#162 Cambridge Pc Works hala evde duruyor masaüstü bilgisayar varken sürekli kullanıyodum ama laptop olunca kullanılmıyor malesef sesi hala harika
Printable View
#162 Cambridge Pc Works hala evde duruyor masaüstü bilgisayar varken sürekli kullanıyodum ama laptop olunca kullanılmıyor malesef sesi hala harika
http://i1131.photobucket.com/albums/...psiucvjalw.jpg
Eskiden lastikler iç lastikliydi ,
http://i1131.photobucket.com/albums/...ps2abfc948.jpg
http://i1131.photobucket.com/albums/...psc20cf7e6.jpg
Ev depo dolu artık çevrem birşey atmadan önce beni arar oldu :)
Kadikoyde fancity vardi otobus duraklarinin hemen karsisinda 3 katli bir atari salonu. Orayi hatirlayanlariniz varmi :D yok yoktu be.. her oyun vardi. Ozellikle ilk giriste ne tir, araba yarisi oyunlari vardi SEGA nin.. mortal kombatta olum yapmak buyuk bir ayricalikti, o donemlerde las vegasta yasiyor olsaydik suan oluyduk... :D
Bu konunun sonunda biri kafasina sikar solimm... :D
Hatırlayanınız vardır illaki. Bulaşıl telini gece yakar sallardık deli gibi. Acaip ışık saçardı etrafa.
http://www.turantel.com/FileUpload/b...im/8911270.jpg
http://img02.alkislarlayasiyorum.com...0221233840.jpg
http://iblog.milliyet.com.tr/imgroot...-3-4-5d529.jpg
http://img01.alkislarlayasiyorum.com.../101433_12.jpg
http://img05.alkislarlayasiyorum.com...k/101433_7.jpg
Tüftüf söylendi mi ? İğneli Tüftüfüm yüzünden az küfür yemedim :D Bkz:
http://i57.tinypic.com/20k8w0y.jpg
O zamanları düşünüyorumda bilgisayar diye birşey yok, cep telefonu diye bişey yok, televizyon desen birkaç kanal sadece, bayramlar çok önemli insanların hayatında, ramazanlar daha bir kuvvetli, mahalle diye bir kavram var, komşuluk bir başka güzel, ''10 da devre 20 de biter'' zaman diliminde oynanan yukarı mahalle - aşağı mahalle maçlarından sonra içilen elvan, çamlıca gazozlar, cam şişeden içilen kolanın o genzi yakışı daha bir özlenesi, 3 korner bir penaltılar, aşklar daha bir güzel, mektup diye bir olgu söz konusu, hayran olunası tv dizileri daha bir sıcak daha bir insancıl ( kuzen larry, charles iş başında, full house, altın kızlar, kara şimşek, hava kurdu, görünmez adam, görevimiz tehlike, v.b ) çizgi filmleri daha bir çizgi film ( voltran, he-man, clementine, taş devri, darkwing duck, varyemez amca, walt disney kahramanları, road runner, she-ra, tsubasa, yakari, v.b.) kısacası her şey daha gerçek........... Özledim!!!!!!!!!!!!
Biraz önce bahsettiğim mahalle maçı konusu herhalde başlı başına bir grup oluşturur. bu mahalle maçları ve kuralları hakkında birkaç bir şey daha yazmak istiyorum. Ne ilginçtir ki neredeyse tüm yaşananlar ve kuralların %98 lik kısmı Ardahan dan Edirne ye aynıdır. Hafta sonları (tabii sadece hafta sonları değil neredeyse okul ve ev dışındaki tüm vakitlerde bu eylemi gerçekleştirme oranı gayet yüksektir.) 8- 10 arkadas mahallede toplanırsınız herkes mutlaka kramponlarını yada gramponlarını:) esortmanlarını yada dört büyük takımın formalarından birini giymek için annesine yalvarır önceden. İzin alındıysa ne ala...:) mahallede ne hikmetse en toptan anlamayanında futbol topu mevcuttur. O da mutlak suretle '' Topu getiririm ama ben forvet oynayacam'' cümlesini kurar. ve Adam alışma başlar....
bir mahalle maçını mahalle maçı yapan ''adam alışma''dır. adım alışma diyede bilinir.adam alışmak için adım alışılır.taraflar göz kararı bir uzaklıkta karşı karşıya gelir, birbirlerine doğru adım adım sayarak ilerlerler. adım derken bir ayağın diğerinin ucuna eklenmesinden bahsediyorum.sonlara doğru stratejik hamlelerle yarım adım atılır,yani ayak yan basılır. diğerinin ayağına ilk basan ilk adamı alır. ilk ikinci güçlünün alındığını söylememe gerek yok herhalde:) çünkü 1. en güçlü adım alışandır. sırasıyla en güçsüze kadar gidilir. oyuncu sayısı çiftse sorun yoktur ama tek sayıysa birisi ya fasülyeden olur, ki bu durum aslında çocklar arasındda en kötü statüdür ama olsun fasülye bunu hiç takmaz çünkü maçın içinde olmak önemlidir sadece. ( kendide bilir ki hiç top alamayacak:)) ) ve maç başlar....
bir noktayı atladım maç başlamadan hemen önce bağırılır: ''SON KALE!'' kaleye en son ben geçerim demektir. arkadan diğerleri gelir son iki, son üç,...altı. arada bir şu diyalog yaşanır:
- Son kale!
- Ben dedim bile!
- nerde dedin. ben duymadım.
- Nasıl duymadın. Ali' ye sor.
- Dedi valla! ben duydum.
- e, tamam soniki o zaman!
- (Ali): e, onuda ben dedim.
- hadi lan ordan.....:)))))
Maç başlar ve bir pozisyon sonrasında top kalecidedir ve degaj yapacaktır. rakipten biri gelir ve önüne dikilir. kaleci üç kez topu yere vurur ve rakibi fırçalar: '' olm, üç kez sektirdim açıl!!'' gerçekten de rakip açılır nedendir niyedir bilinmez ama bu kural işler.:))
çok bağırmalı,bol küfürlü,ve kavgalı geçer bu maçlar.kalelerin üst direği yoktur.(yan direği vardır sanki)yan direkler de taş,eşofman üstü,çanta yada duvarın kenarıdır.yan direklerde sorun çıkarır ama asıl sorun üst direktedir.kalecinin ellerini uzatabileceği en yüksek noktadır üst direk.eğer kalecinin boyu da kısaysa şu kaçınılmaz diyalog oluşuverir.
-Gol!
-ne golü lan bariz aut!kaleci nasıl zıplasın oraya
-banane zıplasın
-oolm baksana boyu yetişmio
-bize ne oolm onun boyundan. oldu!istersen karınca koyalım kaleye hepsi aut olsun:)
mahalle maçlarında çalımcının en büyük yardımcısı kaldırım kenarları yada varsa duvarlardır. profesyonel futbolda ikiye bir denilen, asıl adı duvar pası olan bu pas çeşidi sözlük anlamıyla burada uygulanır.
kanatlardan rakip kaleye akarken karşınızdaki oyuncuyu geçmek için topu duvara atarsınız sonra önünüze alır devam edersiniz. fakat önemli bir kural vardır ve kaçınılmazdır; 'Duvardan gol olmaz'
birde bu maçlar ilginç bir zaman diliminde oynanır. bunlar 5 te devre 10 da biter,10da devre 20de biter v.b. şekilde oluşur. son golden bir önce eğer bir beraberlik söz konusuysa 9-9 gibi maç 11 e uzar. yorgunluk bünyeleri sardıysa yada topun sahibinin annesinin sesi kulaklarda ''mustafa hadi oğlum eve artık bak baban geliyo'' şeklinde çınlamaya başladıysa ''atan galip'' uygulaması da mevcuttur.
maç sırasında top kornere ilk çıktığında karar verilen bir kural vardır ki bana göre en bomba kuraldır. ''üç korner bir penaltı'' top üç kez kornere çıkınca penaltı atılır.orda da asıl olay şudur; penaltı boş kaleye orta sahadan normal bir şekilde atılır yada dokuz adımdan ters bir şekilde,topukla..... bu esnada ''oolm hiza vermesene lan!'' diye bir ses duyulur penaltıyı karşılayacak olan takımdan ve yeni bir kavga sebebidir bu....
-belüstü gol olmaz
-kaleden kaleye gol olmaz
-kaleci değiştin iki penaltı(penaltı karşılarken)
-elden gol olmaz
-atan alır;(top çukura düştüğünde, balkona kaçtığında)
-dokuz adım/üç adım kuralı v.b.
Bir mahalleye girdiğinizde seksek oynayan çocuklar,lastik oynayan kızlar,alman kalesi, dokuz aylık oynayan erkekler görürdünüz. kızlar ve erkekler rahatlıkla beraber oyunlar oynarlardı.yakantop,istop,saklambaç gibi. dokuz tane mermer bulunur yada düz taş, dokuz taş oynanırdı. gazoz kapağıyla oynanan yılan diye bir oyun vardı. dikdörtgen şeklinde bir sunta ve onlarca çivinin bu suntanın üzerine çakılmasıyla oluşturulan ve metal paranında top olarak kullanıldığı bir oyuncak vardı.mahalleden niyetçi amca geçerdi. el arabsında üzerinde bir tomar oyuncak ile geçer ''koşkoş' diye bağırınırdı.hemen evden harçlık istenir tabii bu arada bi tomar fırça yenir anneden:)doğru niyet çekmeye. kazanılan kalem yada bişeye benzemeyen küçük oyuncaklarla mutlu olunurdu. birde herkes bilirmi bimem ama, elma şekeri satan amcalar vardı, olay şuydu; 3 patlak lastik topa bir elma şekeri. mahalle mahalle dolaşır patlak top arardık..Özledim.....
İlkokulun sonlarına doğru atari diye siyah bir kutu girmişti hayatıma. içerisinde bilmem kaç yüz oyun,tek bir joystick. okuldan gelir hemen tv başına geçer, annemin yalan rüzgarı dizisi başlayana kadar oynardım.bir uçak oyunu vardı onda süperdi. sonra rutubetli apartman altlarında açılan atari salonları girdi hayatımıza street fighter,double dragon,rainbow island,haggar ne para yatırdık bunlara. tabii ki commodore64 diye bir efsaneyide gözardı etmeyeceğim. tv ye takılır, mavi ekran çıkınca load yazarsın. sonra rengarenk bir ekran çıkar ve başlarsın kasetçalarının kafasını küçük tornavidayla ayarlamaya. daha sonra Amiga 500 çıkmıştı. o daha bir kaliteliydi kaset olayı bitmiş diskete geçilmişti. oyunlarıda pek bir güzeldi. akşama kadar toplanır sensible soccer oynardık..Özledim
düşünsenize bizim kuşak pc olgusuyla ilk tanışan kuşaktır. yıllar süren bir süreci yaşadık biz ama şimdi baktığınızda teknoloji bırakın yılları ayları neredeyse saatler içerisinde gelişiyor ve önümüze tüketecek yeni şeyler sunuyor. sürekli tüketiyoruz yazık oluyor diye düşünüyorum değersizleşti herşey yanılıyormuyum?
ahhh ulan be çocuk olmak vardı şimdi o yıllarda..............Özledim!!!!!
Yeni bir albüm çıkınca kasetçi önlerinde beklerdik sonra kaset çektirmek moda oldu.
Kaset arşivimden ,
http://i1131.photobucket.com/albums/...psd3909222.jpg
Şimdiki gibi saçma sapan diziler yoktu.Bizimkiler süper baba gibi çok kaliteli dizilerimiz vardı.A takımı, kara şimşek sabırsızlıkla beklenen dizilerdi. Video kaset (vhs-beta) kiralanırdı.Yediğimiz her şeyin tadı tuzu vardı vs....
vaybeeee
http://galeri4.uludagsozluk.com/112/...ozu_163036.jpg
http://image.haber7.com/fotogaleri/h...7907330092.jpg
http://galeri3.uludagsozluk.com/160/...mak_233865.jpg
gördükçe şaşırdım eski şeyleri meğer ne kadar şey yaşamışız
oysaki şimdi sadece yaşadığımız anı düşünüp durur olduk aklımızın ucundan geçmez böyle şeyler
13 lü oynardık
omuz 7 sayı
diz 4
kafa 2 uhauahuah
Çiviyle oynanan bir oyun vardı. Toprağa saplar çizerdik. Değerinin çizgisine denk getiren kaybederdi.
O Taso yüzünden kot pantolonlarımın diz kısımları hep yırtılırdı. Yama yaptırırdık.
basmalı kalemlerin tillahları suanki gibi dolma degillerdi :D
Tombow , oynayaıp dururdum tepesiyle 2b 3b vs. zaten igrenc yazıyodum güzellesikcekti sanki degisince :D
http://galeri7.uludagsozluk.com/282/tombow_385514.jpg
ilk göz agrım incecik Rotring im abimden yürütmüştüm:D
http://www.murateray.com/wp-content/.../12/adszwf.jpg
devam :) işeyen velet
http://img05.alkislarlayasiyorum.com...1217204631.jpg
evde masanunüstünde görünce uzay mekigi gibi gelmişti o ne lan diye :D
http://www.itusozluk.com/image/erics...-337_26828.jpg
bundanda vardı babamın şirket arabasında kilit falan koyuydun aramasınlar diye her aksam ucunu sök antenini calmasınlar diye çıkar :D
http://img547.imageshack.us/img547/7...0215000648.jpg
alf başkan :D
http://cdn.listelist.com/listelistst...alf-90-lar.jpg
lara reis
http://www.technopat.net/wp-content/...omb-Raider.jpg
doom redalert commandos gta sensible soccer yazmıyorm bile :D
larry pampa
http://kivopolis.informe.com/gallery...1-orig-v02.jpg
gameboyda bide su oyun vardı her ülkenin sacma bir kayma ve topa ozel vurus sekli :D
http://www.retrovideogamer.co.uk/rev...intendoCup.jpg
çok uzattım son olsun buda ikili oynamak için ideal :)
http://klavyeizi.com/wp-content/uplo...4/03/tank3.jpg
hala aktif olarak çalışan arada kullandığım ilk telefonum:
https://pbs.twimg.com/media/A-EJ-u3CcAE3rTl.jpg
bir de bu 86 acer, bu da çalışmakta:D
https://pbs.twimg.com/media/BDNrftDCUAAKEZU.jpg
https://pbs.twimg.com/media/BDN9tLKCEAAS2ss.jpg
tüf tüf
değişik değişik tasarımlarımvardı :)
:)
http://www.pufterem.com/wp-content/u...1/tuftuf3d.jpg
edit daha önce yazılmış zaten
Yukarıdakı mac yorumları bomba,kaleden kaleye gol yok:) duvar pası vs hepsını yasadım..
maraton otobusler:)
faılı mechuller ugur mumcu ozal adnan kahvecı madımak facıası bıtmeyen teror olayları, kaoslu yıllardı aslında..
biliyorum sıkıldınız bu geyikten ama gün pazar olunca ve mevsim yaz olunca aklıma düştü yine..
evin penceresinden sokağa baktım da biraz önce, hiç çocuk yok dışarıda.
hatırlıyorum da biz ramazandan, iftardan, sıcak veyea soğuk iklimden bağımsız her daim dışarıdaydık ve hemen her gün farklı aktivitelerle eğlenmedi bilirdik. çocukluk, güne spontane başlanılıp planlı bir şekilde bitirilen, akşam ezanından önce evde olmanın mecburiyetinde geçirilen serseri günlerin toplamıydı biraz.
mahalle maçı yapacak sayıda çocuk yoksa mevsim yaz, en yakın bağ-bahçe her daim eğlenceye açık bir lunapark gibidir. yakalanma riski var, bu sefer götün yemedi mi ? iftara kadar saklambaç olur, uzun eşek olur, bisikletlerle yapılan keşifler olur, misket oynamak olur, gazoz kapak oynamak olur, tüftüf olur..
olur da olur..
akşamları mı ? eğer aileden izin koparıp 2-3 saat bile olsa akşamları sokağa çıkabiliyorsan, akşamları en güzeli zaten. havanın kararması demek, aklından türlü piçlikler geçen bir çocuğun kamufle olabilmesi için elverişli şartların oluşması demekti çünkü. hemen hemen hepsinin boylarının, saç kesimlerinin, kılık-kıfayetlerinin aynı olduğu 5-6 kişilik bir çocuk grubunun içinden bir suçluyu ayırt edip ifşa etmeniz neredeyse imkansızdı..
çocukken yaptıklarımız, büyüdükçe korkularımız oldu. bu sadece benim için geçerli bir önerme de olabilir bilemiyorum ama bir iddia üzerine, zifiri karanlıkta bir mezarlığın içinde bir saat yalnız başıma oturduğumu bilirim. hiç de korkmamıştım. şimdi olsa düşünürüm ve muhtemelen de böyle bir iddiaya girmem. zira özellikle depremden sonra karanlıktan biraz çekiniyorum ne yalan söliyim.
bizim mahallenin tam karşısındaki tepede bir mahalle vardı. ve o mahallede yaklaşık 45 derece eğimi olan bir yokuş vardı.. ciddi ciddi arabalar çıkarken zorlanırlardı öyle söliyim. bisikletlere hız ölçer yeni yeni takılmaya başlanmıştı da, o yokuştan son sürat inip hız rekoru kırmaya çalışırdık. yokuş boyunca sağda solda evler var, yokuşun sonu mahalle otobüslerinin geçtiği yola bağlanıyor ve zerre korku yok.
şimdi yapar mıyım ? sikseler yapmam. bir keresinde umut diye bir arkadaş yokuştan inerken duramayıp, evden koşarak çıkan bir başka çocuğa çarpmıştı da ikisinin de kolu bacağı kırılmıştı. umut'un bu kazasından sonra aileler tarafından macır mahallesine gitmemiz yasaklanmıştı. yokuşun adı da macır yokuşuydu, yazarken aklıma geldi.
mahallenin deniz kıyısında askeriye vardı. ki hala var.
''askeri bölge izinsiz girilmez'' tabelasına rağmen çivili tellerin üzerinden atlayıp girer, askeriyenin içindeki iğde ağaçlarından iğde toplar dönerdik. hatta bir keresinde ''osman'' diye bir arkadaş testereyle gelmişti de, ağacı kesip dönmüştük. yalan atmıyorum, cidden ağacı kesip dönmüştük 6-7 arkadaş. ağacı çivili tellerin üzerinden geçiremeyince bütün hasılatı topladık, ağacı askeriyenin içinde bırakıp geri döndük mahalleye sonra. askerlerin bizi vuracak hali yoktu elbette ama ne biliyim. şimdi düşününce mantıksız olduğu kadar, korkusuzca geliyor insana.
tren raylarının üzerinde durup, tren ne kadar yaklaştıktan sonra kaçıcaz diye test ederdik amına koim. düşünmüyoduk o zamanlar aynı anda iki taraftan da tren gelme ihtimalini. yani öyle olsa kaçıcak yerimiz yok, geberir giderdik muhtemelen. gebermesek bile, aileden, etraftan bir tanıdık görse yaptığımızı bırak bir daha tren raylarının üzerinde dikilmeyi, sokağa bile çıkamazdık. hani ben çocuğumun böyle bişey yaptığını görsem, sıçardım ağzına ne yalan söliyim. e annem-babam da sıçardı ağzıma haliyle. ha bu yaptığımızın çocuk olmakla da alakası yokmuş sanki. yaptığımız geri zekalılıktan başka bişey değilmiş aslında.
cumartesi günleri sandal kiralardık 4-5 kişi. çaparileri alıp balığa çıkardık, sanki hakikaten balık tutmaya gidiyormuşuz gibi. anne-babaya söylenen yalandı işin balık tutma kısmı. sandalla açılıp yüzmekti asıl amaç. yazılı olmayan kurallara göre insan sağlığı açısından yüzmenin yasak olduğu izmit körfezi'nde yüzücez hemde. bundan 30 sene sonra kansere falan yakalanırsam, zamanında izmit körfezi'nde yüzerken yuttuğum o pis deniz suyunun etkisi olacak muhtemelen. yalan değildi, iki metre derinlikte denizin dibi görülmüyordu pislikten. denizin dibindeki kumun rengi siyahtı hatırlıyorum. zaten denizin dibindeki o tabakaya da kum denemezdi, balçık gibi bişeydi. yosunların rengi bile yeşil değildi pislikten. kahverengiye çalıyodu renkleri. şimdi gel yüzelim desen, ''siktir git amına koim.. kanser olup gebermeye niyetim yok'' derim muhtemelen. hayır işin ilginç yanı, hemen herkesin de yazları gidebileceği bir yazlığı vardı neredeyse. ama yazlığa kim gidecek. yazlığa gitmek, ev halkının alışveriş robotu olmak demekti. ama mahalle, yaz mevsiminin o kavurucu sıcağına rağmen mutlak özgürlüktü.
su savaşı yapar ve nedense hiç tutuklanmazdık o zamanlar. ***** şimdilerde su tabancası bile suç aleti sayılıyor ülkede.
siyaseti bir kenara bırakayım, güzelim nostaljiyi piç etmiyim en iyisi. neredeyse 30-40 kişinin elinde su tabancasıyla, naylon torbayla, yazın sıcağında su savaşı yaptığını düşün. mahallenin bütün çocukları, balkondan izlerken dayanamayıp çocukların arasına karışan mahalle abilerimiz/ablalarımız ve hatta anne babalar. sadece bizim mahallede de değil, hemen her mahallede yapılırdı bu aktivite o zamanlar. çocuklar büyükleri ıslatıp savaşı başlatır, büyükler de çocukla çocuk olur, saatlerce eğlenirdik. ben uzun zamandır etrafımda çocukla çocuk olmuş birisini görmedim. akşamları işinden dönerken, sokakta mahalle maçı yapan çocuklara kanalize olmaya çalışan göbekli amcalar yok artık. saklambaç oynayan çocukların yerlerini yuman çocuğa çaktırmadan işaret eden teyzeler yok balkonlarda. şimdilerde bir çocuk sokaktaki bir büyüğünü su tabancasıyla ıslatsa, muhtemelen bir ton dayak yer ayrıca.
ninja kaplumbağalar , voltron , ayı yogi , pembo , bixi cola , leblebi tozu, halley..
pazar gecesi sineması , bizimkiler , tutti frutti, moonlighting , ziyaretçiler ..
saat, o zamanların pazar gecesi sineması'nın başlamasına yakın saatler an itibariyle.
hep amerikan aksiyon filmi izlerdik pazar akşamları. karısıyla problemleri olan, gündüz en yakın arkadaşının barında içip, akşamları kötülerle mücadele eden eski fbi ajanının maceraları. evin babası filmin sonuna doğru oturduğu koltukta uyuyakalırdı genelde. anne ''kalk git yerine yat'' derdi de, ''uyumuyorum..'' derdi hep. filmin sonundaki jenerik ise artık çocuk için uyku vakti geldiğinin habercisiydi. ertesi gün tatil bile olsa çocuk sabahlara kadar oturmazdı. şimdilerde facebook , tinychat , blogtv ve benzeri sitelerde sabahlara kadar fink atıyorlar. atmasınlar demiyorum elbette. bizde aynı imkanlar olsa, muhtemelen biz de sabahlara kadar oturur, karı kız ayarlamaya kasar, bir çift meme görecez diye günün ilk ışıklarına kadar beklerdik.
ama hayat adil davranmadı bize sanki, meme diyince aklıma geldi. şimdi herhangi bir arama motoruna ''tits'' yaz, envai çeşit meme önüne serilir, biz memeyi üzerinde porno resimler olan iskambil kağıtlarında görmüştük ilk. üzerinde porno resimler olan iskambil kağıtlarını da hep almancılar getirirdi bu arada.
çıplak gösteren gözlük dedikodusu çıkmıştı bir ara. işte 90'lar çocuğunun japon hayranlığı bu yüzdendir.
konjönktür öyle tuhaftı ki, yukarıda bahsettiğim imkansızlık, çıplak gösteren gözlüğün ele geçirildiği gün yapılacaklar listesini yaptırıyordu hayallerde. bucket list değildi de, fucked list gibi bişeydi bizimkisi. çirkin değildi, her hayalin özünde olduğu gibi saf ve temizdi ama masum da değildi sanki.
almancılara da özenmektir biraz 80'lerin sonunda 90'ların başında çocuk olmak. hemen her mahallede almanya'da akrabası olan bir aile vardı muhakkak. her yaz, arkasında karavan topuzuyla gelen mercedes dizel 1.90e. ya beyaz renkli ya da krem rengi, ötesi yok. tavanında bmx marka bir bisikletle mahalleye doğru yaklaşırdı yorgun argın. içinden ise aslında deli gibi kıskanılan ama her görüldüğünde kankaymışcasına sarılınan, komşunun almancı akrabasının çocuğu. türlü türlü oyuncakları ve bitmek bilmeyen almanya maceraları. komşu çocuğunun akrabasının arabasına binip yaptığı artistlikler, arabanın yaptığı hıza dair attığı yalanlar.. bırak almanya'yı oturduğum şehre 200km uzak bi yerde bile akrabam yoktu benim. bütün sülale ağızbirliği etmişçesine yıllar önce izmit-çatalca bölgesine yerleşmiş ve orada kalmışlardı. adapazarı'ndan gelen akraba da mercedesle gelmezdi haliyle. otobüsle gelip otobüsle dönerdi. pek artistlik yapılacak bir yanı yoktu yani.
amiga 500 vardı bi uzaktan akrabanın çocuğunda. bilgisayar konuşuyomuş diye anlatırdı bizimkiler. basit bir programlamaydı aslında ama ilk duyduğumuzda şaşırmıştık. bilgisayar çocuğun annesinin adını söylerdi bir tuşa basınca.
- meliha
- meliha
- meliha
ilk tanık olduğumda vay amına koim demiştim. çocuğun bilgisayarı var, o da yetmemiş bir de konuşanından almış. bilgisayar benim değildi ama o gece o evden ayrılmak istememiştim. bilgisayarla bir *** yapacağımdan değil de, odada bilgisayar olan bir çocuk odası. tam da hayalinin kurulduğu bir oda işte. o tarz bir odayı pazar günleri trt1 öğlen kuşağında yayınlanan amerikan çocuk filmlerinde görürdük ancak. gerçek hayatta görünce kolay kolay bırakamadım sanırım. o misafirlik dönüşü ağzımı bıçak açmadı hatırlıyorum. istediği alınmayan çocuk küskünlüğüydü benimkisi. uyuyana kadar anne ve babama küser, uyanınca küskünlükten eser kalmaz, serseri hayatıma kaldığım yerden devam ederdim sokaklarda. ******* bilgisayarın anasını derdim, benimde 18 vites bisikletim vardı derdim.. boru mu ? hem canım çok mu oyun oynamak istedi ? giderim hüseyin abi'nin atari salonuna oynarım di mi yani ?
hırsımızı sikiyim. street fighter oynarken ilk adamla yenilip sinirden ağlar, tam makinayı kırmak üzereyken atari salonu sahibi tarafından dışarı atılırdık.
erkek adam chun-li 'ye yenilir miydi ? guile 'nin saçları da süperdi. zangief çok pis taşak altı yapardı mesela. vega 'yı geçersen oyunu bitirmiş sayardın kendini. hem mr. bison da dallamanın tekiydi zaten.
çocukken en büyük hayalimden biride ağaç evdi. aslına bakarsan hala kayalini kurarım aslında.
zaten hep filmlerde görürdük böyle şeyleri. çocuk annesi veya babası tarafından azarlanır, kapıyı çarpıp çıkar ve bahçedeki o kocaman ağacın üzerine inşa edilmiş tahtadan kulübeye gider, yalnızlığıyla başbaşa kalır. merdivenlerinden çıkar, kulübenin uzak köşesindeki feneri kibritle yakar ve loş ışık altında tıpkı bizimki gerçekleşmesi imkansız hayaller kurmaya başlar. o zamanların amerikan çocuk filmlerinin olmazsa olmazıydı ağaç ev. bizim evin aşağısındaki çalılıkta da bir tane yaban eriği ağacı vardı ama, ondan da ağaç ev falan olmazdı. zaten toplasan iki metre boyundaydı ağaç. hadi hayaller imkansızdı da, imkanlar da kısıtlıydı anasını satıyım. öyle kocaman kocaman ağaçlar yoktu bizim semtte. yapsan yapsan bir tane oturmalık yer yapardın ağacın tepesine, kıçına başına dal batmadan otururdun en fazla işte.
haddaway - what is love
ace of base - all that she wants
dr. alban - no coke
snow - informer
scatman john - scatman
açtım haddaway dinliyorum şu anda gözlerim doldu yemin ediyorum. ne rihanna 'sı ya.. tamam güzel hatun güzel şarkıları var da, şu şarkının yeri ayrıdır bende. sıfır ingilizceyle söylemeye çalıştığım ilk şarkılardan biridir.
karışık kaset yaptırırdık o zamanlar. bir şarkı listesi hazırlardın, eğer adamda tüm şarkılar varsa sana istediğin şarkıları boş kasete kaydederdi. bu tarz şarkıları kolay buluyoduk da, rock market izleyip yaptığımız rock şarkı listesinin geri dönüşü her zaman sağlıklı olmuyodu. bu şarkılarla başladık, sonradan metalci olduk anlayacağın. yeni çıkan albümlerin orjinallari türkiye'ye yıllar sonra geldiğinden önce çekmesini edinirdik. ama sanki orjinali olsa daha iyi olurdu. çekme kasetin üstüne grubun ismini, albümün adını falan yazarık da, orjinalindeki gibi albüm kapağı olmayınca içimiz bi burkulurdu.
pinokyo bisikletten dağ bisikleti almaya giden bir süreçtir, 80'lerin sonunda 90'ların başında çocuk olmak.
çatapatın ne olduğunu bilmek.
hoşlanılan kızın uzun saçlarının arasına adını pisi pisi otu olarak hatırladığım ottan atmaktır.
hemen hemen her babanın saçının rıdvan dilmen'in saçı gibi olduğu dönemdir.
sobanın üzerine patates koymak ve kışın aynı sobanın yanındaki leğende yıkanmaktır..
turbo sakızından çıkan arabaların hızlarını kıyaslamak, gazete kuponuyla ansiklopedi seti almaktır.
bir gün hugo'da yarışabilme ihtimalininin hayallerini kurmak, konuşan bilgisayar kazanmaktır.
yaşlanmaktır, 80'lerin sonunda 90'ların başında çocuk olmak.
yaşlanıyor olmanın beraberinde getirdiği özlemdir.
alıntıdır..
ve
sobalı evde yaşayıp, pazar sabahları sobanın üzerinde kızaran ekmek kokusu ile uyanmak ,
işitme engelliler için haber bültenini ,
hikmet şimşek’le pazar konserini ,
voltran’ı ,
öğleden sonra cenk koray’la tele pazarı izlemek ,
gündüz oynanan futbol maçlarını takip etmek ,
akşam olduğunda spor stüdyosunu izleyebilmek için annenin banyoya sokma girişimlerine karşı direnmek,
parliament gece sinemasını izlerken uyuya kalmak ,
karbonmonoksit kokan gri ve karanlık sabahlarda uyanıp okula gitmek ,
ha tabı unutmadan mazda 323 ılk cıktıgında selektor yapması ıcın dunyaları vermek demektır:):)