Şu anda vizyonda olan zor ölüm filminde de bir bölüm bu şehirde geçiyor Attığınız fotoğraflardaki yerler iki filmde de mevcut.Ben çok etkilenmiştim.1 saatliğine bile olsa gezmeyi isterim açıkcası
Şu anda vizyonda olan zor ölüm filminde de bir bölüm bu şehirde geçiyor Attığınız fotoğraflardaki yerler iki filmde de mevcut.Ben çok etkilenmiştim.1 saatliğine bile olsa gezmeyi isterim açıkcası
#NeMutluTÜRKÜMDiyene!
Bu ve benzeri şeylerle ilgili sevdiğim bi şarkıdır.
İndigo - Sevmez ki - YouTube
Görmüyoruz gelişti teknoloji sahiplendik onu
Demagoji değil ölüm kalım sorunu bu konu
İlk önce baz istasyonu yol açıyor mide krampına
Uzaktan bak benziyor çam ağacına
Gizli çünkü suçlu oraya dikilmesine izin veren (göööt)
Şikâyetleri ciddiye almıyorlar bizden gelen
Aynı yöneticiler dikecekler nükleer santral
Zarar görecek etraftaki tüm yerel halklar
Sonra bir vekil çıkıp diyecek ki “Ben da orada yaşıyorum, sorun yok”
Duyanlar da bunu yiyecektir
26 Nisan 86 Çernobil’de facia ve Fisko Birlik çocuklara fındık hibe etti
Yedirdiler kanseri lezzetliydi
İlik nakli bekleyen 2 tanıdık var kel kaldılar ben gibi
Politika der ki masrafsızdır ölen yurttaş
Bu yüzden cenaze işleri kolay olur jet gibi
Sevmez ki devlet bizi bekliyorlar ölmemizi
Hepimizin görmemesi embesillik belirtisi
Yaşarken vergi ödersin kaçarsan mermi yersin
Sistemin derdi koyun olsun her ferdi
Sadece rakamlarız çalışırken hem de emekliyken
Sayısı artar kartların eski emekçiysen
Başladım ben ilki 334 kodumdu bu benim
Ajan gibi hissettim böyle bişey olumludur dedim
Zengin ortamda 4 haneli 3495
Burada herkese demişler öv aileni
28 olduğunda adım öfken artıyordu
139 da bendim o yıl çok bağırıyordum
Bitti diye bekliyordum dediler ki 80sin
Gençtim dememişti bana kimse tatsız seksensiz
Amatördüm biliyordum ama kör değildim
Rakamların yükü altında istemeden çok ezildim
Ben sanıyorum renk seçiyoruz gökkuşağı gibi olacak
Mavi dedim hayır dedi abi dedim kaybol dedi
Ben de garip bir frekansa girdim o gün çok yüksek
Kim tahmin ederdi ki Tevfik Koçak bong içecek
Ya ölürüm ya da kaskodan para alırım kafası.
gündüzleride insan ürperiyor ama burası geceleri bir başka korkunç oluyordur!
çok uzaklarda aramaya da gerek yok bizim kapalı maraş'ta böyle bir mekan insanın aklı gidiyor
Attaque de tchernobyl. Combo - YouTube
Chernobyl Looting - Video of looters stealing radiators from the nuclear disaster zone - YouTube
tehlike listesinde ikinci sırada ise radyasyon geliyor: mantıken radyasyonun 30km'lik alanın merkezine gittikçe artacağını tahmin ediyor olabilirsiniz ama durum pek de öyle değil. hatta reaktörde (misal kafeterya civarı) alacağınız radyasyon, şehir dışındaki ormanda alacağınız radyasyondan daha az. ağaçlar radyasyonu tutuyor, toprak tutuyor, terk edilmiş binalar, eşyalar tutuyor. özellikle yağmur ve rüzgar olduğu durumlarda dışarıdaysanız sıçtığınızın resmidir. doğal ortamlara ek olarak bir de bizzat bizim sıçtığımız yerler var. kullanılan o kadar araba, kamyon, tanker, vinç, traktör, otobüs, kazıcı yok olup gitmedi. elbiseler, tabak-çanaklar bile ya gömüldü
checkpointlerden herhangi birini geçebilmek bütün dertlerinizi çözmüyor. çünkü güvenlik güçleri sadece checkpointlerde değil. oradaki ekiplere ek olarak bir de "operasyonel ekipler" dediğimiz ekipler var. bunların görevi ise genelde kaçak giriş yapanları yakalamak. işin kötüsü genelde "yerli"lerden oluşmuyorlar. yerlilere bir şekilde rüşvet vs verip kurtulabiliyorsunuz. ha, kurtulmak dediysem, sizi çıkışa kadar götürüyorlar. yani "parası neyse veririz, salarlar, devam ederiz" değil. parayı veriyorsun ama devam da edemiyorsun. senin kiev'e gittiğinden emin oluyorlar. ama dediğim gibi operasyonel ekipler genelde profesyonel adamlar. özel kuvvetler ya da "rapid-response team" denen ekipler bunlar. bilim adamlarının kullandıkları dışında güvenlik kamerası falan yok. bundan emin olabilirsiniz. ama yine de bir şekilde "lighted" olursanız, yani bölgede parlarsanız hemen peşinize düşerler. her ne kadar "the zone" hayat yokmuş gibi görünse de sizi görebilecek ve orada işi olmayan biri olduğunuzu anlayacak kadar göz olduğundan emin olabilirsiniz. yakalanırsanız sonuç belli: ivankov bölgesindeki içişleri bakanlığına bağlı mahkemeye götürülüp gerekli işlemler yapılır. bu arada; sınır koruma, orman koruma ve silahlı operasyonel gruplar (türkçeye götüm gibi çevirdim, vohr işte) tarafından da yakalanabilirsiniz.
radyasyon dediğin şey zaten görünmüyor, yapacak bişey yok. en fazla demirleri ellemezsin, rüzgar varsa kapalı yere girersin, ağaçtan meyve koparmazsın falan. hayvan dediğin şey için de büyükse vurursun, küçükse yapacak bişey yok sokar, ölürsün. görevliler zaten adı üzerinde görevli. göreceli de olsa "reasonable" insanlardır. en büyük tehlike ise bu saydıklarım arasında yok. en büyük tehlike, diğer insanlar.
"the zone"da birçok insana denk gelebilirsiniz. metal kaçırmaya çalışanlar, mantar toplayanlar, kaçak avcılar vs. normal şartlar altında "insancıl" biri olabilirsiniz fakat burada bu huyunuzu bırakmanız gerekebilir. bunun için şu cümleyi iyi okumak gerekir: "her zaman hayvanlarla karşılaşmak için dua edin. hayvan insandan kaçar. eğer saldırıyorsa, bu son çaresi olduğu içindir. burada da av-avcı durumu geçerlidir ve herkes rolünü bilir. insan ile karşılaştığınızda ise saklanıp tüfeğinizi hazırlamanız gerekir."
karşılaştığınız insanlar sizi polise verebilir ya da malınızı, sağlığınızı hatta komple canınızı alabilirler. ikinci opsiyon oldukça sık karşılaşılan bir ihtimal. asla kulak arkası etmeyin. bir memurun dediğini aktarayım: "kaçak avcılara güven olmaz. hayvanları avladıkları için değil, buraya giren her silahtaki her kurşunun hedef olarak bir insanı bulması mümkün olduğu için. kazayla da olur, cinayet için de olur, fark etmez."
bunlara ek olarak bir de terk edilmiş yerler var tabii ki. radyasyona ek olarak birçok farklı sorunla karşılaşabilirsiniz. kuyular, lağımlar ve özellikle bodrumlar. bunların hepsi 26 yıl boyunca ağaçlar ve diğer bitkiler tarafından kaplanmış durumda. eğer taaaaa yazının ilk başında bahsettiğim gibi tek başınıza macera arıyorsanız ve buralara düşerseniz sıçtınız. sesinizi duyurmanız pek mümkün değil, devriyeler de her devriyede farklı bir rota izliyor. işiniz zor. özellikle bataklıklara dikkat edin. hadi bi ağaca tutunur batmaktan kurtulursun falan ama yılan var. çok var. bakın tekrar yazıyorum: islak yerlerde çok yılan var. özellikle engerek.
reaktörde özel donanımlı bir tıbbi birim var. orada ilk yardım yapabilirler fakat sizi oraya kim götürecek?
son olarak şunu söylemek istiyorum: eğer yukarıdaki yazdıklarıma rağmen, maceraya atılmak yerine 100 dolar verip tura katılmak konusunda ikna etmediyse; yani madem kötü bir şey olacak artık, kafaya koydunuz; o zaman durumu kabullenip son bilgileri vereyim:
acil durum çıkışlarını öğrenin. sanırım bölgeye girmeden önce bir harita edinip kendinize bir yol çizeceksiniz. çizeceksiniz? lan?! neyse. o haritada acil çıkış yerlerini işaretleyin. oralara yakın olmaya dikkat edin. bir görevliye yaklaştığınızda tehlikede olduğunuzu, bir şeyden kaçtığınızı hemen söyleyin. bakın buna dikkat, çünkü sizi "konuşarak görevliyi oyalarken, diğer arkadaşı bir yerlere kaçacak olan kişi" sanabilirler. ben size sayıyorum şimdi:
1. polesskoe ve çernobil, vilcha. yani merkezler.
2. paryshiv, opacic, lubyanka alanlarındaki sürekli bulunan orman koruma merkezleri.
3. lelev, paryshiv, pripyat, benevka alanlarındaki cat'lar.
4. janov tren istasyonu.
5. teremtsy, ladyzhichi, paryshiv, illintsi, dibrova, lubyanka, opacic, kupovatoe gibi hala insanların kaldığı köyler. köy dediysem çok kişi var sanmayın. misal lubyanka'da tek bir aile kalıyor.
6. korogod ve cherevach alanlarındaki orman yangın koruma kulelerinde mutlaka birilerini görebilirsiniz.
neyse, illa gidicem tek başıma diyorsanız yine de, son uyarılarımı yapayım:
şort, tişört ve terlik gibi şeyler giymeyi düşünmeyin. ağustos'ta da olsa bot giyin. sırt çantanıza bolca su, yiyecek alın.
asla tek başınıza gitmeyin. 2 kişi de gitmeyin. en az 4 kişi gitmeniz gerektiğini unutmayın.
gece gitmeyin. ha, mecburen gece kalacaksınız. ama ilerleme kısmını geceye bırakmayın. gece sabit durun kardeşim. "gece neden kalıcaz?" diyorsanız, "sabah 6da giderim akşam da gün batmadan dönerim" denecek bir mesafe yok. arabanızı taaa nerede bırakmanız gerektiğini tahmin bile edemiyorum.
yanınızda mutlaka temizleme jeli gibi şeyler taşıyın. normalde hiç de fark etmeden yaptığınız eylemler orada başınıza dert açabilir. 10 dakika önce bir yere dokunup şimdi de gözünüzü kaşırsanız 1 dakika içinde o gözün kapanması mümkün.
zemine asla güvenmeyin. hiç kimse size bastığınız yerin sağlam olduğunun garantisini vermez. veremez.
elektrik taşıma ihtimali olan şeylerden uzak durun. evet, elektrik falan yok artık köylerde ya da kasabalarda ama nolur nolmaz.
cep telefonu konusunda sıkıntı olsa da birçok yerde baz istasyonu var. telefonlar genelde çekiyor. yanınızda 2-3 yedek batarya taşıyın. ilk yarım malzemelerini de unutmayın. bolca pil ve el fenerini de.
tetanos aşılarınızı yaptırın. 260bin hektar alandan bahsediyoruz, herhangi bir yerinizi herhangi bir şekilde kesebilecek kadar demir var.
siz "the zone"a girmeyi kafanıza koyduysanız zaten bir yol bulmuşsunuzdur ama ben belarus tarafından prypiat nehrini takip etmenizi öneririm. zaten 60 kilometrelik, girintileri çıkıntıları, döndüğü yerler de sayıldığında 2600 km kare yer kaplayan nehri kontrol eden polislerde bot bile yok. toplamda da 4-5 tane adam var zaten.
kaynak:
pripyat - ekşi sözlük
Experience is what you get when you don't get what you want.
Çok teşekkurler elinize sağlık paylaşım için. Hoş anılar olacağını sanmam ama gitmek görmek güzeldir
İyi dilekleriniz ve paylaşımlarını kattığınız için teşekkürler
bütün bu "yapmayın" dediklerimi yapanlara denk gelebilirsiniz. ben sizin yerinize sayayım:
"gece gitme diyorsun, adamlar gece gitmiş"
Чернобыль�ка� Зона. Вечерн�� Прип�ть. 14 апрел� 2009 г. - YouTube
"yağmur yağarken açıkta durmayın diyorsun, adamlar çatıda!":
Чернобыль�ка� Зона. Дождь в Прип�ти. - YouTube
"kendi suyunuzu götürün diyorsun, adamlar renginde hayır olmayan akarsudan su içiyor":
http://www.youtube.com/watch?v=T0w-_zUHtso&feature=plcp
"sakın suya girmeyin diyorsun, adamlar yüzüyor"
Чернобыль�ка� зона. Прип�ть. - YouTube
bakınız ben o çocuğun tam olarak nereden suya girdiğini göstereyim size:
ve tam ta aynı yerde suya girerseniz bacağınıza neler değebileceğini de görün:
DSC_0078.JPG (image)
Bu son resimdeki yılan gibi duruyor tam çıkartamadım..
Bu arada linkler şekilli birşey çıktı rusça olduğu için tanımlanmadı herhalde, bir problem yoktur youtube linkidir rusça yazdığı için öyle çıktı demek ki, bu arada resimleri ve yazılarını ekşi deki bir yazardan aldım
Balıklar evrim geçirmiş gibi radyasyondan,
Çok güzel paylaşım olmuş teşekkürler.
Rica ederim, beğendiğinize sevindim.
Paylaşımlarımı bilerek ilk mesajda toplamıyorum devamında paylaşıyorum ki, hem sizin yorumlarınızla pekişsin hem daha iyi olur diye
Ve gelelim bu acı olayın Öncesi-Sonrası resimlerine.. ;
1994 :
2005-
1994 -
2005-
1994-
2004-
1985- 2012
Bir zamanlar çocukların oyun oynadığı fil ;
ve maalesef faciadan sonraki hali... ;
Nazilerin ikinci dünya savaşında insan asmak için kullandıkları tarihi ağaç ;
ve 2011 de ki hali aynı açıdan ;
Bir de bu fotoğraflar nerdeyse 8 yıllık çoğu, şimdi kimbilir ne haldedir şehir..
Elimden geldiğince paylaşımlar yapmaya devam edeceğim
İnanılmaz merak ettigim bi yer küçüklüğümden beri. Cok esrarengiz. bir gün kısmet olursa uzaktan da olsa göreceğim kesinlikle
O motorcu gezginin sitesinden yapıyorum paylaşımlarımı genelde. Çok güzel bilgiler ve resimler var.
Genelde bir kurdun fotoğrafını yalnızca yaşlıysa, oldukça hastaysa veya çoktan ölmüşse çekebilirim. Kurtları fotoğraflamak kırk yılda bir olan bir şey çünkü ben ortaya çıktığımda onlar saklanıyor ve onlar çıktığında ben kaçıyorum.
Kurt radyoaktif, ne şapka yapılabilir, ne de başka bir şey, sadece kurtçukları beslemek için güneşin işine yarar.
Neden ağaçlar çoğunlukla kapı önlerinde büyümüş?
Belki de bu tüm imtiyazlarımızı kaybettiğimizi ve burada artık hoş karşılanmadığımızı anlatmalarının yoludur.
( Gerçekten çok ilginç )
Meyve ağaçları artık tek başlarına. Yangınlar, kasırgalar ve parazitlerden kurtulan bu ağaçlar bize bu yerlerde uzun zaman boyunca kasabaların var olduğunu hatırlatacak. Yakın gelecekte insanlar bu kasabalar hakkında sadece miras kalan meyve ağaçlarını bilecekler.
Nöbeti devralıp Plüton’un Toprakları’nın kalbine yolculuk etme zamanı.
En ilginç istikamet hiç gitmediğin, bilmediğini topraklardır. Romalılar “Terra Incognita” derler, bilmediğin yer; ne yolları, ne radyasyon seviyesi hakkında… hiçbir şeyi.
İnsanların bu yerleri görmek istememelerinin nedeni açık, burada ölümün varlığını hissediyorsunuz. Tüm umutları öldürmeye niyetli kötü niyetli bir sihirbazın işiymiş gibi duruyor. Nefesini üflemesiyle tüm hayat gözden kayboluyor. Nereye adım atsa sadece tahta kurtları büyüyor. Dokunuşu neşeyi söndürüp tüm renkleri yer altının alacakaranlığına çeviriyor. Hayatın özünü tüketip ilk önce bereketli toprakları, şehirleri tüketip bitiriyor, bitkilere bulanmış bir insan varlığı dışında bir şey bırakmıyor. Sonra, yavaşça, görüntü toza dönüşüyor.
okudukça daha çok gitmek istedim.
99' ZN 106 GTİ
14' SC İBİZA CUPRA
94' MAM 106 XSİ (TU5 SWAP)
16' FK2 TYPE-R
Haklısınız aynısı bana da oluyor. Ne kadar daha fazla kaynaktan bilgi okusam daha da beni çekiyor oralar kendisine. Bir de yazılar biraz esrarengiz bir şekilde yazılmış İnsan bazen ürperiyor okurken, bazen de durup düşünüyor. Beyninde canlandırıyor olayları, yaşananları..
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)