dardanel cavdarlı ekmeklı ton balıgı ve cocacola ZERO :cool: cok tehlıkelı
Printable View
dardanel cavdarlı ekmeklı ton balıgı ve cocacola ZERO :cool: cok tehlıkelı
neden tehlikeli?
Gazoz takılalım gazoz.
cola*mentos etkisi mi yaratıo acaba :)
doğanay şalgam.. soğuk içiniz:D
afrikada tropic bi ağacın üstünde yaşayan bi asalağın bağırsağından yapıldıını duyduum günden beri kola içmiyorum
Ice Tea Şeftali Rulezzz :D
özürdilerim şimdi okudum.
sen tarih okumuyorsun sanırım kardeşim.
İlk kez nerede, kimler tarafından üretildiği kesin olarak belgelenememekle birlikte rakının 300 yıl kadar önce Osmanlı topraklarından doğduğu dünyada kabul görmüş bir görüş. Rakı üretimi 1926 yılında Tekel'in tekeline girdi. Deniz Gürsoy, "Çilingir Sofrasında Rakı" kitabında rakının yakın tarihine ilişkin şu bilgileri veriyor:
"İnhisarlar Dairesi, yani 'Tekel'in kurulduğu yıllarda ülkemizde bandrol ödenerek özel sektör rakısı olarak şu rakılar satılmaktaydı: A Rakısı, Bahçe, Memur, Olgun, Bülbülce, Edremit, Sevim, Çamlıca, Mürefte, Sümer, Bilecik, Adalar, Efe, Elif, Keyif, Hanım, Zarakosta, Çavuş, Alem, Dem, Dimitroeopulo, Baküs, Stafilino, Bülbül, Sakız, Fertek, Ankara, Üzüm Kızı, Ruh, Jale, Filurya. Denizkızı, Erdek, Umurca rakıları ise 1880 - 1900 arasında satılmaktaydı. Bu rakıların Sakız Rakısı hariç diğerleri sadece anason içeren düz rakı yani 'Duziko' idi. Sakız Rakısı'nın ise içinde sakız bulunuyordu ve Bozcaada'da imal ediliyordu. İçinde sakız bulunan rakı türüne 'Mastika' deniliyordu."
Şu anda piyasadaki Yeni Rakı, Altınbaş, Kulüp, Tekirdağ ve Efe rakıları ise üzümden üretiliyor.
Gönül muhabbet ister...
Tercihe göre sek ya da sulandırılarak içilen rakının soğukluğunun 8 - 10 derece olması önerilir. Rakıyı soğutmak için önce soğuk su, ardından da isteğe göre buz eklenir. Bir bardak rakıdan hep aynı tadı almak isteyenler ise rakıya buz koymak yerine bardağı kırılmış buz dolu bir kaseye koyarlar.
Bir sofra içkisi olan rakı özellikle beyaz peynirle, kavunla, balıkla, etle, soğuk - sıcak mezelerle, kısacası Türk mutfağındaki hemen her yemekle iyi gider de, asıl olmazsa olmazı sohbettir. Dostlarıyla guruba karşı çilingir sofrasında yavaş yavaş demlenmeye başlayan tiryakinin keyfine diyecek olmaz, alaturka şarkılar da tamamlar muhabbeti.
Rakı içmeyi Atatürk'ün de sevdiği herkesçe bilinir. Ata'nın akşam sofraları meşhurdu. Dostlarının yanı sıra, bakanları, milletvekillerini, gazetecileri, kumandanları sofrasına davet ederdi. Rakı, sofrasında elbette bulunurdu, ancak 1920'den ölümüne kadar yanında yer almış Kılıç Ali'nin deyimiyle, "Atatürk'ün sofrası bir yemek sofrası, bir içki sofrası, bir eğlence sofrası değil, bir nevi akademi, adeta bir nevi dershane idi." Falih Rıfkı Atay ise Atatürk ve rakıyla ilgili bir anısını şöyle anlatıyor:
"Ahmet Rasim'in hikayesi idi bu. Yeşilay Derneği'nin bir toplantısında konferansçı sorar, 'Sevgili dinleyicilerim, bir eşeğin önüne bir kova su, bir kova rakı koysanız hangisini içer?' Hemen biri cevap verir: 'Tabii suyu.' 'Neden?' Bir keyif ehli de orada imiş. İkinci cevabı o verir: 'Eşekliğinden!..' Atatürk bu hikayeye bayılırdı. Sık sık tekrar ederdi. Bir akşam Çiftlik'te eski küçük köşkün önünde oturuyordu. Uzakta duran bir işçi çocuğu bizi seyrediyordu. Atatürk, 'Gel çocuğum buraya' dedi. Çocuk sofraya yanaştı. Atatürk sordu: 'Bir eşeğin önüne bir kova su, bir kova da rakı koysalar hangisini içer?' 'Rakıyı efendim' demesin mi! Atatürk gülerek, 'Aman neden olduğunu sormayalım' demişti."
+
Bir zamanlar sahaflardan aldığım küçük, cep kitapçığının adı “Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri”… Atatürk’ün uşağının adı Cemal (Çelebi) Granda… Anılarını yazıya dökenin adı da Turhan Gürkan… Fer Yayınları tarafından 1971’de basılmış… 1927 yılının Temmuz ayından ölüm tarihi olan Kasım 1938’e kadar 12 yıl Atatürk’ün sofracılığını yapan Granda’nın anıları hayli ilginç…
Kitabın hemen başında Cemal Granda Dolmabahçe Sarayı’nda Atatürk’le sıkıntılı tanışmasını anlatır…
O bölümden bir parça: “O gece yemek sabahın beşine kadar devam etmişti. Çokluk geceler böyle olur, meclisin horozlar öterken dağıldığı görülürdü. Bu yüzden Atatürk de sabah saat beşten önce yatağa giremezdi. Saat onbirden sonra hava serinlediği için misafirler birer ikişer balkondan içeri girmeğe başladılar. Masanın üzerinde boşalmış Dimitripolo şişeleri duruyordu. O devrin en ünlü rakısı olan Dimitripolo’dan Atatürk de her gece yarım kilo içerdi. Mezesi de sadece tuzlu leblebiydi. Ara sıra da fava denilen zeytinyağlı, limonlu bakla ezmesini istediği olurdu. En sevdiği yemekler arasında kuru fasulye ile pilav gelirdi…”
Atatürk’ün rakı ile olan muhabbeti bilinir… Türk geleneksel siyasetçileri gibi ne içtiğini ne yediğini saklamıştır kamuoyundan… Bu konuda hiç ikiyüzlü olmamıştır…
Atatürk’ün rakı sofrası bir anlamda devletin tartışma merkezi gibiydi. Birçok konu o masada enine boyuna tartışıldı.
Atatürk rakıyı, yeni bir yaşam tarzının öncüsü olarak zaman zaman uluorta da içerdi…
Yine aynı kitaptan bir anı daha…
”Moda koyundayız… Sıcak bir yaz akşamı. Büyük bir kalabalık çevremizi sarmış. Halk Atatürk’ü yakından görmek için toplanmış, birbirinin üstüne çıkıyor.
Sakarya motorunu çağırd; ‘Rakı, şarap ne varsa hepsini halka dağıt… Bana da bir şişe bırak’ dedi…
Ben de ne kadar içki varsa, orada bulunan herkese dağıttım. O sırada futbolcu Fazıl gelmişti. Kalanını da ona verdim. Çok sevindi. ‘Gazi bize rakı verdi… Yaşasın be…’ diye bağırmaya başladı.
Kalabalığın çemberi gittikçe daralıyordu. Atatürk halka dönüp; ‘Alaturka mı alafranga mı istersiniz?’ diye sordu.
Deniz Kızı Eftalya gelene kadar müzik çalacaktı. Herkes ayrı bir şey istedi.
Bağırış, çağrış gırla gidiyor.
O zaman Atatürk, karşısında coşan, sevgi gösterisi yapan halka doğru kadehini kaldırarak şöyle konuştu:
‘Vatandaşlarım… Buna rakı derler. Vaktiyle padişahlar gizli içerlerdi. Ben açık içiyorum. Siz de benimle beraber içiyorsunuz. Hepimiz eşitiz. Benim için; rakı içer, bunu bunu yapar, diyorlar. Ben bunların hepsini yaparım… Hepsi doğrudur. Neticede unutmayınız ki, ben de sizin gibi insanım. Sizinkinden bir fazla değildir yaptıklarım.’ ”
edebiyle içmeyi atamızdan ögrendik.
http://img502.imageshack.us/img502/588/raki3zn.jpg
saygılarımla.
Hemen hemen aynı seylerı dusunıyoruz bence ama sanırım bı ufak detay var atladığımız sanırım rahmetli bir insanı alkol ıle bı arada anmak kulaga bıraz itici geliyo sımdı dusununce ... Belkide Arkadaşımız ondan bole bir not dusmuş olabilir kibarca ... Birde Gençlere Ornek teşkil etmemeliyiz Atamın Rakı içmesi Sağlıgına Maal oldu ve Alttaki verdiğin hoş ve onemlı ornekte atam rakı için ey halkım deil Bakın ben padişahınız degılım Sizlerle Aramda bir fark yok demek istemiştir eminim oda türk gençliğinin alkolle haşırneşir olmasını istemezdi ....
sanada eyvallah kardeşim, gençlere rakı kötüdür, haramdır deyip, okul önlerinde ufacık çocuklara uyuşturucu satan insanlarla aynı havayı tenefüs etmekteyiz.
ATAMIZI kötülemek isteyen kendini bilmez insanların uydurması, rakı kötü bak atatürk içmiş ölmüş, gençler sakın haa rakı içmeyin, bak yurt dışından gelen şekerler var iki tane atınca patlıyorsun, diye bizim kardeşlerimizi kandırıyorlar.
eger merak ediyorsan google' ye atatürk neden öldü diye yazman yeterlidir;)
kısaca ben ekliyeyim sen yinede araştır.
Elimizdeki her şeyi bir kenara koyuyoruz ve işte asıl nedenini topladığım farklı metinlerle size ispat ediyorum...
Atatürk'ün ölüm nedeni Alkole bağlı Siroz değildir. Siroz'dan ölseydi Karaciğeri şişmiş olmazdı. Farklı çeşit bir sirozdan ölseydi de böyle farklı teşhisler koyulmazdı. Sıtmadan öldü diyebiliriz.
"Atatürk'ümüz milletini kurtarmak ve çağdaş uygarlığa götürmek için cepheden cepheye koşarken iki defa yakalandığı sıtma hastalığından ve tedavisi için kullanılan ilaçların bir komplikasyonu olan Banti Sendromu’ndan ölmüştür. Yoksa bazı doktorlar tarafından uydurulan alkolik sirozdan ölmemiştir."
"Alkol içmeye bağlı siroz olması riski en az 10 - 15 yıl günde rakı biriminde 3 bardak ve her gün içilmesi koşuluyla olabilir. Oysa Atatürk bu sıklıkla ve sürede içmiyordu. Ülkemizde çok daha fazla alkol tüketilmekle birlikte alkole bağlı siroz hemen hemen sıfıra yakındır."
Atatürk’e konulan alkole bağlı karaciğer sirozu teşhisinin, o dönem elde bakteriyolojik veriler olmadan konulduğunu, sirozda sıtmanın da etkili olduğunu söyledi. (Milliyet)
Bir deniz tabip albayın bu konuda yaptığı doktora aaai vardır. Orada Atatürk’e yanlış tedavi uygulandığı anlatılmaktadır. Atatürk sanıldığı gibi siroz hastası değildi. Atatürk’e sıtma tedavisi yapılmış, aşırı “kinin” yüklenmiş ve karaciğeri bu yüzden iflas etmiş, siroza dönüşmüştü. Tedaviyi yapan doktor mason locası üstadı azamlarından doktor Mim Kemal’dir.
Durumu iyice fenalaştıktan sonra Celâl Bayar’ın ısrarı ile dışarıdan bir doktor getirilir. Yanlış tedavi yapıldığını, karaciğerinin bu yüzden iflas ettiğini rapor eden bu yabancı doktordur.
İstirahat için 2 ay kadar kaldığı Savarona’da nemli sıcaktan durumu daha da kötüleşmiş, son günlerinde Dolmabahçe Sarayı’na götürülmüştü.
Peki, nasıl oldu da sirozdan öldüğü açıklandı ve bütün yazılı kaynaklara da böyle girdi?
Büyük Millet Meclisinde ölüm raporu gündeme getirildi. Mason locaları 1935’de kapatılmasına rağmen Mecliste hala mason milletvekilleri vardı. “Efendim, gençlerimize terbiye olur, onun alkol ve sigaradan öldüğünü duyuralım…” denir ve kabul edilir. Arkasından Yeşilay icad edilir, tarih kitaplarına da böyle girer
alıntıdır...
eger atamızı öldüren rakıysa, sigara paketinin üzerinde yazan sigara içmek sizi öldürür yazısını, rakı şişesine yazmak okadar zormudur?
ki asrımızın doktorları kalp hastalarına günde 1 duble visk öneriyor.
şimdi küçük bir hatırlatma daha yaparak bu topicte kendi adıma msjlarımı sonlandırıyorum.
Neskafe, kola ve pepsi içmek caizdir. Çünkü içinde domuz yağı veya alkol olduğu kesin değildir. Ancak bazı alimlerimiz bu konularda şüphe olduğu için içilmese iyi olur demişlerdir. Şüpheli şeylerden kaçınmak her zaman daha iyidir.
İçinde haram olan maddelerin olduğu kesinleşirse içmek haram olur.
alıntıdır.
TÜBİTAK ANALİZ ETTİ
Bir markaya ait gazozda, “İçinde kesinlikle alkol ve çözeltisinin olmadığı”na ilişkin uyarıcı bir ibare kullanıldığını kaydeden Deniz, bunun üzerine şüphelerini gidermek amacıyla ulusal ölçekte piyasalarda satılan 10 farklı marka gazoz satın aldıklarını ve alkol analizleri yapılmak üzere Gebze'deki TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezine gönderdiklerini anlattı.
Bülent Deniz, “Piyasadan aldığımız ve TÜBİTAK tarafından etil alkol analizleri yapılan 10 şişe gazozun tamamında alkol çıktı. Üretimin tamamında böyle bir alkol bulunduğuna ilişkin bir yaklaşımdan ziyade, 10 şişede bulunan değerleri paylaşmak istedik” diye konuştu.
Analiz edilen ürünlerde alkol oranının 1,56 ile 0,20 gram/litre arasında değerler elde edildiğini anlatan Deniz, bu sonuçlardan sonra konuyu gıda mühendisleri, kimya ve tıp alanında uzmanlarla görüştüklerini ifade eti.
Deniz, uzmanların ifadelerine göre, “bütün gazozların üretiminde tat ve kokuyu düzenleyen esansların suda çözülebilmesi için etil alkol kullanıldığını, üretim aşamasından sonra da etil alkolün asli unsurunu kaybetmediğini ve alkol yerine başka bir maddenin de kullanılabilmesinin mümkün olduğunu, ancak maliyet nedeniyle bunun tercih edilmediğini” öğrendiklerini bildirdi.
konu yabancı sermayenin şaibeli colasıydı, rakıya döndü, topic sahibinden özür dilerim ;)
Haluk abicim sana bu konuda katılamıyorum :). Kolanın içinde alkol olsada kola haram olamaz. Zaten haram olan alkol değil içkidir. Daha doğrusu o zaman bilinen en büyük içki olan şaraptır. İnsanın iradesini kaybettiren birşeyleri unutturan dert tasasını yok eden kafasını güzelleştiren kısaca herşey haramdır. Yani kısa tarif ile sarhoş eden herşey. Buna tüm içkiler ve uyuşturucular dahildir. Hatta kafa yapmak niyetiyle gidip tiner koklarsan oda haram :)