Godless Commie Nickli Üyeden Alıntı
"Gitme, oralarda yabancı olursun, gurbetçi olursun" diyenler, sizlere laflar hazırladım.
Ben 23 yaşında gittim.
12 Eylül kabusundan 5 yıl sonra.
O uçak Yeşilköy'den kalkarken "bir daha buralara dönenin..." diye sayıp dökerek gittim hem de.
Ben çok şanslıydım, Amerika bana "gel" dedi.
Vizeye başvurmadım, kuyrukta beklemedim, uçak biletimi %75 gibi komik bir indirimle aldım (Çok kafa bir Air France yöneticisi verdi indirimi), gittiğimde şahane bir karma yurt, kitaplarım, sosyal programlar, her şey hazırdı.
Cebimde $1200 vardı.
Sigara $1.10, benzinin galonu 98c idi.
İç cebimde ise 1 Milyar Dolar vardı ama.
Yani, çok iyi derecede bir İngilizce...
(İlkokul3. sınıfta İngilizce dersi vardı, ardından Darüşşafaka'yı bitirdim, sonra Boğaziçi. 12 yaşımdan başlayarak, Türkiye'den ayrıldığım haftaya kadar her boş vaktimde İngilizce kullanabileceğim işlerde köpek gibi çalıştım. Kapalıçarşı, Tur operatörlüğü, rehberlik, tercümanlık, ne varsa yaptım. Ana dilim gibi öğrendim.)
İlk haftadan balıklama daldım. Sosyal sigortalar kurumuna gidip oradaki amiri ikna ettim, çalışma izni alabileceğim ve kısıtlaması olmayan bir sosyal sigorta numarası aldım. Çatır çatır aldım onu.
Sonra hemen ehliyet aldım (10-15 dakika sürüyor). Ama o ehliyetin üzerinde kısıtlaması olmayan bi sosyal sigorta numarası vardı, o çok önemli.
Arkadaşlık diyorsunuz, sosyal ortam diyorsunuz...
Ben bir ara ev değiştirdim, taşınırken 24 arkadaşım gelip yardım etti.
Yeni evi boyarken en az 10 kişi, güle oynaya iş yaptık.
Cumartesi akşamları yemek yapardım, 8, bazen 12 kişi olurduk, sabaha kadar sohbet olurdu.
Bazen Pazar sabahı kahvaltısında 15 kişi olduğumuz olurdu, akşam 10-11'e kadar sohbet, muhabbet ederdik.
İyi insan dünyanın her yerinde var... İş onları bulabilmekte.
İklim, yemek, bilmemne.. bunlar aşılan şeyler.
Ben Alaska'da yaşadım. İklim demeyin bana.
Baktım deli gibi kar yağıyor, okuldan bir-iki kişi ile konuştum, gidip kayak yapmayı öğrendim.
Şikayet etmedim, kendi faydama kullandım.
Yıllar sonra Copper Mt.'da NASTAR kayak yarışlarında (Giant Slalom) 3 Bronz, 3 Gümüş madalya aldım.
Karımın çok güzel bir lafı var (aslında bir sürü güzel lafı var da..)
"Adaptasyon zeka göstergesidir" der. Haklı.
Niteliğini kaybetmeden içine girdiğin kaba sığacaksın. O kadar.
Ben 30 yıl ABD'de yaşayıp üç kelime dil öğrenmemiş, etrafa nefretle bakıp millete gavur diye küfredenleri de gördüm.
Para biriktirelim diye 60 mumluk bir ampulün altında yaşayıp, dilini anlamadıkları bir televizyona "bakıyorlardı" sadece.
Arada fark var mı, var.
Mesela, bir arkadaşım çaya davet etti beni. Gittim, gayet talı insanlar var. Sohbet güzel.
Laf ilerledi, konu konuyu açtı, sonunda adama ne iş yaptığın sordum.
"Senatörüm" dedi.
Burada mümkün mü?
Fırsat bulursam hafta içi kayağa giderdim, tenha oluyor, bütün dağ sanki bana kalıyordu.
Gittiğimde chair liftte yanıma Belediye Başkanı'nın oturduğu olurdu. O piposunu yakardı, ben sigara içerdim, sohbet eder, görüşürüz derdik, o yoluna giderdi, ben yoluma..
Haftanın 4-5 akşamı barda yemek yerdim. İçki içmem, içince sapıtırım çünkü, o yüzden kahve içerdim.
Ama, barlar parayı alkolden kazandığı için yemeği şeref için yaparlar. Bar yemeği hem çok güzel, hem de taptaze olur.
Ne biliim, Hawaii'den günlük taze Ahi Tuna gelir mesela, ızgara yaparlar, filan.
Çok güzel Blues çalan ve sandviçleri efsane bir bar vardı, oraya da giderdim. Bir akşam hem yemek yiyorum, hem de müzik enfes, yanımdaki adamla sohbete başladım.
Aradan bir saat geçti, baktım adam dolu dolu, eğitimli, kültürlü. Her açılan konuda çatır çatır muhabbet ediyoruz.
Ne iş yapıyorsun sen dedim..
DA dedi. Oha.
District Attorney. Bizim Adalet Bakanı ya da müsteşar gibi.
İnanmadım. Elini kaldırdı, yarma bir abi geldi bir anda. "Arkadaşıma kartımı verir misin" dedi. O da verdi.
Burada olur mu?
Şükran günü çok önemli.
Yalnız yaşadığım dönemde thanksgiving yaklaşırken telefonum susmazdı. Kırk kişi evine davet ederdi, kimse kimseyi ortada bırakmazdı.
Yolda araba ile giderken sağa çekip kaputu açın. Her geçen durup yardım teklif eder.
Lastiği sökün, millet elinde kriko ile geliverir.
20 sene yaşadım orada. Söyleyecek bir tane kötü lafım yok.
Takım kurup şehir liginde futbol oynadık, Samoalı gençlerle community center'da (halkevi) voleybol oynadık, Arnavutlarla mangal yaptık, Yeni Zelandalı tayfa ile Rugby antremanlarına çıktım (geberdim), Hawaiili bir Japon Chef'ten yemek yapmanın inceliklerini öğrendim, Filistinli tayfa ile birlikte çalıştım, Kore konsolosu'nun evinde bana yemek yaptılar, bitmez bu...
Senin "yabancıyım" diye hayıflandığın yerde herkes yabancı, herkes tutunacak bir dal arıyor, herkes "iyi" şeylere aç.
Döndüm.
Ailemde, sülalemde vefatlar oldu, geride kalanları kaybetmemek için döndüm.
Hiiiiç pişman değilim.
İyi ki gitmişim, iyi ki dönmüşüm.
Bu saatten sonra gitmem ama. Bu yaşa kadar kırk kere "al baştan" yaptım, bu bana yeter.
Burada ben, karım, üç köpeğimiz, bir kaplumbağa bir kedi, bir de "Velet" ile mis gibi yaşıyoruz.
Bu saatten sonra burada kazandığımı da başka yerde kazanamam zaten.
Ama, tekrar 23 olsam, hadi 30 bile olsam, basar giderim.
Dünya büyük, gittikçe gördüğün ufuk da genişliyor.