Eğer benim gibi, 90'lar denilince, ilk aklınıza hot hatch'ler geliyorsa, muhtemelen ikinci aklınıza gelen de "tesisat" mevzularıdır.
O yıllarda caddeciliğin yarısı, bindiğiniz otomobilse, diğer yarısı da, otomobilinizdeki müzik tesisatıydı. Bana birisi 90'lar Türkiyesindeki otomobil kültürünü 2 kelimeyle özetle dese, "Tesisatlı Şahin" derim. Bakın, özet bile yarı yarıya.
O zamanlar şimdiki gibi, araç dashboard'una gömülü head unitler, fabrikasyon Bose'ler, Harman Kardon'lar olmadığı için, aracınıza yapacağınız "tesisatın" tek sınırı, cebinizdeki para ve hayal gücünüzdü. Bunların her ikisinin de aynı anda mevcut olduğu arkadaşların, sadece müzik sistemleri değil, genelde otomobilleri de düzgün oluyordu. Çoğunlukla da, araçlarında müzik sistemi olduğunu görmüyordunuz bile, "duyuyordunuz".
Ama asıl "efsaneler", maaşlı çalışıp, hayal gücü sınır tanımayan tayfa arasından çıkıyordu. Bu camiadaki genel görüş, "ne kadar çok kolon, o kadar iyi tesisat" şeklinde olduğu için, fenni ilimlerin müsade ettiği sınırlar dahilinde, Şahin'ini kolonla dolduran bu arkadaşlar, oradan soluğu Kartal'da alıyordu, İlçe olan değil, araba olan.
O yıllarda, ses sistemi mevzularına bakışı kısaca özetledikten sonra, montaj işlerinin nasıl yürüdüğünden bahsetmemek olmaz.
Şimdi liseliler bilmez bir kere o yıllarda "teypçi" kavramı vardı. Öyle az buz da değil, yan yana bir kaç tanesini bile bir arada görmeniz mümkündü. Hatta bilenler bilir, Fenerbahçe stadına giderken, orada bunların sokağı bile vardı. Bu arada yanlış anlaşılma olmasın, teypçiler nicelik olarak çok olabilirler ama, nitelik olarak çoğunda durum pek iç açıcı değildi. Genelde manzara, camekan içinde (camekan önemli) daha önce montajı yapılmış iki üç teybin, hoparlörün, alarmın boş kutusu, bir kaç ikinci el teyp (muhtemelen bozuk), muhtelif teyp kafaları (muhtemelen çalıntı), 1 çift oval kolon (tizler yanık, en iyi ihtimal sarılmış), 2 tane de boş teyp kızağı şeklinde olurdu. Bu arkadaşların tezgahında ne hikmetse hep bir tane de sökük halde bir teyp dururdu. Muhtemelen, o dükkanın ticari hayatı boyunca da kalırdı o teyp orada.
Şimdi yukarıda sözü geçen "kızak", genç arkadaşlar tarafından tam anlaşılamamış olabilir. Arkadaşlar, eskiden arabadaki teypler çalınmasın diye, kimi teypler kızaklı yapılırdı. Böyle akşam eve giderken, şimdinin laptop çantası gibi, tutardınız teybin kulpunu, giderdiniz evinize. Hatta öyle şimdiki gibi, kafeye filan gidince masaya cep telefonu, araba anahtarı değil, anıyla şanıyla (kulbuyla) teybi koyardınız. (Konuyu dağıtmayayım ama, bu gözler masada kızaklı teyp ile yanında Dancall Logic'i gördü zamanında)
Şimdi yazarken birden aklıma geldi; bir de "İtalyan kızak" kavramı vardı ki, anlatırsam, henüz orjinal kızaklı teyp kavramını kafasında canlandıramamış genç dimağlara yazık olacak. O yüzden genç arkadaşlar siz burayı okumadan geçin, sözüm 90'lı yıllarda caddede, sahilde beraber direksiyon salladığımız yoldaşlara Arkadaşlar, şimdi google görsellerde "İtalyan Kızak" diye arattım, sadece, delikanlıya yakışmayacak kıyafetler içinde karda kayan adam resimleri çıktı. Normal teypleri, kızaklı hale getirmek için, sonradan yapılan kızaklara İtalyan Kızak demiyor muyduk, yanlış mı hatırlıyorum?
Evet nerede kalmıştık? Tamam, malzeme temin konusuna da açıklık getirip, konuyu bağlayayım. Şimdi gerekli para bir şekilde denkleştirildi ise, gidilecek yer belliydi, Tahtakale. Vapurdan indiniz, Mısır Çarşısı'nın içinden geçtiniz, 100 metre yürüdünüz yürümediniz ki birden kendinizi, envai çeşit teybin, hoparlörün, anfinin kutularının arasında bulurdunuz. Özellikle kutu diyorum, çünkü o tezgahlarda, birbirlerine koli bantı ile tutturulmuş boş Pioneer kutularından başka birşey olmazdı. O dar sokaktaki tezgahlar sadece, oradaki pasajların içindeki dükkanların seyyar vitriniydi aslında. Asıl mal bu dükkanlarda olurdu. Tezgahtaki elemanlar, sizin gerçek alıcı olduğunuza kanaat getirise, "gel benle" derler, o önde siz arkada, dükkanın yolunu tutardınız.
Dükkanlar ayrı alemdi. Genelde, sattığı cihaz hakkında en ufak bir bilgisi olmayan dükkan sahipleri, size yalan yanlış birşeyler anlatırlardı. Buralarda pazarlıklar çok sıkı geçerdi. Eğer ilgilendiğiniz cihaz için, bulabildiğiniz her yerden fiyat almadıysanız, kazık yeme ihtimaliniz %150 civarındaydı.
Son olarak, birazdan paylaşacak olduğum, "Katalog" olayına da değinip yazıyı bitiriyorum. Şimdilerde olduğu gibi, dükkanlarda müşteriler alsın diye yığınla kataloglar yoktu o zamanlar. Zaten Türkçe katalog filan da 90'ların ikinci yarısından itibaren başlamıştır. (Elimdeki ilk Türkçe katalog 96 Pioneer kataloğudur). Esnaf mal aldığı zaman, atıyorum 20 parça cihaz çekti mesela, yanında 1 tane de katalog alabilirdi. O tek katalog da tezgah altında durur, ciddi müşteri geldi mi çıkarılıp oradan gösterilirdi.
Neyse, konu eskiler olunca lafı çok uzattım. Forumda daha önce açılmış, vintage Pioneer konusunu görünce, elimdeki, 90'lara ait ses sistemlerinin kataloglarından oluşan mütevazi kolleksiyonu paylaşmak geldi aklıma. Kolleksiyonun büyük bölümü, bir taşınma sırasında kaybolmuş olsa da, eğer başlayacaksa, kalanlar da eskilerden muhabbet başlatmaya yeter.
Ben en bilindik markanın, en bilindik modellerinin olduğu yıl ile başlangıcı yapıp, fırsat buldukça ekleme yapacağım. Asıl amacım, katalog bahanesiyle, benim gibi 70'li yıllarda dünyaya gelmiş ve gençliğinde bu işlere merak sarmış, şimdinin eski tüfeklerinin, belki biraz da eskiye özlemle paylaşacakları eski anektodlarını dinlemek.
Hadi bakalım.