıyor. Uzun yol yapmak hiç yormadı, araba otoban zıplamalarında falan uçan halı gibi, ancak çukura falan düşerseniz biraz sert hissettirebiliyor. Direksiyon yumuşaklığı da yumuşak sayılabilir, o dönem kullandığım diğer tüm araçlardan yumuşak diyebilirim.
Son olarak genel izlenimlerime gelirsek, iç mekan kalitesi görsel ve dokunsal olarak yüksek ancak kesinlikle bir Alman gibi kaliteli değil. Tipik İtalyan kalitesi, öyle ahım şahım bir kalite yok, hatta bence vasat denebilir. Bir kere dizayn olarak göze hitap etse de pratiklik olarak berbat, sadece arka perde için 4 tuş koymuşlar ne gerek varsa anlayamadım, torpido gözünün açılması için elektronik bir open tuşu var, basınca torpido açılması yaklaşık 10 saniye sürüyor, radyo, klima kontrol düğmeleri korkunç karışık,bir istasyon değiştirmek için 4 tık yapmak gerekiyor, menüler çok karışık, yol bilgisayarı ekranını çözmek hayli zaman alıyor, cam açma tuşlarından tutun da direksyion üstü tuşlar falan bence baya ucuz hissettiriyor. Ayrıca dönemine göre teknoloji olarak da geride kalıyor, Bluetooth’u geçtim, USB, AUX falan dahi yok. Aynı model Tiguan’ımda Bluetooth, park sensörü göstergeleri, aux, SD kart girişi,otomatik park, Auto hold gibi özellikler olduğunu düşünürsek, bu araç teknoloji olarak da ciddi geride kalıyor. Ses sistemi de tuhaf şekilde çok az hoparlörden oluşmasına rağmen kaliteli bir ses verebiliyor. Kapı üzerinde hiçbir hoparlör yok, sadece ön cam altında sağ sol ve arka kapılarda, arka cam altında totalde 6 + 1 bir ses sistemine sahip.
İkinci ve final olarak kısa süre zarfında ne masraf ettim onu yazayım. Aracın tüm bakım geçmişi neredeyse belli, yetkilide yapılmamış ancak en azından elimde 35 bin km’den bu yana ne yapıldı ne edildi liste var, bu güzel bir avantajım oldu. Fakat parça fiyatları biraz “ütopikimsi”. Örneğin yetkili olmayan ancak yetkiliye yakın bir servisin periyodik bakımına 7 bin euro (yaklaşık 120 bin TL) çekmesi gibi... ben elbette sanayi işi, sadece yağ filtresini oem Ferrari aldım (bu da ilginçtir Ferrari logolu ürün 1400TL , parça numarası aynı ancak Maserati logolu ürün ise 1900 TL) yağı Liqui Moly 4100 Top-Tech tercih ettim, muadil hava filtresi, polen filtresi ile beraber totalde 4000 TL civarı bir para ödedim. Şanzıman için ZF yetkili servise gittim, burada önce check up yapıldı ve şanzıman sağlığının çok şükür iyi olduğu görüldü, şanzıman yağı değişimine de 3500 TL harcadım. Aracın lastikler sıfırdı 2021 tarihliydi, buna sevinirken rotbalans için SGS’ye gittiğimde ön lastiklerin yanlış rot ayarından dolayı iç yanaklardan yediğini fark ettik. Sonuç olarak 2 adet daha sıfır Continental Premium Contact 6 almak durumunda kaldım. Rot ayarı yapıldı. 8500 lira gibi bir masrafım da burada oldu. Aldıktan 4 gün sonra sanayide gezerken kapı kolu bozuldu. Araç sanayiye geldiğini anladı sanırım... Kapı döşemesini açtık , mandalın telini tutan plastik tırnak kırıldığı için raydan çıkmış ve açmıyor. Tırnak kapı trimine entegre olduğu için sıfır almak mümkün değil, tüm aksam satın alınması gerekiyor, bu sebeple kırık parçayı yapıştırdık ve metal tel ile bağlayıp düğümleyip destekledik. 100 TL de buraya verdim.
SGS Otomotiv'de
https://i.ibb.co/yfsGM3y/IMG-2486.jpg
ZF'de sıramızı beklerken...
https://i.ibb.co/882PK8w/IMG-2435.jpg
Aracın frenlerinin sıkıntılı olduğunu biliyordum ancak “nasılsa büyük tip fren yok , delikli disk falan da yok çok pahalı değildir” diye düşünürken maalesef fren sisteminin muadil markalarda olmadığını gördüm. Çok aradık ancak ülkede bulabildiğim en ucuz 2 disk fiyatı 1000 euroya vardı, ne yapacağımı kara kara düşünürken ebay den 400 euroya OEM çiftini bulup Hakan Sultanoğlu beyefendiye kargoladım.. Kendisi Eylül gibi Türkiyede olacağından frenler için beklemedeyim :)
Frenler yurda dönmeyi bekliyor :)
https://i.ibb.co/LJm1jXd/Whats-App-Image-2022-05-20-at-17-48-10.jpg
Yine aracın sol ön çamurluğu değişen olduğundan ötürü yenisini takarken herhalde fiyatından dolayı “Pininfarina” logosu takmamışlar. Keza bu logonun da bulabildiğim en uygun fiyatı 1000 lira civarında idi, bazı yerlerde 5-6 bin lira bile isteniyor, alt tarafı plastik bir logo anasını satayım... Neyse onu da Amerikadan OEM olarak 24 dolara temin ettik, TarikS kardeşim inşallah getirirse takacağım :D Logo demişken, bu araçların kronik problemlerinden biri yıkama ve kurlama sırasında arka C stünundaki logoların kırılması... Kurlama bezi bu logoların sivri kısımlarına takıldığı için logolar sürekli kırılıyor, bendekinde de bu problem vardı, onları OEM almak 4000 lira civarına patladığı için bunları AliExpress’den Çinli kardeşlerimden temin ettim, 330 TL ye mal oldu.
https://i.ibb.co/YRJG5fb/IMG-3682.jpg
https://i.ibb.co/SvnWKtM/Ads-z2.png
Würth motor temizleme spreyi ile motor temizliği yaptım bir de geçen gün... tertemiz oldu kaput altımız....
Edit:
Bu arada atladığım ; aracımızın akü kutup başı ile alakalı bir problemi haberim yokken fark eden B16 Burak’ın babası Ali amcam bizi ciddi bir masraftan kurtardı. Sorunu görmek oldukça zor zira aracın aküsü bagajda görünmeyen bir yerde bulunuyor. Sorunu cozemeseydi yangina kadar gidebilecek senaryolar ile uğraşmam gerekebilirdi; kendisine tekrar şükranlarımı sunuyorum.
https://i.ibb.co/bm867bP/Ads-z42.png
Yapılacak ne var peki? Aslında o kadar çok şey var ki, hangisini ne zaman yaptıracağım ne totalde maliyet ne olacak bilemiyorum, ancak bence bilahassa kozmetik olarak çok iş var. Boya olarak bir çok çiziği var, pasta cila yapılırken incecik vernik sebebiyle birkaç yeri yakmışlar, ayarsız tamponlar, ayarsız farlar, ayarsız kapılar, zor açılan camlar, yapış yapış olmuş iç mekan düğmeleri, kaplanması gereken direksiyon, deri bakımı, far temizliği, mercekleri ölmüş ön farlar, boyanması gereken arka tampon, ayarsız egzozlar, boyanması- hatta mümkünse değişmesi gereken jantlar, bitik kaput ve bagaj süspansiyonları vs. gibi yaptığım uzun bir liste var. Nasip olursa hepsini bu topic altında ilerleyen zamanlarda paylaşacağım.
Bu uzun yazının sonuna sıkılmadan geldiyseniz hem teşekkür ediyor, hem de sabrınız için tebrik ediyorum :) Yazımızı değerli Ezel abimiz ile noktalayalım.
https://i.ibb.co/BsPC7Qr/IMG-2385.jpg
Herkese keyifli forumlar!
********************
Bu da küçük bir ses videosu olsun...
Maserati Quattroporte Stock Exhaust Sound 4.2 V8 - YouTube (https://youtube.com/shorts/xe39IVHAaFs?feature=share)
*********************
https://i.ibb.co/HpcjrWt/IMG-2433.jpg
https://i.ibb.co/3kX0mm7/IMG-2569.jpg
https://i.ibb.co/HT88nx5/IMG-2571.jpg
https://i.ibb.co/vwS4rzT/IMG-2573.jpg
https://i.ibb.co/VxCrTck/IMG-2575.jpg
https://i.ibb.co/T2VMK1k/IMG-2577.jpg
https://i.ibb.co/KsQKm2d/IMG-2580.jpg
https://i.ibb.co/CHZ8YgR/IMG-2586.jpg
https://i.ibb.co/TqdxRbF/IMG-2591.jpg
https://i.ibb.co/C8PV1sk/IMG-2596.jpg
https://i.ibb.co/X73dFqh/IMG-2603.jpg
https://i.ibb.co/1vpr0Rd/IMG-2607.jpg
https://i.ibb.co/NrMhm68/Ads-zsd.png
https://i.ibb.co/kDBVdFp/Ads-z33333.png
https://i.ibb.co/LdFbqXT/IMG-2611.png
B16 ve değerli babası Ali amcama sevgilerle…
Uzuuuun bir aradan sonra, yine, yeniden bu sayfalara yazabileceğim, sizlerin okurken (umarım), benim ise yazarken, ve yaşarken keyif alabileceğim,hayal edip elde edebildiğim yeni bir araçla klavye başındayım. Hikaye tadında yazılar bu forumun ve benim sevdiği şeylerden olduğundan, yazıyı mümkün olduğunca detaylı yazmaya çalışacağım. Bu sebeple uzun yazı sevmeyenleri fotoğraflarla, okuma severleri de hikayemizle baş başa bırakıyorum.
Beni tanıyanlar, veya paylaştığım yazıları okuyanlar fark etmişlerdir, sahip olduğum veya almak istediğim araçlar tarz ve sınıf olarak birbirinden çok farklı olsa da, hepsinin tek bir ortak özelliği olmasına özen göstermeye çalışıyorum. Farklı veya farklılaştırılmış olmaları. Elbette milyonlarca insanın yaşadığı bir ülkede "TRde TEK" bir araca sahip olmak oldukça zor. Bu sebeple "tek" olmasalar dahi, az bir kesim tarafından tercih edilen, veya herkesin satın almayacağı,bilmediği, genellikle diğerlerinden en azından rengi, tarzı veya duruşuyla farklı olan araçları beğeniyorum. Trafikte ilerlerken yanınızdan aynısının geçme ihtimalinin düşük olduğu, "bunu bir tek sen beğenirsin" veya "nerden buldun bunu" gibi cümleler kurduran araçları seviyorum. Marka olarak, satış rakamları veya arıza listesinin başında değil, çoğu zaman sonlarında olan markaları arzuluyor, ve genelde sarı sitede de bu tür araçları favorilere ekliyorum :) Schumi’nin bir postunda okuduğum gibi , “hayat sıkıcı araçlar kullanmak için çok kısa”...
Aile (özellikle çocuk) sahibi olduktan sonra artık eskisi gibi roadster, coupe türünde spor araçlara yönelemez oldum. Sorun ekonomik olmasa bile, çocuk sahibi olduktan sonra araçla geçirdiğiniz zamanın azalması ve bebeğin anne ile seyehat etmek durumunda olmasıydı. Ayrıca bebek demek, bir sürü eşya demekti. Bu sebeple çocuğumuz olacağını öğrendiğim günden bu yana genellike SUV tarzında araçlar tercih etmeye başladım. Olmazsa olmazım 4 kapı ve konfor oldu. Sahip olduğum son spor aracım olan MX-5'i iki sene içerisinde bir elin parmağını geçmeyecek kadar az kullanmış ve pandemiye denk gelmemiz sebebiyle satmış, yerine burada paylaşmaya değmeyecek birkaç araç daha değiştirdikten sonra nihayetinde sıfır kilometre, 2021 model bir Peugeot 5008 tercih etmiştim. Son seçimim fark edeceğiniz üzere yine tamamen aile, sorunsuzluk üzerine hedeflenmiş, artık bu işlerden elimi eteğimi çekeyim şeklinde bir seçenekti. Ancak yaklaşık 20 bin kilometre ve 6 ay kadar sonra, yeni ve sorunsuz da olsa, Peugeot 5008 oldukça keyifsiz gelmeye başlamıştı. İlk birkaç ay evet güzeldi, araç bir hayli teknolojik ve konforluydu, hatta gırtlak doluydu, yok yoktu. Lakin gaza bastığınızda, direksiyonu tuttuğunuzda size verdiği his tamamen sıfırdı. Tıpkı bir mantık evliliği gibi, mantığın bittiği yerde aşk ve tutku ağır basmaya başlıyordu. İnsan gerçekten sevdiği bir araç sahibi olmadığında bir boşlukta hissediyor kendini. Bu boşluğu doldurmaya çalışan bir diğer aracımızın daha önce konusunu da açtığım ( merak edenler varsa aşağı linkini bırakıyorum ) Fiat 500 olduğunu düşünüyordum. Kendisini o kadar seviyordum ki, pandemide araç satmam gerektiği zaman MX-5 mi 500 mü sorusu arasında kalmış, ve tercihimi bahsettiğim gibi MX-5 ten yana kullanmıştım. Yavaş, minik ama eğlenceli. Sürerken belki trafikteki en yavaş araç sizsiniz, ancak verdiği keyif bambaşka. İnsana kendini özel hissettiriyor, her kullandığımda neşe saçıyordu. Ancak nihayetinde o da bir 500 idi. Verebildiği keyif de bir yere kadardı. Biraz da “giden” bir araç arıyordu insan.
Velhasıl eski duygularımı yeniden canlandırabilecek bir araç arayışına başladım. Son dönemin ekonomik konjektüründe yeni bir araç alabilmenin tek yolu, sıfır aldığım aracımı satmaktı. MX-5'i 2019 senesinde hiç param yokken, tamamını krediyle rahatça alabilmiştim, ancak artık ne krediler eskisi gibiydi, ne faizler, ne de araç fiyatları. 200 bine aldığım MX-5 artık 600-700 bin liraydı, diğer araçlar da benzer şekilde 3x , 4x fiyatlara ulaşmıştı. Bu yüzden 3. bir araç alacak gücüm yoktu. Tek çözüm 5008'i satmak ve yerine bir şey alabilmekti. Bu yüzden alacağım aracın en azından sedan olması gerekiyordu. Ayrıca bu sefer alacağım araç kesinlikle sıradan olmamalıydı. Standart araçlardan artık gına geldiği için extreme sayılabilecek araçlara yöneliyordum.
Bu arayışta (daha önceden de almaya niyetlenmiş olmamdan da mütevellit) dönüp dolaşıp geldiğim marka Maserati oldu. Markanın tarihi,marka algısı,ve hikayesi (ha bir de logosu- en beğendiğim logolardan biridir) çokça ilgimi çekiyor, Fiat 500'ün de İtalyan olmasından da ötürü en çok hayal ettiğim markaların başında geliyordu. 2015 den beri sahip olmak istediğim ancak bir türlü cesaret edemediğim platonik bir aşk olmuştu. Yepyeni bir A3 Cabrio sahibiyken bile takasa çok yaklaştığım ancak mekanik sorunlarını görünce vazgeçtiğim eski bir sevgiliydi benim için. Piyasanın ***** rakamlarında hala fiyat-performans olarak “daha” normal sayılabilecek, fiyatı diğer egzotikler kadar uçmamış markalardan biriydi. Bu yüzden favori listemin başında Quattroporte geliyordu. 4.2 / 4.7 V8 Ferrari üretimi bir motor, ve sedan. Yani aslında bir Ferrari’den daha ucuza sahip olabileceğiniz dört kapılı bir Ferrari. (bilmeyenler için ; Quattro = dört , porte = kapı , o şekilli isminin manası da bir o kadar basit aslında) Pininfarina'nın zamana meydan okuyan tasarımı, muhteşem karakteri, afrodizyak etkisi bilimsel olarak kanıtlanmış egzoz sesi, en iyi yol tutan sedanlardan biri oluşu, ve prestiji sebebiyle aslında aradığım tüm şeyler bu araçtaydı. Ancak sorun herkesin "uzak dur" , "koşarak uzaklaş" demesi, yürütme maliyetleri, parça bulma zorluğu ve temiz bir araç bulabilmekti. Ve tabi şu devirde yakıt fiyatları, euro kuru, servis fiyatları vs. vs. sorunlar saymakla bitecek gibi değildi.
Bir gün hayal ettiğimden de öte bir araç ilanlara girdi. Quattroporte S modeliydi, yani 4.7 motor ,makyajlı ve sınırlı üretim renk Bordeaux Pontovecciho. Üstelik 64 bin kilometrede.. "Müzelik" diye tabir edilen bir otomobil. Araç Adanadaydı. Yatı görevlerimden biri Adanaya verilince soluğu satan galeride almıştım. O kadar heyecanlıydım ki, rakam olarak beni çok aşıyordu ancak ekonomik sıkıntının tavan olduğu dönemde bu kadar zor satılan bir aracı yazan fiyata satmaları zordu. Bu yüzden istenilen rakamın çok çok çok altında bir teklif ile gittim kendilerine, çünkü benzinin 20 liraya dayandığı bir ülkede kim 4.7 motor bir Maserati almak isterdi ki? Düşündüğüm gibi olmadı, teklifimin oldukça üstüne "son rakam" dediler. Rakam hala bir şekilde karşılayabileceğim limitlerdeydi, ancak kredi almam ve elbette kendi aracımı satmam gerekiyordu. Bunca borca girdikten sonra bu kadar masraflı bir araç alınır mıydı? Kapora veremeyeceğim kadar belirsiz bir durum vardı ortada. Aracımı satmam ne kadar sürecekti? Tüm bunları düşünürken muadillerinden yaklaşık 100 bin lira daha uygun rakam yazarak hemen ilana koydum 5008'i. 2021 modeller arasında en ucuz fiyattı.Malesef bir kişi bile aramadı. Bu sırada vavacars'dan tutun kavak'a kadar bir sürü ikinci el sitelerinden teklifler aldım. Rakamlar o kadar düşüktü ki, üstüne para koyup istediğim aracı almam imkansızdı. Bu yüzden bekledim, bekledim, ve sonunda korktuğum şey oldu. Aşık olduğum QP ilandan kalkmıştı. Arayıp sorduğumda satıldığını söylediler. Hayatımda ilk defa bir aracı kaçırdığıma bu kadar üzülmüştüm. Ben dizel sıfır bir Peugeot satamadan adamlar 4.7 bir Maserati satmıştı. Hayretler içinde kalmıştım. Bu dönemde favorilerimdeki tüm büyük motor, eski model, egzotik, supersport araçlar da bir bir satıldı bu arada.
- Kaçırdığım araç.... satıldı dedikten 1 ay sonra tekrar ilana girdi, gönül makyajlı isterdi ancak başka bahara inşallah. -
https://i.ibb.co/X7FC51y/IMG-1362.jpg
Arayışa devam ederken sürekli Quattroporte ilanlarına bakıyordum. Fiyatlar malesef endişelendiğim şekilde artmaya başlamıştı. Birkaç ay önce fiyat/performans dediğim bu marka'da artık tırmanan fiyat furyası içinde astronomik rakamlara dayandı. 4.7S'lerin fiyatı asla ulaşamayacağım rakamlara çıktı. Bu sebeple 4.7 hayalinden vazgeçip 4.2'lere yönelmeye karar verdim. 4.2 ilanları arasında makyajlı olanlar maalesef oldukça patates idi, o yüzden daha evvel pek dönüp bakmadığım "Ezel" kasalara bakmaya başladım. Bu kasada iki çeşit araç vardı, biri Duoselect- yani robotik şanzımanlı ilk model, diğeri ise makyaj öncesi ZF şanzımana kavuşmuş ara model. Hangisini seçeceğimi bilemediğimden forumdaki arkadaşlar ghibli06 nickli Bülent abi'ye ulaşmamı, ve bu araçlar hakkında bilgi almamı tavsiye ettiler. Kendisi uzun zamandır Ghibli'si ile uğraşıyor ve bu markayı yakından tanıyordu. Biraz sohbetten sonra bana araç bulursam ilanını paylaşmamı, ve eğer Ankara'da bir araç olursa kendisinin ilgilenebileceğini söyledi. Bunun üzerine Ankaradaki araçları taramaya başladım ve daha önce ilanlarda dikkat etmediğim bir araca rastladım. Araç standart bir QP idi, ancak onu diğerlerinden ayıran iç mekanı idi. Çoğu aracın maun ve bej renk yaşlı işi kombinasyonunun aksine, bu araç beyaz deri ve piano black kaplamalara sahipti. Yaşına göre daha modern duruyordu. İlanı kendisine gönderdim, oldukça beğendi. Fotoğraflarda en azından iç mekan çok temiz görünüyordu, dış kozmetiği biraz kusurlu olsa da iç mekan beni satın almıştı bile. Aracı birkaç yere sorduğunu ve genellikle olumlu yorumlar aldığını iletti. Ertesi gün araca bakmaya gitti. Aracın yanında görüntülü bir görüşme yaptıktan sonra, kendi yorumları beni benden almıştı. Aracın kondisyonunun oldukça düzgün olduğunu, iç mekanının genel olarak tertemiz olduğunu, mekanik olarak bir sıkıntısı yok ise kaçırmamam gerektiğini söylüyordu.
Aracın kritiğini arkadaşlarla ve whatsapp guruplarında yaparken, bir arkadaşımızın babasının kullandığı eski arabası olduğunu, genel durumunun iyi olduğunu öğrenmem beni bu araca daha da ısındırdı. Bülent Abi'den expertiz yaptırmasını rica ettim. Sağolsun kar kış kıyamet demeden, aracı aldı götürdü expertizini ve mekanik kontrolünü de yaptırdı. Her şey olumlu gidiyordu, bana tek kalan aracımı satmak idi. Kısmet bu ya, ertesi gün benim araç için de bir alıcı çıkmıştı. Bu bir işaret deyip kaporayı gönderdim. Aynı gün hemen uçağa atlayıp Ankara’ya vardım. Hayatımda ilk defa bir otomobili kendi gözlerimle görmeden almaya gelmiştim. Araç hayal ettiğim araçlar gibi hatasız, boyasız, müzelik falan değildi. Kusurları vardı, üstelik makyajsızdı. Hem tedirgin, hem de heyecanlıydım, artık nasıl kapıldığımı bu aşka varın siz düşünün :)
Saat 16:00 civarında iniş yaptığım ve şehir merkezine gitmem oldukça uzayacağı için, noter işlemleri yakında bir civarda yapılabilsin ve 17:00’den önce satışı alabileyim diye araç havalimanına getirildi. Kendisiyle göz göze geldiğimde ne kusurları kaldı, ne eksikleri, ne de makyajsız oluşu... Dedim aldım gitti...Bu arada uçakta detaylara bakarken, aracın muayenesinin birkaç gün geçtiğini fark etmiştim. İner inmez durumu söyledim, ve karşılaştığım en hızlı muayene yöntemiyle tanışmış oldum. Sadece 35 dakikda araç TÜV Türk’ten geçmiş bir şekilde yanımdaydı. Noter satışını da kapanmadan hallettikten sonra artık hayal ettiğim İtalyan ile baş başa kalabilmiştim..
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Satın alma hikayemizden sonra araç nedir onu kısaca tanıtayım.
Araç 2008 Fer-Mas çıkışlı, M139 kasa kodlu 4.2 Automatica. Adından da anlaşılacağı üzere uzunlamasına konumlandırılmış Ferrari üretimi 4200 cc V8 bir motora sahip, güç verileri ise 400 hp @7000 d/dk ve 460 Nm@4750 d/dk şeklinde. 0-100’ü de 5.6 sn olarak açıklanmış. Son hızı fabrika verisi 275 km/saat. Aracın boş ağırlığı da 2065 kg, yani litre başına 94.3 hp’ye veya 5.1 kg/hp ye tekabül ediyor. Bu motora da ZF üretimi tork konvertörlü 6 ileri tam otomatik bir şanzıman eşlik etmekte. Yürüyen aksamda Skyhook ismi verilen adaptif elektronik bir süspansiyon sistemi mevcut ve tüm QTP modellerinde LSD yani kilitli differansiyel de standart.
Bilgi : Duoselect olan araçlarda F1 adı verilen 6 ileri otomatikleştirilmiş bir manuel şanzıman bulunuyor (robotize de denen) ki bu şanzıman dönemin Maserati Cambiocorsa, Ferrari 360 ve F430’larında da kullanılmış. Fakat bu spor araçların aksine Quattroporte 2 ton ağırlığa sahip olduğundan ötürü, bu şanzıman son derece sıkıntılı, çabuk debriyaj bitiren (ortalama 16 bin mil – servis rakamı çıktığı dönemde 9000 dolar) bol sarsıntılı, kokulu ve gecikmeli bir şanzıman olmuş, aynı zamanda bu modellerde aracın ağırlık dağılımı %47 – 53 olarak ayarlanmış. Daha sonra Tanrıya şükür ZF olaya el atmış ve o korkunç Duoselect yerine yine 6 ileri tam otomatik ZF tercih edilmiş. ZF olan araçların ağırlık dağılımı ise 49-51% haline gelmiş. Bu şanzıman değişimi ile beraber araçta toplam 4800 parça değiştirilmiş. Aynı zamanda Duoselect araçların yağlama sistemi Dry Sump iken ZF olan araçlarda bu sistem Wet Sump olarak revize edilmiş. Bir diğer fark da Duoselect araçlarda manuel el freni varken, ZF olan araçlarda EFB yani otomatik el freni kullanılıyor.
Teknik verileri geçecek olursak benim araçta opsiyonel hiçbir donanım bulunmuyor, tamamen base model. Bu kasada Quattroporte, Quattroporte Sport , Sport GT ve Executive isminde donanımlar bulunuyor. Opsiyon listesi dönemine göre bir hayli fazla, benim araçta olmayan şeyler nedir dersek otomatik kararan iç dikiz aynası, F1 kulakçıklar, masajlı ısıtmalı ve soğutmalı ön arka koltuklar, 4 bölge klima, arka yan perdeler, arka tepsiler, arka DVD oynatıcı, lastik basınç sensörü gibi şeyler yok. Normal donanımda ise Bose ses sistemi, otomatik arka perde, 6’lı CD changer, soğutmalı kol dayama, otomatik ve hafızalı direksiyon ve ön koltuklar, otomatik 4 yönlü arka koltuklar, çift bölgeli tam otomatik klima, hız sabitleme, hız limitleme, otomatik farlar, yağmur sensörü, ön arka park sensörü, soft close bagaj kapağı ve elektronik açılan kapılar, elektrikli ve katlanabilir yan aynalar, ve bixenon ön farlar standart.
*************************
Reklamlar sonrasında da gelelim merak edilenler kısmına. Araç ne yakıyor, parçaları ne kadar, ne masraf ettim, izlenimlerim neler gibi şeylere. Genelde etrafımdakilerin merak ettiği soruları burada da paylaşayım, belki benim gibi bir manyak çıkıp almayı düşünür diye :D
İlk olarak araç ne yakıyor? Ankara-İstanbul arası 120 km hız ile sabitlenmiş giderek 9 litreye kadar düşüyor yakıt. Daha düşük hızlarda 100-110 gibi ise 7.8 lara kadar düşebiliyor. Şehir içi ise sıkışık trafikte görebildiğim max değer 18.0 lt oldu, 25 leri falan görür diyordum ancak o kadar kötü değilmiş. Günlük kullanımımın ortalama değerleri genellikle 13-15 lt civarında. Ankara-İstanbul yolculuğunda fotoğraf almayı unuttum, bu sebeple son yaptığım gezinin verilerini görüntü olarak paylaşayım.
https://i.ibb.co/fnQRXdx/Ads-z.png
Performans olarak nasıl derseniz, bence hayliyle yeterli, sınıfında hantal bir araç olabilir ancak 400 hp (muhtemelen o 400 attan 330-340 tane falan kalmıştır motorda) ziyadesiyle seri hissettiriyor. Gidişi beni oldukça tatmin etti, trafik ortamında sizden daha hızlı araç gelme olasılığı çok yüksek olmadığı için genellikle hızlısınız, soldan yapıştırınca uzama keyfini çok özlemişim. Hele sesi, yani şu ses için sadece alınıp kiralanıp en kötü kullanılmalı bence, herkesin bu sesi tecrübe etmesini isterim :) Kötü yanı ise sürekli gaza basmak istiyorsunuz, yavaş gitmek biraz zor oluyor...
Yol tutuş olarak çok çok iyi, salınım yapıyor ama bu kadar ağır bir araç için yol tutuşunu çok beğendiğimi söyleyebilirim. Sedan değil de sanki bir roadster kullanıyormuş hissi yaratabiliyor. Direksiyonda hafif boşluk olmasına rağmen tepkileri inanılmaz, birkaç videodan öğrendiğim kadarıyla Hidromekanik direksiyon kullanan nadir araçlardan da biriymiş. Günümüzde McLaren’larda falan kullanılan bir sistem olduğundan bashsediliyordu, teknik detayını bilemiyorum. Yol tutuş belki daha da iyi olabilir, alt takımda yapılması gereken işler var o yüzden onlar halledildikten sonra asıl hali ortaya çıkacaktır ama bu haliyle bile gerçekten MX-5 imi anımsattı. Direksiyonun pozisyonu ve açısı da dimdik olduğu için sürüş hissiyatı oldukça keyifli.
Konfor kısmına gelirsek uzun yol konforu olsun, süspansiyon yumuşaklığı olsun son derece konforlu, ancak yalıtım biraz daha iyi olabilirmiş, veya bizimki yaşından dolayı artık aşınmış fitillerden dolayı falan biraz ses alıyor. Uzun yol yapmak hiç yormadı, araba otoban zıplamalarında falan uçan halı gibi, ancak çukura falan düşerseniz biraz sert hissettirebiliyor. Direksiyon yumuşaklığı da yumuşak sayılabilir, o dönem kullandığım diğer tüm araçlardan yumuşak diyebilirim.
Son olarak genel izlenimlerime gelirsek, iç mekan kalitesi görsel ve dokunsal olarak yüksek ancak kesinlikle bir Alman gibi kaliteli değil. Tipik İtalyan kalitesi, öyle ahım şahım bir kalite yok, hatta bence vasat denebilir. Bir kere dizayn olarak göze hitap etse de pratiklik olarak berbat, sadece arka perde için 4 tuş koymuşlar ne gerek varsa anlayamadım, torpido gözünün açılması için elektronik bir open tuşu var, basınca torpido açılması yaklaşık 10 saniye sürüyor, radyo, klima kontrol düğmeleri korkunç karışık,bir istasyon değiştirmek için 4 tık yapmak gerekiyor, menüler çok karışık, yol bilgisayarı ekranını çözmek hayli zaman alıyor, cam açma tuşlarından tutun da direksyion üstü tuşlar falan bence baya ucuz hissettiriyor. Ayrıca dönemine göre teknoloji olarak da geride kalıyor, Bluetooth’u geçtim, USB, AUX falan dahi yok. Aynı model Tiguan’ımda Bluetooth, park sensörü göstergeleri, aux, SD kart girişi,otomatik park, Auto hold gibi özellikler olduğunu düşünürsek, bu araç teknoloji olarak da ciddi geride kalıyor. Ses sistemi de tuhaf şekilde çok az hoparlörden oluşmasına rağmen kaliteli bir ses verebiliyor. Kapı üzerinde hiçbir hoparlör yok, sadece ön cam altında sağ sol ve arka kapılarda, arka cam altında totalde 6 + 1 bir ses sistemine sahip.
İkinci ve final olarak kısa süre zarfında ne masraf ettim onu yazayım. Aracın tüm bakım geçmişi neredeyse belli, yetkilide yapılmamış ancak en azından elimde 35 bin km’den bu yana ne yapıldı ne edildi liste var, bu güzel bir avantajım oldu. Fakat parça fiyatları biraz “ütopikimsi”. Örneğin yetkili olmayan ancak yetkiliye yakın bir servisin periyodik bakımına 7 bin euro (yaklaşık 120 bin TL) çekmesi gibi... ben elbette sanayi işi, sadece yağ filtresini oem Ferrari aldım (bu da ilginçtir Ferrari logolu ürün 1400TL , parça numarası aynı ancak Maserati logolu ürün ise 1900 TL) yağı Liqui Moly 4100 Top-Tech tercih ettim, muadil hava filtresi, polen filtresi ile beraber totalde 4000 TL civarı bir para ödedim. Şanzıman için ZF yetkili servise gittim, burada önce check up yapıldı ve şanzıman sağlığının çok şükür iyi olduğu görüldü, şanzıman yağı değişimine de 3500 TL harcadım. Aracın lastikler sıfırdı 2021 tarihliydi, buna sevinirken rotbalans için SGS’ye gittiğimde ön lastiklerin yanlış rot ayarından dolayı iç yanaklardan yediğini fark ettik. Sonuç olarak 2 adet daha sıfır Continental Premium Contact 6 almak durumunda kaldım. Rot ayarı yapıldı. 8500 lira gibi bir masrafım da burada oldu. Aldıktan 4 gün sonra sanayide gezerken kapı kolu bozuldu. Araç sanayiye geldiğini anladı sanırım... Kapı döşemesini açtık , mandalın telini tutan plastik tırnak kırıldığı için raydan çıkmış ve açmıyor. Tırnak kapı trimine entegre olduğu için sıfır almak mümkün değil, tüm aksam satın alınması gerekiyor, bu sebeple kırık parçayı yapıştırdık ve metal tel ile bağlayıp düğümleyip destekledik. 100 TL de buraya verdim.
SGS Otomotiv'de
https://i.ibb.co/yfsGM3y/IMG-2486.jpg
ZF'de sıramızı beklerken...
https://i.ibb.co/882PK8w/IMG-2435.jpg
Aracın frenlerinin sıkıntılı olduğunu biliyordum ancak “nasılsa büyük tip fren yok , delikli disk falan da yok çok pahalı değildir” diye düşünürken maalesef fren sisteminin muadil markalarda olmadığını gördüm. Çok aradık ancak ülkede bulabildiğim en ucuz 2 disk fiyatı 1000 euroya vardı, ne yapacağımı kara kara düşünürken ebay den 400 euroya OEM çiftini bulup Hakan Sultanoğlu beyefendiye kargoladım.. Kendisi Eylül gibi Türkiyede olacağından frenler için beklemedeyim :)
Frenler yurda dönmeyi bekliyor :)
https://i.ibb.co/LJm1jXd/Whats-App-Image-2022-05-20-at-17-48-10.jpg
Yine aracın sol ön çamurluğu değişen olduğundan ötürü yenisini takarken herhalde fiyatından dolayı “Pininfarina” logosu takmamışlar. Keza bu logonun da bulabildiğim en uygun fiyatı 1000 lira civarında idi, bazı yerlerde 5-6 bin lira bile isteniyor, alt tarafı plastik bir logo anasını satayım... Neyse onu da Amerikadan OEM olarak 24 dolara temin ettik, TarikS kardeşim inşallah getirirse takacağım :D Logo demişken, bu araçların kronik problemlerinden biri yıkama ve kurlama sırasında arka C stünundaki logoların kırılması... Kurlama bezi bu logoların sivri kısımlarına takıldığı için logolar sürekli kırılıyor, bendekinde de bu problem vardı, onları OEM almak 4000 lira civarına patladığı için bunları AliExpress’den Çinli kardeşlerimden temin ettim, 330 TL ye mal oldu.
https://i.ibb.co/YRJG5fb/IMG-3682.jpg
https://i.ibb.co/SvnWKtM/Ads-z2.png
Würth motor temizleme spreyi ile motor temizliği yaptım bir de geçen gün... tertemiz oldu kaput altımız....
Edit:
Bu arada atladığım ; aracımızın akü kutup başı ile alakalı bir problemi haberim yokken fark eden B16 Burak’ın babası Ali amcam bizi ciddi bir masraftan kurtardı. Sorunu görmek oldukça zor zira aracın aküsü bagajda görünmeyen bir yerde bulunuyor. Sorunu cozemeseydi yangina kadar gidebilecek senaryolar ile uğraşmam gerekebilirdi; kendisine tekrar şükranlarımı sunuyorum.
https://i.ibb.co/bm867bP/Ads-z42.png
Yapılacak ne var peki? Aslında o kadar çok şey var ki, hangisini ne zaman yaptıracağım ne totalde maliyet ne olacak bilemiyorum, ancak bence bilahassa kozmetik olarak çok iş var. Boya olarak bir çok çiziği var, pasta cila yapılırken incecik vernik sebebiyle birkaç yeri yakmışlar, ayarsız tamponlar, ayarsız farlar, ayarsız kapılar, zor açılan camlar, yapış yapış olmuş iç mekan düğmeleri, kaplanması gereken direksiyon, deri bakımı, far temizliği, mercekleri ölmüş ön farlar, boyanması gereken arka tampon, ayarsız egzozlar, boyanması- hatta mümkünse değişmesi gereken jantlar, bitik kaput ve bagaj süspansiyonları vs. gibi yaptığım uzun bir liste var. Nasip olursa hepsini bu topic altında ilerleyen zamanlarda paylaşacağım.
Bu uzun yazının sonuna sıkılmadan geldiyseniz hem teşekkür ediyor, hem de sabrınız için tebrik ediyorum :) Yazımızı değerli Ezel abimiz ile noktalayalım.
https://i.ibb.co/BsPC7Qr/IMG-2385.jpg
Herkese keyifli forumlar!
********************
Bu da küçük bir ses videosu olsun...
Maserati Quattroporte Stock Exhaust Sound 4.2 V8 - YouTube (https://youtube.com/shorts/xe39IVHAaFs?feature=share)
*********************
https://i.ibb.co/HpcjrWt/IMG-2433.jpg
https://i.ibb.co/3kX0mm7/IMG-2569.jpg
https://i.ibb.co/HT88nx5/IMG-2571.jpg
https://i.ibb.co/vwS4rzT/IMG-2573.jpg
https://i.ibb.co/VxCrTck/IMG-2575.jpg
https://i.ibb.co/T2VMK1k/IMG-2577.jpg
https://i.ibb.co/KsQKm2d/IMG-2580.jpg
https://i.ibb.co/CHZ8YgR/IMG-2586.jpg
https://i.ibb.co/TqdxRbF/IMG-2591.jpg
https://i.ibb.co/C8PV1sk/IMG-2596.jpg
https://i.ibb.co/X73dFqh/IMG-2603.jpg
https://i.ibb.co/1vpr0Rd/IMG-2607.jpg
https://i.ibb.co/NrMhm68/Ads-zsd.png
https://i.ibb.co/kDBVdFp/Ads-z33333.png
https://i.ibb.co/LdFbqXT/IMG-2611.png