MehmeT. Nickli Üyeden Alıntı
Bizi oralara götüren, oraları yüreğimizde hissetmemizi sağlayan Elena Filatova ' nın röportajı..
En kötüsü neydi bilmiyorum fakat seyahatim esnasında en tuhaf şeylerden birisini seyahatteyken ormanlık alanda kaybolduğumda yaşadım. Bu hikayeye geçmeden önce söylemek istiyorum ki, asla Çernobil’den bir şeyler almam, ne bulursam bulayım asla eve getirmem. Bu yolculukta birkaç ölü şehre ulaştım, ürkütücü bir yerdi ama fazla radyoaktif değildi ve ölü alanın daha içerlerinden seyahat etmem gerekiyordu. Durup bir şeyler atıştırmak için iyi bir yer olduğunu düşünmüştüm ve tuzu unutmuştum, biraz tuz bulmak umuduyla birkaç eve girdim. Bir tanesinde kitaplar olduğunu gördüm, Rus klasik kitaplarının arasından bir kitap aldım. Atıştırdım ve kitabı okumaya başladım, ilgimi çekti ve kuralı bozup kitabı eve getirmeye karar verdim. Uzaklaşmaya başladığımda tuhaf bir şey olmaya başladı, hangi yoldan gidersem gireyim yolum bu ürkütücü şehre dönüyordum. Beni buralarda tutan bir şey olduğunu düşünmeye başladım. Evlerden birinden radyo sesi duyana dek bir kısır döngüde içinde dolanıyordum. Hangi yolu takip etmem gerektiğini sormak için aceleyle yaklaştım ama kimse yoktu, halüsinasyondu. Sonra dinlenip kitaplarla dolu eve dönmeye karar verdim ve birkaç saatimi kitap okuyarak ve Sovyet zamanındaki gazetelere bakarak geçirdim sonrasında ise kitabı ait olduğu yere bırakarak çıktım. Yolumu kolayca buldum ve ıssız bölgeden çıktım, bu sefer radyo yoktu.