Psikolog Mehtap Kayaoğlu'nun kaleme aldığı harika bir yazı. Herkesin sabırla okumasını şiddetle tavsiye ediyorum.
Birçok insanın trafikte direksiyon başındayken genellikle başka bir sürücünün kışkırtması sonucu başlayan son derece tehlikeli ve birçok insanın hayatını tehlikeye atan “kapışma”ya psikoloji literatüründe “Direksiyon Paranoyası” denilmektedir. Hem sürücünün hem araçtakilerin hem de diğer insanların hayatını tehlikeye atan bu paranoyadan kurtulmanın püf noktaları var tabiî ki…
Normal şartlarda iyi bir insandır.
İşinde gücündedir.
Kimseleri kırmaz üzmemeye çalışır zarar vermemeye özen gösterir.
İnsanlık namına yapılacak konuşmalarda mangalda kül bırakmaz herkesten daha düşünceli herkesten daha dikkatlidir her konuda...
Kurallardan bahseder sık sık uyulması gereken kurallardan ışıkları söndürür evde örneğin çocukları evde lambaları açık unutsa o geceyi kâbusa çevirmeyi başarır da üstelik…
Pek çok durumda kibardır nazik davranmaya çalışır beyefendiliğiyle göz doldurmayı başarır.
Mesleğinde kuralları vardır hatta kendince geliştirdiği pratik çalışma metotlarıyla için için övünür benzer kaideleri bulamayanlar için üzülür bile!
İyi adına güzellik adına ne varsa ondadır.
Her işin en iyisini yaptığı zanneder. Hatta bazen yapar da…
Ancak!
Ancak yolda giderken direksiyon başındayken yol akışı kendi halinde sakin sakin seyrederken aniden yanında bir “otoban faresi” geçer önce... Orta aynadan fark eder onu düzenli gelen araçların arasında bir tanesi kuralları hiçe sayarak üstelik de tehlikeli bir hızla ve dengesizce yaklaşmaktadır gördüğü her boşluğu kullanarak araçların arasında zikzaklar yaparak geliyordur.
Ve hızla kendisini de yalayarak geçer bazı durumlarda geçerken araç sürücüsü şöyle bir yan gözle kendisine bakar bizler bilemeyebiliriz (!) ama o bakış kim bilir neler anlatıyordur bizim sürücüye…
O da zaten anlatılanları kavramakta gecikmez. “Vay efendim sen kim oluyorsun da beni böyle yalayarak geçiyorsun? Terbiyesiz! Şimdi sana gösteririm gününü!” duyguları patlar.
Ve bir anda kendisini onu kovalarken bulur öndeki nereye bizimki oraya onu yakalamaya çalışır. Trafik literatüründe bu duruma “kapışma” diyorlar. (Psikolojide biz Direksiyon Paranoyası deriz.) Başlıyorlar kapışmaya böylece yoldaki zikzak çizenlerin ve diğer sürücülerin hayatını tehlikeye atanların sayısı artmış oluyor.
Neyin “kapışması”ysa?
Hız erkeklik midir?
Ülkemizde maalesef direksiyon ve araba arasında garip bir ilişki var bilinçaltı süreçler açısından bakılırsa... Uzatmaya gerek yok hemen söyleyeyim: Araba+Hız = Erkeklik
Yolda normal seyrinde giderken yanından hızla geçen araca haddini bildirmek isteyenlerle doludur trafik... Yani anlayacağınız üzere erkekliğine laf söylendiğini zannedip onlara kendisini ispat etmek isteyenlerle…
Psikolojik açıdan bakıldığında bunun adına “Direksiyon Paranoyası” diyoruz. Uyarıcı yokken yani kendisini tetikleyen bir durum yokken iç dünyasının derinliklerini ortaya çıkarıcı bir malzeme yokken normal normal yaşar kişi... Fakat aniden bir uyarıcı belirir ve kendisini kaybedecek duruma gelir. Gaza basmaya havaya girmeye öndekini yakalamaya onu geçmeye hatta geçerken de yan gözle bakıp “Sana gününü gösterdim ohhh canıma değsin!” der gibi bakmaya çalışır.
Tüm bunları yaptığında da “erkeklik”tir zaten.
Düşünün şimdi ya böyle yapmasaydı –Allah göstermesin– erkekliğine laf mı söyletecekti?
Merak edenler için söyleyelim benzer durum kadınlar için de geçerli. Bayanlar da günlük hayatta kapışamadıkları mücadele edemedikleri durumları yollarda telafi edebiliyor bu şekilde… Ezilen kadın imajını yok etmek “Ben senin bildiğin kadınlardan değilim kimse bana dokunamaz” demek için bu yollara başvuruyor bence... Gerçi ülkemizde erkeklerle kapışacak bayan sürücüler çok fazla yok neyse ki…
Yurtdışında büyük suç
Yurtdışında özellikle İsviçre’de yukarıda anlattığım manzara gerçekleştiğinde trafik polisleri bu kişileri yakalıyor ve hemen ciddi cezalar devreye giriyor. Ciddi bir miktar para cezasına ilaveten 6 ay boyunca ehliyetinize el konuyor. Ehliyetinizin alınmasıyla birlikte “Trafik kurallarını ihlal ettiğinize göre siz yeterince trafik bilgisine sahip değilsiniz!” diyorlar ve belirli bir süre yeniden trafik kursuna gitmenizi söylüyorlar.
Haa bu arada onlar söylüyor da sizin “Yok be güzel ağabeycim sağ olun ben almayayım!” deme şansınız yok elbette. Öyle bir gidiyorlar ki kursa! Mecburen gideceksiniz trafik eğitimine!
Ve en güzel kısmı benim en bayıldığım uygulama şu: Şu anda bu yazıyı okuyan tüm emniyet mensuplarına sevgiyle duyurulur inşallah diyerek yazıyorum
Bu gibi trafik ihlali yapılan durumlarda tüm cezaların yanı sıra işlediğiniz suçun durumuna doğru orantılı olarak belirli bir süre “psikolojik tedavi”den geçiyorlar!
Evet yanlış duymadınız psikolojik tedavi görüyorlar... İnsana resmen ruh hastası muamelesi yapıyorlar. “Sen başka insanların hayatını nasıl tehlikeye atarsın? Katil misin katil ruhlu musun? Bu vaziyette insanların arasında tedavi olmadan kesinlikle çıkamazsın” dercesine tedavi ettiriyorlar. Emniyetin yönlendirdiği tedavi merkezlerine gitmeleri gerekiyor. Ve tedavi merkezi olumlu rapor vermediği müddetçe ehliyet iade edilmiyor
Aranızdan “Canım hayret bişey ehliyete ne gerek var o da ehliyetsiz kullansın ne gidecek tedaviye!” diyenler olduğunu duyar gibi oluyorum. Burası Türkiye ve bize bu gibi şeyler düşündürüyor ama kuralların oturduğu ülkelerde insanlar ehliyetsiz araç kullanmayı düşünemiyorlar akıllarının ucundan geçmez çünkü çok ciddi cezalar alıyorlar ve kurallar öyle bir oturmuş ki az önce söylediğim türde cümleler bu insanların literatüründe yok bile!
Vicdansızlıkla eşdeğer
Burada esas söylemek istediğim şey neydi? Trafik paranoyası diye bilinen bir hastalık var. Günlük hayatında iyi hoş beyefendi hanımefendi diye bilinen kişilerde bile görülen bir durum.
Hadi kaba saba saygısız insanların yapmalarına milletçe alıştık. Özellikle İstanbul halkı ne demek istediğimi biliyor. Ama direksiyon paranoyası dışarıdan bakıldığında dengesizlikler içermeyen sakin insanları bile içine çekebiliyor. Bilinçaltının bastırılmış tüm duyguları belirli bir uyarıcı bombardımanıyla harekete geçebiliyor ve böylece kişi elinde olmadığını iddia ederek aşırı hız yapabiliyor kuralları çiğniyor zikzaklar yapıyor kendisini bilinçaltının derinliklerindeki özgür alanlarda hissediyor ve bastıkça basıyor hız yapıyor hız yapıyor hız yapıyor…
Her şey bir yana başka ülkelerde bu durumun bir “ruh hastalığı” olduğu fark edilmiş ve çok ciddi tedbirlerle önüne geçilmiş. Diyeceksiniz ki “Canım yapan yapar paşa paşa paramı öderim hızımı da yaparım” ama öyle değil işte…
Paranoya ve benzeri durumlarda kişi kendi canının yanacağını düşündüğü durumlarda kendisini kontrol etmeye başlar. Vicdansızlık çok ilginç bir ruh halidir. Vicdansız kişiler başkalarının zarar göreceğini düşününce daha çok mutlu olurlar. Onlar için en iyi ceza kendilerinin zarar göreceğine inandırılmalarıdır. Örneğin ruh hastası birisi başkalarını düşünerek kendisini kontrol etmez. Sonunda kendi başına bir iş geleceğini hesaplarsa yapacağı olumsuz tavrı geri çeker. O nedenle İsviçre ve benzeri ülkelerde yapılan uygulamalar son derece verimli olmuş bence…
Baba oğlunu arka koltuğa oturtup emniyet kemerini bağlamadığında bile ceza alıyor. Para ve psikolojik tedavi cezası… “Sen ne biçim bir babasın evlat katiliçocuğunun hayatını tehlikeye attın bir baba nasıl olur da evladını tehlikeye atar demek ki sen ruh hastasısın kendi çocuğunun hayatını bile tehlikeye attığına göre senin tedaviye ihtiyacın var” şeklinde bir muameleye uğruyorlar. Ve kuralların net olarak oturması yollarda huzur ve kazadan uzak günleri beraberinde getiriyor.
Son bir örnek orada insanlar gaza gelip yolda kapışmıyorlar niye mi? Biri yanına yaklaşıyor adamcağız havaya girip yandaki arabayla kapışmaya başlayınca aniden kışkırtan arabadan polis sinyalleri yükseliyor ve plakanın üzerine bir yazı iniyor: Polis!
Yani sivil polisler sivil araçlarla yolda sürekli birilerini kışkırtıyor siz yanlışlıkla havaya girince de “Müjde biz polisiz sizi yakaladık” der gibi yakalıyorlar bu tür sürücüleri... Ve havaya giren sürücüye “Sen ruh hastası mısın hemen kuralları ihlal ettin. Biz polis değil de normal vatandaş olsaydık demek ki sen bunca insanın hayatını tehlikeye atacaktın” şeklindeki başlangıç cümleleriyle cezalarınızı vermeye başlıyorlar.
Böyle bir durumda vatandaş yanına gelip de hıza davet eden bir arabanın aslında sivil polis olabileceği düşüncesiyle havaya girmiyor. “Neme lazım adam polistir falan şimdi başım belaya girmesin” diye düşünüyor.
Direksiyon paranoyası ülkemizde çok yaygın. Yetkililerin bu konuda acilen ciddi çalışmalar yapmaları gerekiyor.
Bu arada sizler lütfen aniden kontrol edemediğiniz bir dizi yol maceralarına giriyorsanız bunun bir hastalık olduğunu ve bu konuda yardım almanız gerektiğini bilin. Kendinizi kontrol etmeye çalışın yok kontrol edemiyorsanız en kısa zamanda psikolojik destek almayı ihmal etmeyin.
Direksiyondayken dikkat
Öncelikle bilmeliyiz ki "araba kullanmak" yolda yürüme işleminin "metal tekerlekli araçlar yardımıyla hızla yapılanı"dır. Hal böyle olunca yolda yürürken uyguladığımız insani ölçüleri araba kullanırken de gerçekleştirmeliyiz. Hatta fazlasıyla. Zira yaya yayaya çarpınca kimse ölmüyor ama araba arabaya çarptığında üzücü sonuçlarla karşılaşıyoruz.
Araç kullanan insanların "araç kullandığını" hatırından çıkarmamasında fayda var. Yanınızdan hızla geçen bir kişi sizin gelecek planlarınızı yaşam stilinizi belirlememeli. Yan şeritteki kişinin canı sizinle yarışmak istiyor diye neden sizin evladınız babasız kalsın ki! Kısaca araba kullanmak tamamen ciddi bir sorumluluk işi sevgili okurlar...
Direksiyona geçtiğinizde lütfen şu ilkeleri aklınızdan çıkarmayın:
- Bu benim hayatım. Bir başkasının müdahalesiyle vazgeçilemeyecek kadar önemli.
- Direksiyonda olmak diğerlerinden çok daha iyi araba kullandığımızı ispat etmeye çalışmak bilinçaltı komplekslerimizin varlığına işaret eder. Kime neyi kanıtlamaya çalışıyorsanız bilin ki o konuda son derece zayıf ve acınacak haldesinizdir! İç dünyanızın kendinize acıyan sesini hafifletmek için dışarıya yansıtılmış bir mekanizma kullanıyorsunuz o kadar. Demek ki içinizden sürekli kendinizi motive etmeniz gerekiyor. Yani "Kimseye bir şey ispat etmek zorunda değilim. Birilerinin yaptığı hatayı veya canlara kasteden yanlış davranışlarını kopyalamak zorunda değilim" gibi düşüncelerle kendinizi barıştırmak zorundasınız.
- Tüm dünya bilir ki bol bol şerit değiştirerek insanları tehlikeye atarak gaza dibine kadar basarak artistik hareketlerle araba kullanmak iyi araba kullanmak demek değildir. Tam tersine görgüsüzlüğün ve terbiyesizliğin açıktan göstergesidir. İyi araç kullanmak yolun ve aracınızın özelliklerini de göz önüne alarakkendinizi ve diğer sürücüleri tehlikeye atmadan dengeli bir sürüş gerçekleştirmektir.
- Direksiyona geçip de dünyanın en iyi sürücüsünün kendisinin olduğunu düşünmeyen tek bir insan yoktur! Gelin görün ki en ölümcül kazaları da hep o kişiler yapar. En iyi olduğumuzu düşünerek değil en tehlikesiz ve en sağlıklı şartlarda sürüş konforu sağlayan bilinçli sürücü olmamızla övünmeliyiz.
- Yanımızdan bizi yarışa çağırır gibi ters hareketler yapan dengesiz insanlar geçtiğinde "Allah’ından bul" diyerek uzak durmaya çalışın. Ve lütfen akli dengesi yerinde olmayan tavırlar sergileyen bu kişilerin tuzağına düşmeyin. Canları tehlikeli hallerde eğlenmek isteyen bu tip kişiler için "kolay oyuncak" olmayın.
- Kendinize saygı duyun. Yollarda kötü örnek oluşturan bu tip kişilere fırsat vermeyin ki elleri boşa çıksın. Birilerini yarışa sokamayacaklarını anladıklarında emin olun ki vazgeçecekler. Ama her denemelerinde yarışacakları bir "akılsız" bulduklarında tehlikeli saygısızlıklarına devam ediyorlar.
- Ve son olarak yollarda yarışanlara insanları tehlikeye atanlara "madalya" takmıyorlar. Tam tersine onlardan iğreniliyor ve terbiyesizliklerine uygun cümleler sarf ediliyor arkalarından!
Kendi davranışlarını etrafındaki diğer insanların davranışlarından özerkleştirebilmek ve kolaylıkla aldatılmamak gelişmiş/medeni insan özelliğidir. Kendimize yakışanın ne olduğunu düşünmemiz yeterli aslında. Otoyollarda kendinden emin sağlam emniyetli sürüşler yapmak mı yoksa "Etrafta beni kışkırtacak ne varsa hemen birilerinin oyuncağı olayım" edasında hastalıklı bir ruh hali içinde araba kullanan birileri olmak mı istersiniz?