Gözden kaçmış, bilgilendik, teşekkür ederiz. Güzel paylaşımlar.
Gözden kaçmış, bilgilendik, teşekkür ederiz. Güzel paylaşımlar.
Not Stock I20N
Pedal Box
Başaran Coil
Mud flaps
Ben düşünüyorum ileriki planlarda.
Ciddi güzel yer aslında yemyeşil olmuş, bence radyasyon yaşanabilecek düzeyde olmasa bu kadar toparlayamazdı ki ortalama 15-20 yıl bildiğim kadarıyla o toparlanma / yenilenme süreci, neredeyse 30 sene olucak olay yaşanalı.
bazı kısımlara gezilebiliyorda bir taraflarda hala ciddi derecede radyasyon olan kısımlarıda var. dıştan dıştan kabaca gosteriiyolardır heralde
1881 - 193∞
15-20yıl çok yanlış bir bilgi. Gama ışıması yapan sezyumun yarı ömrü 30 yıldır ve etkileri 300 yıl kadar sürer. Şu anda gamma kirliliği az seviyede fakat alfa ışıması yapan uranyum , plutonyum ve americum 'un yarı ömürleri çok çok fazla. Oraya bir gezi yapılması halinde mümkün olduğunca asfaltta kalmak gerekir. Değerler toprak ve bitkilerde çok yüksektir.
Dip not: Plutonyum'un yarı ömrü 88 yıl ve iki izotopu daha var biri 24.000 diğeri 6.500 yıl
oku oku anca bitti geç saatte hortlatmayın konuları ya işi gücü var milletin![]()
Böyle konuların sürekli güncel kalması gerek aslında.
Korumasız yerlere hazır yeni nükleer santraller yapılıyorken, hemen sınırlarımızda ömrünü doldurmuş/doldurmak üzere olan santraller varken. Akılda kalması gerek..
2007 Baharı
İyileştirici olan tek bir güç vardır, o da doğadır.
(Arthur Schopenhauer)
Çernobil çabuk unutuldu, çünkü olayı sadece biz biliyorduk. Kazadan sonraki ilk yıllarda hikayemizi dünyayla paylaşmak istemedik, şimdiyse paylaşamıyoruz; çünkü olanları güçlükle hatırlıyoruz. Trajik hikayeden geriye kalan her şey sadece zamanın biçimsizleştirdiği, zayıf bir anı. Gelecekte insanların ilgisizliği kalan birkaç közü de sönene kadar boğacak. Ondan sonra ise Çernobil nadir birkaç insanın bilgisinde ve doğanın mülkiyetinde olacak.
(Günlükler, Haziran 2006)
Bu evler doğanın mülkiyetine geçmişler bile.
Bu ev topraktan yapılmış ve şimdi toprağa geri dönüyor.
Bir karaca yoldan geçip bahçelere atlıyor. Onlar burada evlerindeler ve onlardan çok var. Kendimi bir hayvanat bahçesinde gibi hissediyorum, tabii özgürce dolaştığım ve onların benim ilgimi çeken şeyler olduğu bir hayvanat bahçesi gibi değil. Çünkü burada özgür olan onlar ve ben onların merakını uyandıran şeyim. Başka bir deyişle, bir hayvanat bahçesindeki tüm yaratıklar bizim eğlencemiz için bir araya toplanmıştır; ancak burada, Çernobil'de, onların eğlencesi için toplananlar biz insanlarız.
Buradaki en etkileyici şey bizim uygarlık dünyamızla doğanın dünyasının farkı. Uygarlık dünyası fiziksel, Çerni ise metafizik bir dünya, meta 'öte' anlamına geliyor, Çernobil fiziğin ötesinde bir dünya. Doğanın dünyası kendi içinde olan bir şey, bizden milyonlarca yıl önce nasılsa ve bizden sonra nasıl olacaksa öyle; ancak uygarlık yalnızca bir görüntü, kendiliğinden olmuş değil, kendini destekleyemiyor. Yapay ve kendisini desteklemesi için mühendisliğe, sanata ve bilime ihtiyacı var. Eğer uygarlığın avantajlarından yararlanmak ister ancak onu ayakta tutan şeylerle ilgilenmezsek, bittik demektir. Bir anda kendimizi medeniyeti kaybetmiş halde buluruz. Sadece yanlış bir düğmeye bas, ve herşey ilkel zamanlardaki haline dönsün. Etrafımıza bakarız ve medeniyetin yavaşça buharlaştığını görürüz, fata morgana gibi. Sanki saf doğayı örten perdeler açılmış gibi, ilkel bir orman doğal haliyle ortaya çıkar.
15-20 yıl kadar önce o köylerin bazılarında hâlâ yaşayan insanlar vardı. 1991'de, insanların yaşadığı yerde ölçülen en yüksek radyasyon değeri saatte 2000 mikroröntgendi. O zamandan beri radyasyon seviyesi de insan sayısı da düştü.
2006 yılında insanların yaşadığı bölgede ölçülen en yüksek değer saatte 250 mikroröntgendi. Bu seviye Birleşmiş Milletler yetkililerine göre hafif kabul edilebilir düzeydeydi, ama yine de insanların yerleşmesine yetecek kadar güvenli değil.
Bugün seviyeler normal ve normalden yüzlerce hatta binlerce kat fazlası arasında değişiyor ama bu rakamlar gerçekte olanı yansıtmıyor. Geiger sayacı radyasyonun ancak silüetini, dışa dönük işaretlerini, başka bir deyişle gölgesini gösterebilir. En hassas cepte taşınabilir radyasyon tespit cihazıyla bile buzdağının yüzeydeki kısmından fazlasını göremeyiz. Radyasyonun kendisi ancak özel analizlerle tespit edilip araştırılabilir. Bir ağacın üst dallarına bakarak kökleri hakkında ne kadar şey öğrenebilirsek, geiger sayacına bakarak da radyasyon hakkında o kadar şey öğrenebiliriz.
Geiger sayaçlarından gelen veriler bize yetkililerin raporlarından daha çok şey anlatıyor, ancak doğanın kitabının anlattığından daha az. Çernobil'de doğanın kitabını okumak kolay, burada gerçeklerin kendisi doğruyu açık açık anlatıyor. Nereye dönersem döneyim, insan hayatının burada yasaklandığı anlatan bir gerçekle karşı karşıya geliyorum. Bir cevap almak umuduyla duymaya çalışıyorum, ancak tek duyabildiğim insanlığa 'Sana ihtiyacım yok!' diye haykıran doğanın sesi oluyor.
2. Dünya Savaşı anıtı.
Bu da başka bir Büyük Vatan Muharebesi anıtı.
Bu İç Savaş anıtı. 1921'de burada Kızıl Ordu Beyaz Ordu'yu yendi. Keşke bir metal dedektörü getirip bu alanda kazı yapabilseydim. Malesef Çernobil'in zengin tarihi mirası arkeolojik açıdan kayıp. Sonsuza kadar kayıp ve sanırım buna hep üzüleceğim.
Çernobil'i merkez alan 250km yarıçaplı bölgede 2000'den fazla ölü köy ve kasaba var. Her yıl bu bölgeyi ziyaret ederken gittikçe daha fazla sayıda harabeye dönmüş yerler görüyorum.
Bölgede hasar görmemiş olan binalar sadece kiliseler. Tüm Çernobil Bölgesi'ni geziyorum, ancak hâlâ yıkık bir kilise görmedim.
Yağmacılar batıl inançları olan insanlar ve kiliseleri yağmalamaya cüret edemiyorlar. Ayrıca çevredeki insanlar da birkaç yılda bir gelip bu terkedilmiş kiliseleri tamir ediyorlar, bu yüzden de bu kiliseler yıkılan binalar arasında bir ada gibi ayakta duruyor.
Yakınlarından geçerken bu kiliseleri sık sık ziyaret ederim. Pelin'den geçerek kapıya doğru yürürüm. Kapılar kilitli değil, içeride kimse yok. Papazlar yok, tütsü kokusu yok, yanan mumlar yok; sadece birkaç ucuz ikon, havlular, radyoaktif bir İncil ve duvarlarda Azizlerin resimleri var. İncil'i pelin çiçeğinin zamanını anlattığı sayfasını açıp bıraktığımdan emin oluyorum. Sonra orada derin düşüncelere dalıp biraz zaman geçiriyorum. İsa'nın radyoaktif resmine bakarak kendime soruyorum, 'Bu kiliseler daha ne kadar burada olacak? İnsanlar olmadan yaşayabilirler mi?'
Bu soruyu gelecekte burayı ziyaret edecek bir başkası tarafından cevaplanmak üzere bırakıyorum, ve yolculuğuma devam etmek için yola çıkıyorum.
alıntıdır elenafilatova.com
Doğaya pencereden bak.
Onların kasaba ve köylerde son insanlar , olduğu açıktır .
. Birkaç yıl içinde bu hayalet ev gibi görünecektir .
Biz bu sezona altın sonbahar diyoruz .
Yakından baktığımız da pencere tarafında ayakta bir cadılar bayramı karakteri görüyoruz.
Sadece minyatür atom bombası patlamasına eşdeğer gibi bu mantar .
Yıldırım düşmesi yanan kilise, onlar için çok üzücü olmuş.
Son ayakta kalanlar ve daha çok olmasını umuyoruz..
![]()
Bunlar lale sezonundan
Ayna, duvardaki ayna...
...
1986 yılından önce Pripyat'ta bir Cafe .
Alexander Sirota © tarafından 1996 yılında Pripyat aynı Cafe.
2006 yılındı aynı Cafe...
1986 yılından önce Pripyat görüntüleri
![]()
Issız spor salonu..
Beton yol işareti..
Tüm ziyaretçiler ayrılırken radyasyon taraması yapılır. Güvenli doz aşılmışsa, kimyasal duş aldırılır.
Pripyat Hastanesi koridor içinde bir bisiklet çerçevesi
Sovyet Kültür Sarayı yakınında terk edilmiş bir spor salonu..
Ukrayna hükümeti vatandaşı otelde 7dinci katta ki bir koridorda yürüyor.
Otel Pripyat ' ın asansör halatı..
Tıbbi cihazlar ile çevrili hastanede terk edilmiş bir tıbbi muayene odası..
4 numaralı reaktör yakınlarında Sovyet döneminden bir anıt...
Amatör İngiliz fotoğrafçısı Michael, hayalet kasabayı fotoğraflamak için Ukrayna hükümetinden bir eskort ile afet sahasını ziyaret etti.
Şehir gerçekten 1986 yılında durmuş gibi hissettim dedi.. Şimdi bir orman içinde bulunan Pripyat, yaşayan bir müze gibi oldu...
İyi geceler arkadaşlar yabancı kaynaklardan çevirerek derlemeye çalıştım elimden bu kadar geldi bu saatteBi hatamız olduysa kusura bakmayın
Bu arada askerden geleli 1 ay oluyor konuyu daha yeni gördüm gerçekten görmesem aklıma bile gelmeyecekti çernobil faciası. Askerlik bende kafa bırakmadı ki
)
Vay arkadaş bide gidip görmek isteyenler,çok ilgi çekici bulanlar var..valla ben hiç merak etmiyorum,keza zaten bi boka benzemiyorum,bide mutasyon geçirip iyice hilkat garibesi olmayayım.. Anasını satayım brat pit yaklaşsa reaktöre siplintır usta olur çıkar..düşman gtüne..
Sizde boşverin şuralara gitmeyin,karınca ısırsa basur eder öle biyer !!
ilginç şekilde sanki milyonlarca insan ölmüş ve onların hayaletlerinin bulunduğu bir şehirmiş gibi yansıtılıyor. Ölen yok arkadaşlar. Şehri boşaltmışlar. Etrafın darma duman olmasının sebebiyse boşan şehrin sonradan yağmalanması. Radyasyon seviyesi de resimlerden anlaşılacağı gibi koruma kıyafeti olmadan gezilebilecek seviyelerde.
Gerçi çok ilginç değil bu. Daha ilginci pek çok kaynakta "çernobil'de yapılan bir deney esnasında" yazıyor olmasına rağmen bu deneyin detaylarının verilmemesi. Çernobil'in normal bir santral olmaması ve bu deneylerin olumlu sonuçlanması durumunda kuşkusuz tüm dünya tarihinin değişeceği.. O dönemki Amerika - doğu bloğu çekişmeleri bla bla bla
gercekten enteresan ve garip bi cazibesi var şehrin...
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)