User Tag List

Sayfa 22/26 İlkİlk ... 122021222324 ... SonSon
484 sonuçtan 400 ile 418 arası

Konu: #özgecanaslan ölümsüzdür.( yönetim uyarısı +18)

  1. #400

    Üyelik
    Apr 2009
    Şehir
    -
    Mesaj
    8.812
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    4 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    Bakalim bana karsi yazanlar harala gurele yapanlar sizede yapacak mi yapabilecekler mi merak ediyorum onlari simdi... kim delikanli gorucek bu forum bu saatten sonra
    Bazen ne kadar küçük olduğunu anlamak için iyice yükseğe çıkmalısın

  2. #401
    TechTurkey ef186 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    Nov 2005
    Yaş
    47
    Şehir
    İstanbul / Newjersey
    Mesaj
    11.693
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    146 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    jdm vti sen gaza gelip başkasına atar yapasın diye 1 kelime yazmadım bu yazıda senide diğernide eskyide yeniyide savunmuyorum umrumda da değilsiniz böle bşr konu konuşurken çoknet tarafsanız tarafınızın ta içine sıçıyım.

    yok eski gömüş yok o yazana cevap olmuş ulan kızın ellerini kestiler yaktılar neyiiiii yazıp konuşuyoruzzzzzzz

    Böle bir konuda sen yazdıklarımdan 1 kelime anlamadın 1 hafta düşlün 1 kelime anlarsan yazarsın 1 hafta sonra ben müsade ettikçe güle güle .
    Intercity Istanbul Park
    Caterham Türkiye
    OMP Türkiye
    Pist Günleri
    Intercity Endurance Cup
    Intercity Clio Cup
    Intercity Megane Cup
    Intercity Caterham Cup

  3. #402
    TechTurkey ef186 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    Nov 2005
    Yaş
    47
    Şehir
    İstanbul / Newjersey
    Mesaj
    11.693
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    146 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    Ne oldu da sustunuz yazın serbest ? Biri baskımı yaptı sevdiğiniz siyasetçiye hoooh mı dedi yazın işte forum bu ama babanızın forumu değil adam gibi düzgün yürüyen tek forum !
    Burda fikir adamı olun kampanya başlatın bu şerefsizleri durdurmak için birşey yapın . Burda gelip o başkan bu partiyi konuşup böle hassas böle narin böle kahreden konuları oraya buraya bağlamayın yada bağlayana savunmayın 1 mesaj silmedik tüm sayfalar tüm mesajlar burda duruyor ...


    Bana değil Vatana Millete Özgecanın ailesinin yarasını iyileştimesin ki naapsanız boş ama buna inanmalarını sağlayacak merhem bulun ...

    Gerisi boş muhabbet goygoy yakışmaz bu foruma yakıştırmıyoruz .
    Intercity Istanbul Park
    Caterham Türkiye
    OMP Türkiye
    Pist Günleri
    Intercity Endurance Cup
    Intercity Clio Cup
    Intercity Megane Cup
    Intercity Caterham Cup

  4. #403

    Üyelik
    Nov 2008
    Yaş
    39
    Şehir
    İstanbool
    Mesaj
    5.635
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    Alıntı ef186 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Bu mesajdan sonra sağınıda solunuda köşesinide berisinide siyasetin partinin vekilin başkanın sözcünün tarafın tarafına yazanın
    çoluğu çocuğu anası kardeşi karısı akrabası kim varsa özgecan canımızın yaşadıklarını yaşasın yazıcam hepiniz ADAM olup atar gider yapacaksınız forumdan sizde haklı olacaksınız ama burası forum haklı olduğum için atıcam alayınızı tek tek üyesi moderatörü yeter vallahi yeter ******* sizin siyasi görüşünüzü annenizi münibüste biri katletse bu piçler gibi partimi konuşucak siyasi ideolojimi kovalayacaksınız ?


    Bana bakın bana bukadar sayfayı okurken birhalta yaradınız ulan aslan gibi forumuz bu forum bu babayiğitlerden oluşuyor mesajları beklerken biri demiş ondan biri demiş bundan ulan kız gitti neyi tartışıyosunuz ?

    O masum kız minibüse bindi belliki birileri yada kendi noolur ne olmaz dedi o spreyide koyuverdi çanrtasına belki erkek arkadaşı devir kötü dedi belki babası dedi al kızım senin benim annen kardeşin gibi .....

    Bindi evinde dönmek için bir minibüse verdi parasını işini yapsın onu durağında indirsin diye o durağa gelemedi o kızcağız ... o senin benim annem kardeşim sevgilim akıllanın neyin partisi başkanı ???

    Akpciler sevindimi onunda chpciler sevindimş onunda nekadar parti varsa hepsinin alayını sikiyim o kız orda bu iğrençliği yaşadıysa bu hepsinin suçu bunlardan alınan varsa dava etmeyenide sikiyim kelime kelime .


    Bu ülkede kız çocuğu olan kız kardeşi olan annesi olan her insanın bunun karşısında onu bunu suçlaması anlamsız mantıksız saçma niyemi ? yazıyorum okuyun ....

    Sen suçlayan kız kardeşi olan biliyomusun bu ülkede 1 günde kaç kıza tecavüz edilmekte ?
    Sen suçlayan Anamızın doğurduğu çocuk 1 günde kaç kız çocuğu 18 yaşın altında evlendiriliyor 3-5 liraya satılıyor ?
    Ve sen şiddet kullanarak sevgisi saygısı her şekli bitmiş evililiği zorla devam ettirilen kaç evliliğin devam etiğini biliyormusun ?

    Bilmiyosun merak etmedin sormadın umursamadın yalan söleme Google olmasaydı nah öğrenirdin bunları araştırdın şimdi cevaplamak için ama çokgeç o kızcağızı katlettiler geçkaldın vebali sende bende onda bunda hepimizde ...

    yazın şimdi mantıklı adam gibi ne yapabiliriz ?
    şukadar sayfa okudum siyaset okudum alayınızı mı banlıyım alayınıza yukardxa yazdığım gözlemi bakayım yoksa düşündüğüm gibi kafası çalışan üretken ve mantıklı adamlarla aynı ortamdayım diye mi düşüneyim .
    Buyrunuz Bu forum sizlerin .

    Selametle
    imzamı atarım altına tebrikler abi.
    Dr.ECU

  5. #404
    İbrahim33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    Sep 2011
    Yaş
    34
    Şehir
    33
    Mesaj
    7.725
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    29 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    Bende demiştim en başta siyasetin yeri bu konu değil diye. Biz çok mu seviyoruz sanki bu hükümeti. Ama yeri burası değil işte. Açın bir siyaset konusu sabaha kadar yerden yere vuralım.
    Alıntı B.Koçer Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    İtalyan aşktır Alman ticaret
    KALBİNİ MAHŞERE GÖTÜR !!

  6. #405
    srkn.ylc - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    Sep 2013
    Yaş
    37
    Şehir
    İst./And.
    Mesaj
    579
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    1 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    http://www.haber7.com/genel-olaylar/...erken-canliydi
    Yani şu haberi okuyunca ulan bu anasını s.. lerime idam bile hafif be!
    Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
    'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.

  7. #406
    Evo34 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    Jan 2014
    Yaş
    44
    Şehir
    İstanbul
    Mesaj
    572
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    35 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    Ateş herzamanki gibi düştüğü yeri yakıyor.
    Maalesef ki sıcak masa başında sanal ortamda yazıp çizmek çok kolay.
    Ve gine maalesef ki, keyfince yazıp çizenlerin hiçbirisi eminim ki kızı geçiyorum normal baba bile değiller.

    Arkadaşlar,
    canlı canlı bu kardeşimizin bilekleri boğazı kesilmiş, siz hala neyin derdindesiniz.
    Herkonuda olduğu gibi çuvaldızı önce kendimize batırmıyoruz, varsa yoksa işin kolayı siyasilere çatmakta buluyoruz.
    Bu katillerin hiç mi arkadaşı eşi dostu yoktu, acaba o kişiler bu katillerin ıslahı için neler yaptılar.
    Dönün bir etrafınıza bakın, bu insanların ıslahı/tedavisi/cezası için ne gerekiyorsa yapın. Unutmayın ki bu olaydan birkaç gün önce belki de bizler de o minübüse bindik!

    Artık şunu da anlayın, çıkın şu duygusal siyasi sarmaldan, siyasiler devleti bir işletme gibi görüp yönetirler.
    Sizler gibi duygusal bakmazlar/bakamazlar.

    Biz Türkiye halkı olarak şunu da çok iyi biliyoruz;
    "Fırat’ın kenarında bir kuzuyu kurt kapsa onun da sorumlusu benim" diyen bir adalet anlayışından geliyoruz.
    Sorulması gereken hesabı sanal ortamlarda lak lak yaparak değil, yeri ve vakti geldiğinde sormasını da biliriz.

  8. #407
    Anıl E. - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    Jan 2010
    Yaş
    36
    Şehir
    Türkiye/Sivas
    Mesaj
    9.770
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    152 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    Buğra abi konuştuklarımızın, en azından evren abinin dediklerine ek olarak siyaset ile ilgisi yok yani biz aslında siyaset yapmıyoruz. Siyaset yapması gerekenlerin bu konu hakkındaki duyarsızlıkları bu zamana kadar sessiz kalmaları ve kadını aşağılamaları bu noktaya getirdi zaten.

    Daha ocak ayında samsunda yine 21 yaşında bir kızı öldürmüşler dün haberleri izledim. Kandıra cezaevine gitti . Yani bu insanların zaten hayattan beklentisi yok , sen de bir siyasetçi olarak kadını her seferinde aşağılarsan bakanından milletvekiline ,bu adamlarda ister istemez güç alır ve kadınları birer birer öldürür . Kadın-Erkek eşitliğini doğru bulmuyorum diyen bir devlet büyüğümüz olduktan sonra özgecan'ın devamı da gelecektir . Biz buna karşıyız , sesimizi her yerde ister istemez duyurmalıyız sadece dua ile olmuyor ki bu işler.
    imzasız..

  9. #408
    LnchCntrl - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    Mar 2013
    Yaş
    35
    Şehir
    Kayseri
    Mesaj
    1.952
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    4 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    Valla adam siyaset yapmayın dedi diye hemen ona destek vermişsin. Delikanlılıktan bahsediyosun. Hiç konuşma . O laflar herkese. Neyse uzatmıcam ama unutmayın ki bu kız ve onun gibi şeylere maruz kalan herkesin vebali hepimizin ortak suçudur. Bari bunu kabul edin. Krallarınıza laf gelmesin diye yırtınmayın.

  10. #409
    ibozum - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    Dec 2013
    Yaş
    40
    Şehir
    İzmir
    Mesaj
    924
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    3 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    Alıntı ef186 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Ne oldu da sustunuz yazın serbest ? Biri baskımı yaptı sevdiğiniz siyasetçiye hoooh mı dedi yazın işte forum bu ama babanızın forumu değil adam gibi düzgün yürüyen tek forum !
    Burda fikir adamı olun kampanya başlatın bu şerefsizleri durdurmak için birşey yapın . Burda gelip o başkan bu partiyi konuşup böle hassas böle narin böle kahreden konuları oraya buraya bağlamayın yada bağlayana savunmayın 1 mesaj silmedik tüm sayfalar tüm mesajlar burda duruyor ...


    Bana değil Vatana Millete Özgecanın ailesinin yarasını iyileştimesin ki naapsanız boş ama buna inanmalarını sağlayacak merhem bulun ...

    Gerisi boş muhabbet goygoy yakışmaz bu foruma yakıştırmıyoruz .
    Yapılan yanlışı söylemek, otoritedeki yönetimdeki sorunları, eksikleri ve sorumluları dile getirmeyi siyaset olarak tanımlıyorsanız o halde siyaset yapıyoruz..

    Kampanya başlatın diyorsunuz ama nasıl bir kampanya olmalı yönetimdekilere baskı kurulmadan? Karar alma, yasa çıkarma, düzenleme, denetleme hükümetin elinde değil mi? O zaman söylenecek sözler, baskı kurulacak taraf doğrudan hükümettir ki son 10 yılda %1400 artan kadına şiddet vakaları azalsın.. Ortadaki yanlışı söyleyerek önlem almaya ve kadını değersizleştiren açıklamalar yapılmasını engellemeye böyle çalışırız..

    Yok hani bunları yapmak siyaset diyorsanız, sizin de dediğiniz gibi her söylenen goy goydan öteye gitmeyecektir..

  11. #410

    Üyelik
    Apr 2006
    Yaş
    41
    Şehir
    istanbul/çekmeköy
    Mesaj
    7.523
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    5 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    Okudum son 3-5 sayfada yazılanları.bİRKAÇ şey karalıyım.
    Bu hayat denge üzerine kuruludur,evrensel doğruyu bulmak güçtür,japonyanın doğrusu abdde farklı rusyada farklı, hatta bildiğiniz gibi anadolu kültürü ile ege kültürü farklıdır.
    Aynı olan nedir biliyormusunuz, temel ahlak kuralları ve vicdan, bu insanlara Allah tarafından doğuştan verilen genetik birşeydir, yapılan deneylerle ispatlanmıştır.
    Çocuk daha 3-5 yaşında iyiyi kötüyü ayırt edebilmektedir. Yani haksız yere birinin parasını çalmak, sakat birine tekme atmak, hayvanı durduk yere vurmak gibi.

    Bu özellikler herkeste olduğu için ateist Japonya ve isveç gibi toplumlarda işlenen suçlar azdır ve genel ahlak düzeyi oldukça yüksektir.

    Bununla beraber %50 oranında gelişim dış etkenlerdende etkilenir.Çocugun büyüdüğü çevre ve aile ortamı.Çünkü çocuk kucuk yasta ne gördüyse onu kabul eder, sonra boş beyne yazılmış bu bilgileri değiştirmek zordur.

    Konuyla ilgilenenler Ahlak felsefesi konusunu googledan araştırabilir yada Caner Taslamanı takıp edebilir.

    Dine gelirsek din aslında temel olarak ahlak kurallarından oluşur.İman ve güzel ahlak. Aslında yapılan çalışmalarda inanç genide bulunmuş dip not

    Zaten doğru yanlışı genetik olarak ayırt edebiliyoruz, bunun yanında kutsal kitaplarda doğru yanlış söyleniyor, ve kuranda akılın önemine dikkat çekiyor, aklınızı kullanarak çoğu şeyi anlayabileceğimizden bahsediyor. Ve bunun için OKUMAK cok önemli
    Okuyarak aklımızı geliştirebiliriz, neyse konu uzun dağıtmayalım peygamberlerde gönderiliyor insanlara canlı örnek olsun diye. Yani herşey insanların kolay yaşayacağı şekilde onun faydasına yapılıyor.


    Allahı yanlış anlamaktan kaynaklanır doğu toplumlarının temel problemi, Kuranı yanlış yorumlamak gibi hatalardan, hocalara vb inanmaktan.Kaç kişi kuran mealini yada benzer kitapları okumuş.
    Gerçi okusada doğru anlasada içimizdeki bencil yapı gene kendini göstericektir diye düşünüyorum
    Bizden istenen kendisini anlamak, hayatta kalmak ve insanlara yardım etmektir.

    Bütün günahlar sevaplar bu temele dayanır, insanlara yardım etmek iyi insan olmak.Dediğim gibi aslında Din ve Kutsal kitaplar insana yardımcı olmak adına gönderilmiştir. Etrafınızda çok fazla kişi vardır dini pek bilmeyen ama güzel ahlaka sahip olan. O da genetiktir dediğim gibi.

    İsteyene dünyadaki kötülük problemi üzerindede birşeyler karalayabilirim.

    ilaveten

    Bazı şeyler özellikle medya tarafından gözümüze sokuluyorsa bilin ki provakatörler devrededir, dış güçlere hizmet ekmektedir. sen olaylara çok tepki vererek onlara hizmet etmektesindir.
    Bizim yapmamız gereken birlik olmamızdır.
    onların en çok istediği ise toplumları bölmek ve birbirine düşürmektir.
    Konu ile ilginenler Siyonistlerin yaptığı Algı yönetimini inceleyebilir.
    e39 528İ Arctic Silver & e90 325i Sparkling graphit metallic

  12. #411

    Üyelik
    Apr 2006
    Yaş
    41
    Şehir
    istanbul/çekmeköy
    Mesaj
    7.523
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    5 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    graham fuller 1990 senesinde “türkiye geçmişte ortadoğu için bir modeldi, bugün de olmaya devam ediyor" demişti. çünkü batı ortadoğu kaynaklarını yeterince sömüremiyordu. ortadoğu ülkelerinin başına getirilen kukla liderler bir noktadan sonra kontrol edilemez hale geliyordu. rıza pehlevi, enver sedat, saddam, mübarek, kaddafi gibi problemli kuklalar ilerleyen zamanlarda sorun yaratabiliyordu. üstelik bu liderlerin tavizkar politikaları içeride de halkın tepkisini çekiyor, halk musaddık gibi, cemal nasır gibi, ayetullah humeyni gibi liderlere sarılıyordu. bir de üstüne iran islam devrimi gerçekleşince diğer ülkelerin de iran gibi batı karşıtı politikalar güdebileceğinden çekinen batı bu nedenle batı 1980'lerden sonra ortadoğu ülkelerine model olabilecek bir sistem kurmaya karar verdi. iran modelinin tam karşısına konan bu sistem için ortadoğu ülkelerine bir bölgesel lider gerekiyordu. müslüman arap coğrafyasının sevgisini kazanabilmesi için bu modelin islami yönünün olması şarttı. fuller bu nedenle "türkiye demokrasi ile islam’ı bir arada yaşatabilecek bir formül bulursa arap dünyasına, büyük bir entelektüel öncülük yapmış olacaktır.” diyordu. zamanla fullerin söyledikleri bir bir çıktı ve türkiye'de islami partilerin oylarında büyük artışlar oldu.

    113* o dönemlerde fuller'in biçtiği kostüm için ideal parti refah partisiydi. fakat erbakan anti-siyonist politikalarını bırakmayı reddedince batı tarafından mimlendi ve refah partisi irtica karşıtı türkiye iç dinamiklerinin önüne atıldı. parti büyük bir hışma uğradı. siyasi isimleri yasaklandı. bu erbakan'ın kapatılan üçüncü partisiydi. 28 şubat dönemi akabinde fazilet partisi kuruldu. 1999 seçimlerinde %15 oy alarak üçüncü parti oldu. halk nezdinde erbakan hala belli bir değere sahipti. öte yandan türkiye terörsit başı öcalan'ı yakalamıştı. ecevit bu gelişme sayesinde büyük oranda oy artışı sağladı. yaşanan terör olayları karşısında millliyetçi ve vatansever bir tutum takınan mhp de oyunu artırmıştı. seçimlerin ardından dsp-mhp ve anap üçlü koalisyon kurmuştu. bu koalisyon türkiye'nin tüm görüşlerini iktidara getirmişti. sol, sağ ve milliyetçi kesim iktidardaydı. fakat türkiye'de kriz havası hakimdi. enflasyon hızla artıyor, işsizlik tırmanıyordu. yolsuzluklar ciddi oranda artmıştı. ülkeyi en çok hırpalayan şey faizdi. erbakan faiz çarkına çomak sokmanın bedelini ağır ödemişti. erbakan'dan sonra türkiye 1997-2002 yılları arasında toplam 214 milyar dolarını faize döktü. bunun dışında türkiye değişen dünya koşullarına uyum sağlamakta zorlanıyordu. sağlık sistemi köhneleşmiş, bir çok gereksiz bakanlıklar milyonlarca dolarlık bütçeleri iç etmiş, özel bankalar ise bir bir batmaya başlamıştı. kamu iktisadi teşekkülleri ise genel müdürlerin ambarları haline gelmişti. türkiye’nin yenilenmeye ihtiyacı vardı.

    114* krizin temel nedeni yüksek enflasyondu. yüksel enflasyon türkiye'ye özal dönemi ile gelmişti. özal döneminde türkiye'nin takındığı ithalatçı tutum piyasayı önceleri rahatlatmışsa da uzun vadede türkiyeyi enflasyon batağına sokmuştu. bunun yanında türkiye'de bir çok kamu iktisadi teşekkülü bulunuyordu fakat bu kit'lerde büyük yolsuzluklar yapılıyordu. kamu harcamaları haddinin üzerine çıkınca borçlar meydana gelmeye başlamıştı. borçları merkez bankası ödüyordu, türkiye kaynaklarını faizlere yediriyordu. neticesinde türkiye 1994 yılında büyük bir kriz yaşadı. 1998 yılında ise uzakdoğu'da yaşanan kriz neticesinde bölge sermayesi türkiye'yi terketmiş ve türkiye bir çeşit finans krizi ile yine zor zamanlar yaşamıştı. bu noktadan itibaren türkiye daha yüksek oranda faiz ödemeye başlamış ve ekonomi yıllık %6 küçülmüştü. 2000 yılında ise faiz ödemeleri tavan yaptı. ayrıca 2000 senesinde türkiye'ye büyük bir nakit girişi yaşandı. bu nakitlerin piyasayı rahatlatacağı düşünülüyordu. fakat öyle olmadı, nakit sıcaklığının yarattığı serapla önemli bir likitide sıkıntısı yaşandı. tam da bu noktada faizler %180'lere uzandı. sonuç olarak türkiye 6 yılda dışarıya 214 milyar dolar faiz ödemek zorunda kalmıştı. birileri türkiye'nin 214 milyar dolarını çarpmıştı. türkiye cezalandırılıyordu.

    115* 2001 yılında işler daha kötü gitmeye başladı. türkiye topun eşiğine gelmişti. bir kıvılcım herşeye yeterdi. cumhurbaşkanı ahmet necdet sezer yolsuzlukların üzerine gidilmesini istedi. koalisyon hükümeti ise buna pek yanaşmıyordu. 21 şubat günü yapılan toplantıda sezer bu konuda ecevit'e sitem etti. ecevit taleplerin anayasal olmadığını, anayasanın bu taleplere el vermediğini söyleyince sezer bunun anayasal olduğunu belirtti. ecevit konunun anayasın neresinde yazdığını sorunca sezer önündeki anayasa kitabını ecevit'e fırlattı. ortam buz kesti. ecevit derhal oradan ayrılıp basın mensupları önünde olayı anlatınca aranan kıvılcım bulundu. manipülasyonlar devreye girdi. faizler %6200 arttı. türkiye bir gecede 29 katrilyon borçlandı. ecevit pes etmişti. seneler önce batıya kafa tutan ve bu uğurda suikastlere uğrayan ecevit, 1978 senesinde kendisinin sonunu hazırlayan dünya bankası raporunun sahibi kemal derviş'i ekonomi bakanı yapıyordu. batı yıllar sonra ecevit'e diz çöktürüyordu.

    116* kemal derviş önderliğinde kurulan yeni ekonomik düzen harfiyen uygulanıyor, bir yandan da türkiye ab uyum yasalarını tıpış tıpış kanunlaştırıyordu. batı türkiye üzerinden milyarlarca dolar faiz kazandığı gibi bir de siyasal tavizler elde ediyordu. türkiye batının dayattığı yasaları öyle hızlı geçiriyordu ki "cemaat vakıfları ve gayrimüslim vakıflarının kurulması ve yabancı vakıfların türkiye'de taşınmaz satın alabilmesine" imkan tanıyan bir yasa gece üçte meclisten geçmiş, milletvekilleri kağıtları okumadan imza atmıştı.

    117* dsp'yi kriz sallamıştı. koalisyon ortağı olan mhp'yi de apo sallıyordu. 1999 yılında engin alan liderliğindeki bir ekip apo'yu yakalamıştı. engin alan yıllar sonra balyoz darbe planına katıldığı iddia edilerek hapse atılacaktı. apo türkiye'ye getirildi ve yargılandı. idama mahkum edilmişti. yargıtay 25 kasım'da cezasını onamıştı. fakat idam kararı bir türlü uygulanmıyordu. batı türkiye'nin idamı kaldırmasını istiyordu. ab uyum yasaları gereği idam kalkmalıydı. fakat ilgili uyum yasaları meclise henüz gelmemişti. eğer yasalar gelir ve meclisten geçerse apo idamdan yırtacaktı. dsp ve anap apo'nun idam edilmesine karşı çıkıyor olsa da mhp idamı savunuyordu. tam da o sırada avrupa insan hakları mahkemesi idam kararının bir süre ertelenmesini talep etti. ecevit ve mesut yılmaz kabul etse de devlet bahçeli ertelemeyi kabul etmiyordu. ikili bahçeli’yi başbakanlık binasına çağırdı ve 7,5 saatlik ısrar sonucunda bahçeli idamın bir süre ertelenmesini kabul etti. idam ertelenince hükümetin ilk işi idamın kaldırılmasına ilişkin ab uyum yasasını meclise getirmek oldu. fakat bir sorun vardı. mhp bu yasanın geçmesini istemiyordu. oylama günü geldi çattı. dsp ve anap kabul yönünde oy kullandı. mhp ise red yönünde... dsp ve anap'ın oyları tek başına yasanın kabul edilmesine yetmiyordu. tam da bu sırada devreye yeni bir parti girdi. erbakan'ın fazilet partisinden ayrılıp akp'yi kuran erdoğan, gül ve arkadaşları da yasanın geçmesi yönünde oy kullanınca idam cezası kalktı. böylece apo idamdan yırtıyor, bahçeli ise idamı erteleme kararına imza attığı için defalarca pişman oluyordu. yaptığının büyük bir hata olduğunu fark etmişti ama iş işten geçmişti. halbuki önüne uzatılan kağıdı imzalamayı reddetseydi, "bu hükümet apo'yu kurtarmak istiyor, biz memleketimize ihanet edemeyiz" diyerek hükümetten istifa etseydi ve derhal erken seçime gitme kararı alsaydı, oyu en az %30'lara çıkardı. fakat bahçeli bu krizi bir mağduriyete çevirememişti.

    118* erbakan'ın fazilet partisi'nde ise sular durulmuyordu. erbakan siyasi yasaklı olduğu için partinin başında recai kutan vardı. eski hatalarından ders çıkaramayan parti 1999 yılında bir hataya daha düştü. milletvekili merve kavakçı meclise türbanıyla gelince kıyamet koptu. türkiye irtica konusunda ne kadar hassassa parti de bu konuları bir o kadar kaşıyordu, yahut parti içinde bulunan belli kesimler bu olayların kaşınması için bu tip faaliyetlerde bulunuyordu. bu olaydan sonra parti hakkında kapatma davası açıldı. kapatma davası sonuçlanmadan önce 2000 yılında genel başkanlık seçimi vardı. recai kutan'ın karşısına yenilikçi kanat ismini alan bir grup gençlerin lideri olarak abdullah gül çıkmıştı. yenilikçiler şikayetçiydi, partinin sürekli kapatılmasından, bir türlü iktidara gelemeyişlerden bıkılmıştı. üniversitede yetişen yenilikçi gençler kalifiye olmayan ve tahsilsiz gelenekçilere savaş açmıştı. yapılan oylamada recai kutan galip geldi. fakat abdullah gül önemli bir oy aldı. 2001 yılında anayasa mahkemesi tarafından parti kapatıldı. erbakan'ın 4. partisi de kapatılmıştı. yerine saadet partisi kurulacaktı fakat yenilikçiler buna yanaşmadılar. yenilikçiler yanlarına anap'lı mhp'li ve dyp'li bir kaç vekili de alarak adalet ve kalkınma partisini kurdu. partinin başına abdullah gül'ün geçmesi bekleniyordu. zira erbakan'a isyan bayrağını ilk o açmıştı. ama liderliğe tayyip erdoğan geçti. tayyip erdoğan okuduğu bir şiir nedeniyle hapis yatmış, halk tarafından mağdur bir belediye başkanı olarak tanınmıştı. böylece akp hatrı sayılır milletvekili sayısı ile mecliste grup kurmuştu.

    119* yenilikçiler her ne kadar yenilikçi de olsalar refah geleneğinden geliyorlardı. içerde onlara karşı irticacı gözüyle bakanlar hala mevcuttu. bu nedenle kendilerini anlatma ihtiyaçları doğdu. tayyip erdoğan "milli görüş gömleğini çıkardık" diyordu. abdullah gül partiyi "radikal islamcı” bir parti olarak değil, “muhafazakar demokrat" olarak tanımlıyordu. bülent arınç "biz değiştik" diye haykırıyordu. eski gerici, demokrasi düşmanı, şeriatçı düşünceleri terk ederek demokrasiye inanan bir parti hüviyetini kazanan akp umut vaadediyordu.

    120* 2002 yılında ecevit'in sağlık sorunları gittikçe arttı, mitinglerinde asansör yardımı olmaksızın otobüsün üstüne dahi çıkamaz olmuştu. ülke dsp ve anap iktidarında kriz yaşamıştı. halk mutsuzdu. dsp'nin oy oranı gittikçe azalıyordu. bir de ismail cem ecevit'in hasta olduğunu ve istifa etmesi gerektiğini söyleyince ve ecevit istifa etmeyince ismail cem ytp'yi kurmak için partiden istifa etti. dsp'li vekillerin yarısı ismail cem'le partiden ayrılınca dsp bölünmüş oldu. mhp de bu krizin ortağıydı. üstelik apo'nun asılmasını sağlayamamıştı. dyp de 1990'lı yıllar içerisinde oldukça hırpalanmıştı. erbakan ise hala siyasi yasaklıydı. partisi dağılmıştı. cem uzan 10 temmuz 2002'de genç parti'yi kurmuş ve siyasete fırtına gibi başlamıştı. kemal derviş'in ekonomi politikaları harifyen uygulanmaya devam ediyordu. ekonomi düzelme sinyalleri veriyordu.

    121* bir çok parti bu siyasi ortamda seçime gitmek ve iktidara gelmek istiyordu. ilk çıkışı mhp yaptı. temmuz 2002'de devlet bahçeli erken seçim yapılması gerektiğini söyledi. fakat dsp buna karşı çıktı zira parti bölünmüştü, zamana ihtiyaç vardı. genç parti ise henüz 20 günlüktü. cem uzan büyük bir çıkış yapmıştı fakat onun da zamana ihtiyacı vardı. mhp bastırınca 31 temmuz'da meclis erken seçim kararı verdi. kasımda seçim yapılacaktı. olan cem uzan’a olmuştu. genç parti hazırlıksız yakalanmıştı.

    122* seçim günü geldi çattı. dsp döküldü, oy oranı %1'di. dsp'yi bölerek ytp'yi kuran ismail cem ise hayal kırıklığına uğradı. partisi dsp'den bile daha az oy almıştı. anap büyük ölçüde turgut özal siyaseti yapan akp'nin etkisine kapılmıştı. böylece oylar akp'ye kaymıştı. mesut yılmaz %5 oy aldı. erbakan'ın saadet partisi recai kutan ile %3'ü geçemedi. erken seçim kararı ile hazırlıksız yakalanan cem uzan %8'e yakın oy almıştı. seçim erkene alınmasaydı muhtemelen cem uzan barajı aşacaktı. fakat birileri erkenden seçime gidilmesini istemişti. mhp %8 dyp ise %9,5 oy aldı. böylece onlar da meclis dışı kaldılar. chp %19 akp ise %34 oranında oy kazandı. halk denenmemiş olanları seçti, yıllardır denenmiş olanları ise bir kenara itti. halk umut arıyordu, halk ışık arıyordu. halk aradığı ışığı akp'de görmüştü. zira 1997-2002 süreci boyunca karamsarlığa itilen, ekonomik olarak hırpalanan ve bıktırılan halk ilk fırsatta akp'ye sığınmıştı yahut sığındırılmak zorunda bırakılmıştı. fakat bir sorun vardı, erdoğan siyasi yasaklıydı. seçimlere katılamamıştı. bu nedenle başbakanlığa geçememişti. erdoğan'ın yasağının kalkması için anayasanın değişmesi gerekiyordu.

    123* akp seçimlerden zaferle ayrılıp tek başına iktidar olduğunda herkes merakla akp'ye odaklanmıştı. akp'yi kuranlar daha birkaç yıl önce irticacı ve şeriatçı olarak görülüyordu. partililer ab'ye karşı, abd'ye düşmandı. batı ile zıtlaşıyordu. üstelik şeriatı savunan bir çok ismi barındırıyordu. bir çoğu atatürk'e dil uzatabiliyordu. fakat tüm bu algılara rağmen akp'liler artık öyle olmadıklarını, değiştiklerini ve demokrasiye uyum sağladıklarını ifade ediyordu. herkes akp'nin nasıl bir iktidar olacağını merakla bekliyordu. erbakan 1994 yılında önemli yenilikler yaparak seçimlere hazırlanmış ve iktidar olmuştu. fakat iktidara gelince bildiğini okumuş, başına gelmeyen kalmamıştı. akp yeni bir partiydi ve çok daha önemli yeniliklerle iktidara gelmişti. üstelik erbakan'ın aksine tek başına iktidar olmuş ve muazzam bir vekil sayısı ile meclise yerleşmişti. akp önemli bir yol ayrımındaydı. erdoğan ne yapacaktı? yeni erbakan mı olacaktı? yoksa kendisine biçilen kostüme girecek miydi?

    124* seçim sonuçları dış basında dikkatle takip ediliyordu. the washington post "abd'nin müslüman dünyasına demokratik örnek olarak gösterdiği partinin seçimi kazandığını" söylüyordu. fınancıal tımes, " erdoğan erbakan'ın hatalarına düşmeyecek" derken avusturya ve belçika, "zafer ılımlı islamcıların" dedi. özetle batı erdoğan'dan umutluydu. erdoğan erbakan gibi olmayacaktı. fakat batı herşeyden öte, bunu görmek istiyordu. türkiye tamamen ekonomik krize ve sorunlara yönelmişti. öncelik huzur ve istikrardı. tam da o günlerde 5 kasım 2002'de newyork times'da yayınlanan bir makale şöyle diyordu: "türkiye ve ortadoğu'da demokrasi için akp'ye bir şans verilmesi gerekiyor." batı ortadoğu liderliği için erdoğan'a biçtiği kostümü uzatıyordu. ilk dayatma, kıbrıs meselesiydi. akp ne yapacaktı, boyun mu eğecekti, yoksa baş mı kaldıracaktı? türkiye tarihi bir dönemeçe girmişti.

    125* 8 mart 1995... refah partisinin genç milletvekili abdullah gül mecliste konuşuyordu. konu avrupa birliği üyeliğiydi. refah partisi ab'ye karşıydı ve abdullah gül meclis mikrofonuna "ab bir hristiyan katolik birliğidir, türkiye'yi ab'ye almayacaklar" diyo ve ekliyordu "ne pahasına olursa olsun, türkiye, avrupa birliğine girecek, türkiye, gümrük birliğine girecek anlayışı yanlıştır. siz, eğer, bu zihniyette olursanız, işte, o zaman, prof. erol manisalı'nın dediği gibi "sizi, o zenginler köşkünün -maalesef, üzülerek, söylüyorum kendi ülkem adına- bahçesindeki bir kulübeye, böyle koyarlar işte. kaynak . refah partisi çatısı altındayken avrupa birliğine şiddetle karşı çıkan başka bir isim ise tayyip erdoğan'dı. o da 1990 yılında "ab bir hristiyan katolik birliğidir, biz bu kazanın içine girmeyeceğiz." diyordu. 16 kasım 2002... erdoğan siyasi yasaklı olduğundan başbakanlığa abdullah gül geçiyor ve başbakan olarak yaptığı ilk açıklamada "kıbrıs ve ab öncelikli konular" diyordu ve ekliyordu, "dört koldan 'ab için tarih alalım' diye çalışıyoruz" hakikaten değişmişlerdi, hem de öyle böyle değil, 180 derece birden değişim vardı.

    126* seçimin ertesi günü yunanistan lideri simitis, erdoğan'ı ülkesine davet etti. yunan medyası "ilk defa atilla olmayan bir türk lider oldu" manşetleri atıyordu. bu manşet aslında herşeyi özetliyordu. hergün yeni açıklamalar geldi. önce ab uyum komisyonu akp ile çalışmaya hazır olduklarını açıkladı. ab dönem başkanı rasmussen "türkiye ab'ye girmeli" açıklaması yaptı. abd büyükelçisi erdoğan'ı ziyaret etti. simitis ve italyan lider berlusconi "türkiye mutlaka ab'ye girmeli, biz bu konuda türkiye'nin avukatlarıyız" açıklamasını yaptı. genişlemeden sorumlu ab üyesi verhuogen "türkiye mutlaka ab'ye alınmalı” diyordu. portekiz lideri barosso akp'ye tam destek sözü veriyordu. başbakan gül'dü ama herkes erdoğan'la temas kuruyordu. standart & poors türkiye'nin negatif olan notunu durağana çevirdi. bu sırada uluslararası insan hakları örgütü freedom house "türkiye en çok özgürleşen ülke" raporunu sundu. birkaç yıl önce erdoğan'ın lideri erbakan'ı boğan aktörler, şimdi erdoğan'ı göklere çıkarıyordu. israil devlet başkanı, bir çok filistinli çocuğun katili ariel şaron abdullah gül'ü israil'e davet ediyordu. anti-siyonist erbakan'ın öğrencileri baş düşman yahudi lideri ile el sıkışmaktan dahi çekinmiyordu.

    127* seçimden bir hafta sonra bm genel sekreteri kofi annan kıbrıs planını sundu. ilk taviz gündeme girdi. annan özetle kıbrıs'ta türk ve rum devletlerinden oluşan federe bir devlet kurulmasını önermişti. bu plan doğrultusunda türk devletinin topraklarının çeyreği rum topraklarına katılıyor, adadaki önemli bir çok önemli üs ve kaynaklar rum tarafında kalacak şekilde sınırlar çiziliyordu. kıbrıs'ın kuzey doğusundaki burun dahi rumlara geçiyordu. sınırlar öyleydi ki, bir türk şehrinden öteki türk şehrine gidebilmek için rum sınırlarına girmek zorunda kalınıyordu. plan açıkça türk kesiminin aleyhineydi. üstelik kurulacak federe kıbrıs devleti kısa süre içerisinde avrupa birliği'ne alınacaktı. yani, adada yaşanacak herhangi bir problem karşısında türkiye adaya müdahale edemeyecekti. şayet türkiye bir ab üyesi olan kıbrıs'a müdahale ederse, almanya'ya, fransa'ya müdahale etmiş gibi sayılacaktı. plan sunulduktan kısa süre sonra erdoğan "olumlu buldum" açıklaması yaptı. bu açıklama batı'da muazzam bir etki yarattı. fakat bir problem vardı, erdoğan "kıbrıs için belçika modeli düşünüyoruz" diyordu. oysa belçika modeli "ayrılma yolu ile federal sistemdi" kıbrıs'ta ayrılma değil birleşme vardı. abdullah gül kısa süre sonra "isviçre modelinden" bahsetti. iktidar neyin ne olduğunu bilmeden, planı detaylıca incelemeden "olumlu bulduğunu" açıklamıştı. buna karşın denktaş "plan memnun etmedi" açıklamasını yapıyor, cumhurbaşkanı sezer plan ikiyüzlü diyordu. fakat ab ortak dış politika ve savunma yüksek temsilcisi javier solana, çok net açıklamıştı: ab üyeliği için kıbrıs sorunun çözülmesi şart!

    128* batı kıbrıs sürecini oldu bittiye getirmeye çalışarak kıbrıs tavizini koparmaya çalıştı. kofi annan liderlere, acele edin mektubu yazdı. akp taviz konusunda hazırdı, iktidar plana olumlu bakıyordu. fakat denktaş ısrarla plana karşı çıkıyordu ve sezer de denktaş'a destek oluyordu. asker plandan razı değildi. mgk toplantısında önemli olanın denktaş'ın kararı olduğunun altı çiziliyordu. tam da bu sırada bm yetkilileri "denktaş imzaya hazır" açıklaması yaptı. denktaş jet hızıyla karşılık verdi: dayatmayla imza atılamaz!

    129* yıl sonuna doğru kophenagh'da zirve yapılacak ve türkiye'ye ab üyeliği için tarih verilecekti. ikinci taviz ısıtılıyordu. yunan ve italyan başbakanları ısrarla türkiye'ye tarih verin açıklaması yaparken, abd de “türkiye'ye mutlaka tarih verilmeli. “ görüşündeydi. abd bir mesaj da türkiye'ye veriyordu: kıbrıs sorunu çözülmeli. türkiye kıbrıs sorununda taviz verdikçe ab konusunda destek buluyordu. nihayet batı istediği türden bir müttefiki kazanmıştı. akp asla refahlaşmıyordu. abd'den yeni bir açıklama daha geldi... ab ve kıbrıs tavizlerinin yanına yeni bir talep eklendi: ırak... abd ırak'a girmeye hazırlanıyor ve türkiye'den yardım istiyordu. dışişleri bakanı yakış: gerekirse üsleri açarız açıklamasını yaptı. batı ne isterse istesin, akp "he" diyordu. asla karşı çıkmıyordu. siyasal islam sonunda tıkır tıkır işliyordu.

    130* tavizler karşılığını buluyordu: siirtte yapılan seçimler iptal edildi. seçimler 9 mart'ta tekrar yapılacaktı. siirt seçimleri erdoğan'ın vekilliği için bir şanstı. fakat anayasa hala değişmemişti. en sonunda akp anayasa değişikliği için önerisini sundu. fakat bir sorun daha vardı. chp'nin desteği olmadan anayasa değişikliği için yeterli sayıya ulaşılamıyordu. chp tam destek verdi. böylece erdoğan'a başbakanlık yolunu chp açtı. fakat bir sorun daha çıktı. bu kez de sezer yasayı veto etti. yasa meclise geri döndü. chp bir kez daha destek verdi. söz konusu erdoğan olunca her türlü kapı açılıyordu. ve yasa ikinci kez kabul edildi. böylece erdoğan’a siirt seçimlerinde adaylık yolu açılmış oldu. artık sadece 9 mart'ın gelmesi gerekiyordu.

    131* batının akp'den bir başka talebi ise leyla zana ve arkadaşlarının serbest bırakılmasına ilişkindi. abdullah gül dış ziyaretlerinde leyla zana ve meslektaşları için kısa vadede değişiklik yapılabileceği sözü veriyordu. haftalar sonra, 23 ocak 2003'te gül sözünü tutacak ve dep'li vekillere yargı yolunu yeniden açacaktı. akp söz dinliyordu. söz veriyordu ve söz tutuyordu. bu parti başkaydı.

    132* bu sırada iç politikada ilginç bir olay yaşandı. akp türban'a af hazırlığı için çalışma başlattı. tam da bu esnada yargıtay "türban laikliğe başkaldırının simgesidir" diye sert bir karşılık verdi. fakat bu sert cevap karşısında akp iktidarından herhangi bir ses yükselmedi. akp iç politikada askerle ve bürokrasiyle de inatlaşmıyordu. tepki çekmek ve zıtlaşmak akp'nin istediği son şeydi.

    133* 5 aralık 2002'de fransız lider chirac türkiye'nin 2004'te kadar kophenagh kriterlerini tamamladığı taktirde 2005 yılında görüşmelere başlanabileceğini açıkladı. bu açıklamanın ardından bir çok avrupa ülkesi "türkiye'ye tarih verilmeli" yönünde açıklama yaptı. 12 aralıkta rum yönetiminin ab'ye alınması gündemdeydi. rauf denktaş "rum yönetimi ab'ye alınırsa süreç imkansızlaşır" açıklaması yaptı. denktaş sürekli sorun çıkarıyordu. 12 aralık'ta türkiye'nin durumu da belli olacaktı. erdoğan son bir kez daha şansını denedi. abd'ye gitti ve bush'la görüştü. ırak konusunda bir çok destek sözü verdi. 12 aralık'ta toplanan zirve türkiye'ye 2004 yılı için randevu verdi. sonuç hayal kırıklığıydı. batı sözünü tutmmıştı. buna rağmen batının sadık müttefiki erdoğan "kararlı adımlarla ab üyeliği için devam edeceğiz." diyordu ve ekliyordu: "önümüzde kıbrıs var."

    134* kıbrıs meselesi hala muallaktı. denktaş son olarak kesin bir dille annan planını reddetti. sezer yaptığı açıklama ile denktaş'a destek verdi. abd, "kophenagh zirvesi öncesinde kıbrıs sorunu akp için büyük bir fırsat" diyordu. fransız haber ajansı "akp kıbrıs konusunda köşeye sıkıştı" haberini yaptı. ab ortak dış ve güvenlik politikası yüksek temsilcisi solana, akp hükümeti'nin denktaş'a, annan planını kabul etmesi için baskı yapmasını beklediğini kaydetti. denktaş'a orantısız baskı yapılıyordu. bu baskılar karşısında 30 aralık günü açıklama yapan denktaş zaman istedi. erdoğan ise netti: "kıbrıs’ta asla ver - kurtul politikasından yana değiliz ama bu saatten sonra 40 yıllık politika ile de bir yere varılamayacağını söylüyoruz."

    135* ab zirvesi bittikten sonra gündem hızla değişti. bu kez ırak savaşı gündeme yerleşti. abd "bm kararı olmaksızın ırak'ı vururuz" diyordu. bir çok arap ülkesi ise savaşın gerçekleşmemesi için ortak hareket etme çabasına girişti. savaş karşıtı arapların başına savaş yanlışı bir müslüman lider gerekiyordu. tam da bu esnada abdullah gül 27 aralık'ta ortadoğu gezisine çıktı ve barış için arap liderlerle görüştü. daha sonra esad'la görüşen gül, "savaşsız çözüm arıyoruz" açıklaması yaptı. yıl başında bir çok islam ülkesiyle bir araya gelen gül liderleri barış için istanbul'a davet etti. batı medyası "gül ortadoğu'da barış için çabalıyor" manşetleri atıyordu.

    136* bu esnada gözden kaçan ama başkaca önemli bir taviz verilmişti. cemaat vakıflarının taşınmaz mal edinmeleri, bunlar üzerinde tasarrufta bulunmaları ve tasarrufları altında bulunan taşınmaz malların bu vakıflar adına tescil edilmesi hakkında yönetmelik yürürlüğe girmiş onlarca rum, ermeni ve ortodoks kiliseleri bir çok taşınmazın tapusunu kazanmıştı. bir taviz de rum ve ermeni kiliselerine verilmişti. üstelik tavizi veren islami bir partiydi. aynı zamanda bir çok ab uyum yasası meclisten geçmiş ve zinanın suç olmaktan çıkarılması, domuz etinin kasap hayvanları arasına alınması gibi "islami partilerin asla kabul etmeyeceği" kararlar kolaylıkla alınmıştı. çünkü akp öyle sıradan bir parti değildi, akp farklıydı.

    137* kıbrıs meselesi uzadıkça uzuyor, denktaş bir türlü çözüme yanaşmıyordu. bardak taşmak üzereydi. denktaş 24 ocak'ta "rumların inadı yüzünden bir yere varamadık" diye açıklama yapınca, erdoğan "acele uzlaşma istiyoruz, barış istiyoruz." şeklinde cevap verdi. bunun üzerinde denktaş patladı, "türkiye milli davadaki prensiplerden vazgeçtiyse, 'planı bu şekilde kabul ederim' diyorsa, o zaman olduğu gibi kabul edecek birisini bulur, imzayı atar, bu iş biter" şeklinde veryansın etti. denktaş erdoğan'ın kendisi yerine batının yanında yer almasına inanamıyordu. üstelik kıbrıs milli bir davaydı. erdoğan'ın hocası erbakan 1974 yılında kıbrıslı türkler için ecevit'le birlikte barış harekatını başlatmıştı. yine batı kıbrıs için türkiye'ye dayatma yaptığında erbakan mecliste yaptığı konuşmada "banane amerikadan, federe devlet konuşmalarına son vereceğiz demişti. aradan yıllar geçmiş, başka bir islami parti iktidara gelmişti. herkes erdoğan'ın yapacağı açıklamayı bekliyor, denktaş'ı savunup savunmayacağını merak ediyordu. beklenen açıklama iki gün sonra geldi. erdoğan denktaş'a sert bir yanıt verdi, denktaş'ın medyaya konuşmasını yasakladı. erdoğan 40 yıllık milli dava olan kıbrıs davasında kıbrıs'tan değil, batı'dan yanaydı. çünkü akp sıradan bir parti değildi. akp farklıydı.

    138* 30 ocak 2003'te financial times önemli bir haber yaptı: türkiye savaşı kabullendi...
    oysa o tarihlerde türkiye barış görüşmelerine devam ediyordu. 23 ocak'ta istanbul'da gül liderliğinde toplanan islam ülkeleri liderleri barış için çalışmıştı. akabinde erdoğan "barış için saddam'la görüşürüm" demişti. türkiye ortadoğu sahasına iyice girmişti. bölgede "türkiye barış için çaba harcıyor" haberleri manşetlerden düşmüyor türkiye bu çabası nedeniyle abd'nin düşmanı iran'dan büyük övgü alıyordu. fakat türkiye barış için oradan oraya koşuşturup dururken batıda türkiye'nin de savaşa onay verdiği yazılıp çiziliyordu.

    139* bir kaç gün sonra bu haberin boş olmadığı anlaşıldı, günlerdir barış çalışması yapan abdullah gül "artık stratejik ortağımız abd ile beraber hareket etmemiz gerektiğine inanıyoruz" dedi ve ekledi: türk askerinin sayısı abd askerinin sayısından çok olacak!!! türkiye kuzey ırak'a girme kararını almıştı. üstelik nato'dan koruma füze kalkanı için talepte dahi bulunmuştu. türkiye ilk bölgesel liderlik sınavını başarı ile vermişti. batı "islam ülkelerindeki barış arayışını" ustaca fark etmişti. fakat bu arayışın sönmesi gerekiyordu. yoksa abd'nin müdahalesi büyük tepkiye sebep olacaktı. üstelik bush bu savaş için "haçlı seferi" açıklaması yapmıştı. şayet abd saldırırsa müslüman ülkeler islam adına karşılık verebilirdi. bunun olmaması gerekiyordu. bu noktada türkiye devreye girdi. mevcut barış arayışının liderliğine geçerek bu arayışı manipüle etti ve sonunda islam ülkelerinin barış arayışını söndürdü. "ırak barışı için savaş" ihtimalleri sıfıra inince türkiye gerçek safını belli etti. işte fuller'in 1990 resmini çizdiği batının ortadoğudaki menfaatlerini savunan islam modeli böyle bir şeydi.

    140* türkiye'nin desteği olursa 80 bin amerikan askeri diyarbakır'da toplanacaktı. bunun karşılığında abd "6 milyar dolar hibe ve 20 milyar dolar kredi ayrıca bir çok askeri teçhizat ve helikopter" sözü vemişti. sistem hiç değişmemişti, 1950 yılında kore savaşı için destek isteyen abd yine kredi ve hibe ile askeri yardım sözü vermişti. fakat menderes avucunu yalamıştı. türkiye yalnızca yedek parçasız traktör almış, bir iki yıl boyunda halk bu traktörleri kullanmış sonra da bozulan traktörler yedek parçasız olduğundan hurdaya verilmişti.

    141* amerikan askerinin türkiye üzerinden ırak'a girmesi için bir tezkere hazırlandı ve meclise geldi. eğer tezkere geçerse bir batı talebi daha kabul edilmiş olacaktı. fakat bu talep şimdiye kadar yapılan taleplerin en ağırıydı. zira türkiye bir islam ülkesiydi ve abd bir islam ülkesi olan ırak'a yine bir islam ülkesi olan türkiye aracılığıyla saldıracaktı. üstelik türkiye bu saldırıda abd'nin safında yer tutacaktı. bu dünya tarihinde bir ilkti. ilk defa bir islam ülkesi bir haçlı seferine katılarak başka bir islam ülkesine saldıracaktı. bunu sağlayan parti sol zihniyetli bir parti değil. aksine islami bir partiydi. erbakan olayları dehşetle izliyor, akp'ye oy verenlerin cehenneme gideceğini söylüyordu.

    142* bir çok dini cemaat ve islam alimi bu savaşı tartışıyordu. türkiye'nin abd'ye olan desteğinin caiz olup olmayacağı konuşuldu. 80 senelik dinsiz chp bile bu harekata karşı çıkarken, nasıl oluyor da islami bir parti buna destek olabilirdi tahlilleri yapılıyordu, fakat kimse de açıktan itiraz edemiyordu. zira erdoğan namazında niyazında dindar bir liderdi. türbanı destekliyor, dini kadroların devlet kademesinde yer edinmesi için çabalıyordu. imam hatip liseleri ile kuran kurslarına sonuna kadar destek çıkıyordu. her hafta cumaya gidiyordu. batı sistemi çok güzel kurmuştu. erbakan'ın "abd menfaatlerine aykırı" yönlerini budamış ve zararsız islami tutumları serbest bırakmıştı. batı buna mecburdu çünkü müslüman kitleleri kandırması için bunlara ihtiyacı vardı. aslında fuller 1990 yılında bu durumu da açıklamıştı: "eğer laik bir devlet yıkılarak yerine iran türü bir rejim kurulmak isteniyorsa, bu demokratik yapıya düşman bir tutum; ama insanlar islam din ve kültürünün daha çok gözetilmesini [türban, namaz] islam eğitiminin yaygınlaşmasını [imam hatip, kuran kursu, cemaatler] istiyorlarsa, bu otomatik bir tehdit olarak kabul edilmemelidir… " işte akp islam din ve kültürünün daha çok gözetilmesini sağlıyor, islam eğitimini yaygınlaştırıyordu. böylece batı bunu otomatik bir tehdit olarak algılamıyordu. insanlar imam hatip liselerine gidebilirler, türban takabilirler, namaz kılabilirlerdi. böylece bu özgürlükleri verdiği için parti sevilir sayılırdı. nasılsa iktidar batı ile dosttu ve türban, imam hatip, kuran kursu gibi konunlar batının ali menfaatlerine halel getirmiyordu.

    143* türkiye'deki islami cenah ırak savaşı için yeterince tatmin değildi. bu yüzden gül bir ulusa sesleniş konuşması yaptı. özetle "savaş istemiyoruz ama saddam zalimlik yapıyor. oradaki müslüman kardeşlerimizin iyiliği için savaşmalıyız." diyordu. yıllar sonra da tayyip erdoğan "savaş istemiyoruz ama esad zalimlik yapıyor. oradaki müslüman kardeşlerimizin iyiliği için savaşmalıyız." diyecekti. batı kuralları asla değiştirmiyor, batının metodlar hep aynı kalıyordu. türkiye önce altı üssü abd'ye sundu. abd bu üslerden kaldıracağı uçaklarla ırak'ı işgal edecekti. fakat beklenmeyen bir şey oldu. fransa ve belçika natonun türkiye için konuşlandıracağı füze kalkan sistemine karşı çıktı. şayet harekat böyle başlarsa türkiye savunmasız kalacaktı. batı bir kez daha ikiyüzlü hareket ediyordu. gül "nato üzerine düşeni yapsın" açıklamasını yaptı. akp hayal kırıklığına uğramıştı. erdoğan ise önce bm kararı sonra tezkere şartı koştu. bu sırada babacan abd'ye giderek kredi ve hibe için çalışmalara başladı. fakat abd fiyatı oldukça aşağıya çekmişti. batı herzaman ki gibi sözünde durmayan batıydı.

    144* batı türkiye'yi acele etmesi için uyarırken türkiye de inceden diretti. erdoğan "önce türkiye'nin talepleri" dedi. sorun paraydı. iki ülke anlaşamamıştı. fakat abd geri adım atmadı. tezkere meclise geldi. akp ikna grubu kurdu ve mecliste çalışma yaptı. ortam hazırdı. türkiye desteği sonuna kadar vermişti. abd'den gelecek paralar bekleniyordu. 1 mart günü geldi çattı. meclis toplandı ve oylama yapıldı. fakat hiç olmayacak şey oldu. tezkere reddedildi. abd istediğini alamamıştı. herkes şaşkındı. batı hayal kırıklığına uğramıştı. tam da bu esnada öcalan'ın dosyası aihm'de tartışılmaya başlandı. batı kozlarını ortaya döküyordu. erdoğan gül ve özkök üçlü zirve yaptı. abd dışişleri bakanı colin powell kuzey ırak'ta türk askeri istemiyoruz açıklamasını yaptı. abd plan değiştirmişti. türkler yerine kürt kartı devreye giriyordu..

    145* erdoğan bu gelişme üzerine derhal "birleşik kıbrıs benim hayalim" açıklaması yaptı. ırak konusunda yardımcı olamadım ama kıbrıs konusunda olacağım diyordu. ayrıca ikinci tezkere için çalışmalar başladı. hata telafi edilmeliydi. bu arada dokuz mart gelip çatmıştı. siirt'te seçim yapıldı. erdoğan kazandı ve başbakanlığa oturdu. erdoğan yıllardır hayalini kurduğu konuma yükselmişti.

    146* powell ilerleyen günlerde yeni bir açıklama yaptı. türkiye mali yardım istiyorsa yeni tezkere çıkarması gerekiyor dedi. yeni tezkerede incirlik ve bir kaç üssün yanı sıra hava sahasının açılması talep edildi. fakat bu tezkere türk toprağını amerikan askerine açmıyordu. tezkere meclise geldi ve geçti. kabul edildi. böylece ırak savaşı sırasında binlerce insanı öldüren amerikan hava kuvvetleri, türk topraklarından havalandı ve 4440 sorti yaparak ırak'a bomba olup yağdı. ikinci tezkere çıkmıştı çıkmasına fakat amerikan askeri yalnızca güneyden, kuveytten ırak’a girebilmiş, kuzey cephesi açılamamıştı. amerika büyük bir hayal kırıklığı yaşıyordu. 1. körfez savaşında özal’ın çabalarına rağmen asker müdahaleye engel olmuştu. yıllar sonra abd yine türkiye’den istediğini alamıyordu.

    147* amerikan askeri ırak’ta her geçen gün daha fazla zulme ve drama neden oluyor amerikan askeri ırak'ta onlarca kadına tecavüz ediyor, binlerce sivil hayatını kaybediyordu. bayındırlık ve iskan bakanı olanlara daha fazla tahammül edemedi. 18 nisan’da “ırak’ın çocukları bombalanıyor, bunu içime sindiremiyorum” dedi. fakat hükümetin ırak konusunda tereddüt yaşamaya lüksü yoktu. üstelik 1 mart tezkeresi meclisten geçmemiş ve abd büyük hayal kırıklığına uğramıştı. tayyip erdoğan derhal kendi bakanına cevap veriyor “bakanın açıklamaları çok talihsiz” diyordu.

    148* 21 nisan’da washinton post’ta bir haber yer aldı: ‘‘türkiye abd'ye ihanet etti. kürtler destek verdi. kuzey ıraklı kürtlerin devlet kurmasına karşı çıkılmamalı.’’ akabinde eski amerikan generali jay garner “kerkük bir kürt kentidir” açıklamasını yaptı. kürt kartı devreye yavaşça sokuluyordu. bu sırada abd savunma bakanı rumsfeld “ırak’ta iran tipi yönetime izin vermeyiz.” açıklamasını yaptı. amaç belliydi, iran yeminli düşmandı. ırak asla iranlaşamazdı.

    149* türk-amerikan ilişkilerinin limonileştiği bu günlerde akp hükümetini terletecek bir gelişme yaşandı. asker, yargı mensupları, muhalefet ve cumhurbaşkanı 23 nisan’da yapılacak resepsiyona katılmama kararı aldı. ertesi hafta mgk toplantısında “laiklik uyarısı” yapıldı. mgk bir sonraki toplantısında irtica konusunu ele aldı. tayyip erdoğan karşısında olan biteni 1997’de erbakan’ın başına gelenlerden biliyordu. bu gelişmeler hiç yabancı değildi. batı-türkiye ilişkileri hafiften gerilince iç politikada asker ve bürokrasi laiklik balyozunu masaya vurmuştu. düzenek akıllıca dizayn edilmişti. erdoğan “gerilim yanlısı olmayacağız” dese de tansiyonu düşürmeyi başaramadı. bunu anlayınca “demokrasiyi zaafa uğratmak isteyenler var, bizim partimizde geçmişte bazı siyasi partilerle ilgisi olanlar olabilir fakat biz o elbiseyi (milli görüş gömleğini) dışarıda bıraktık. biz dp’nin devamıyız” açıklamasını yaptı. erdoğan açıkça “biz anti-amerikancı refah yolundan değil amerikancı dp yolundan gidiyoruz.” demişti.
    e39 528İ Arctic Silver & e90 325i Sparkling graphit metallic

  13. #412

    Üyelik
    Apr 2006
    Yaş
    41
    Şehir
    istanbul/çekmeköy
    Mesaj
    7.523
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    5 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    batı medyası akp’yi eleştirmeye başladı. financial times “abd artık türkiye’ye güvenmiyor” manşeti attı. new york times o hafta tayyip erdoğan’a 6 sayfasını ayırdı ve erdoğan’ın türkiye’deki laik yapı için tehlike olabileceğini belirtti. türk-amerikan ilişkilerinin derhal düzelmesi gerekiyordu. yoksa laiklik balyozu akp’nin de başına inecekti. bir kişi, amerika’da bu yönde büyük bir çaba harcamıştı: cüneyt zapsu. zapsu amerikan medyasına “erdoğan artık batı aleyhtarı değil” açıklamaları yapıyordu. zapsu’ya göre erdoğan hapisteyken erbakan tarzı batı aleyhtarı tutumundan vazgeçmişti. bunu zapsu başarmıştı. “hiç de kolay olmadı” diyordu zapsu ve ekliyordu “akp kişilerin dini özgürlüklerine saygı gösteren fakat dini olmayan bir parti” ve bir de örnek veriyordu: “egemen bağış içki içiyor ve karısı da açık. buna rağmen akp’li bir vekil.” bu sıralarda amerikan büyükelçisi pearson kuzey ırak’taki türk karakollarından rahatsızlığını dile getirdi. amerika türkleri kuzey ırak’ta istemiyordu.

    151* nisan sonu gibi simitis “türkiye artık kıbrıs’la ilgilenmeli” açıklamasını yaptı. ab genişleme sorumlusu verheugen ise “türkiye uzun yıllar ab’ye üye olamayabilir.” dedi. talepler yeniden başladı. erdoğan’ın önünde iki yol vardı, ya erbakan gibi laiklik balyozunu kafasına yiyecekti, ya da talepleri karşılayacaktı. yeni tavizler gerekiyordu. erdoğan yine taviz yolunu seçti. hükümet derhal ab hamlesi gerçekleştirdi ve 6. uyum paketi meclise geldi. pakette terörle mücadele kanununu gevşeten, kürtçe yayın yapabilen tvler ve radyolar kurulmasını sağlayan, özelleştirmelerin önünü açan yasa vb yasalar bulunuyordu. cemil çiçek 7. ve 8. uyum paketlerini de 2003 sonuna kadar tamamlarız dedi. fakat özelleştirmeler meselesi problemdi. halk özelleştirmeler adı altında devlet kurumlarının yabancılara satılmasını taviz olarak görüyordu. hükümet derhal “özelleştirmeler kötü bir şey değildir” algısı pompalamaya başladı. unakıtan: “özelleştirmede amaç devleti ekonomik faaliyetten kurtarmak” derken erdoğan “özelleştirmeler taviz değildir” diyordu. gül ise konuyu açıkça ifade etmişti “artık dönülmez yoldayız.” akp batı’nın restini görmüştü ve mesajı almıştı.

    152* türkiye’nin verdiği tavizlerin önü arkası kesilmiyordu. tsk kuzey ırak’ta pasifize edildi. batı medyası açıkça abd tsk’dan rahatsız, haberi yapıyordu. bu gelişmeler ordunun anti-amerikan tavrını kaşıyor üstüne bir de akp’nin bitmek bilmeyen tavizleri ve islamcı politikaları konunca asker gittikçe kaynamaya başlıyordu. mayıs sonunda cumhuriyet gazetesinde önemli bir haber yayınlandı. iddiaya göre “genç subaylar akp’den tedirgindi.” erdoğan derhal “türkiye laik sosyal hukuk devletidir” açıklaması yaptı, laiklik vurgusu olayları yatıştırmadı. özkök “gençler değil tsk tedirgin” şeklinde konuştu. türkiye yeniden ısınıyordu. gül “türkiye'yi ab ile entegre etmeye çalışan bir iktidarın, türkiye'yi geri götürmesinin söz konusu olmadığını” söyledi. akp her defasında eski refah görüşünden koptuğunu beyan ediyor fakat laik odaklar buna ikna olmuyordu. üstelik bu odakların amacı iktidarı ele almaktı. chp akp’ye karşı yeterince sıkı muhalefet yapamıyor, ab-kıbrıs konularında hükümetin arkasında duruyordu. ilginçtir, bu esnada tüsiad başkanı tuncay özilhan abd’yi ziyaret ederek paul wolfowitz’le temasta bulundu. hükümete wolfowitz’in mesajını iletti: “türkiye abd’ye ortadoğudaki bazı gelişmelerde destek vermeli, artık top türkiyede…” herşey ne kadar açıktı…

    153* gül artık iyice ortadoğu siyasetine el atmaya başlamıştı. islam konferansı örgütü toplantısında konuşan gül “islam ülkelerine değişim çağrısı yaptı.” gül islam ülkelerine hoşgörülü, ılımlı, şefkatli ve uyumlu olmalarını tavsiye etti. islam dünyası çağdaşlaşmalıydı. böyle olursa sorunlar çözülürdü. esasında gül islam ülkelerine kendileri gibi olmalarını rica ediyordu. böylece fuller’in seneler önce tasarladığı batının pazarı haline gelmiş ortadoğu hayali gerçekleşirdi. büyük orta doğu projesi kapsamında türkiye ortadoğu toplumlarına model olacaktı. gül bu vizyonu gittikçe belirginleştiriyordu. gül toplantı dönüşünde ısrarla ifade ediyordu: 6. uyum paketi mutlaka geçecek.

    154* türkiye’nin ab ve ortadoğu hamlesi işe yaramıştı. genelkurmay 2. başkanı büyükanıt: ordu ab’ye karşıtı değil açıklaması yaptı. esasında o dönemlerde tsk içinde darbe planları yapan generaller olmuştu. askerin çıkışlarının sebebi buydu. fakat türkiye’nin ab konusundaki tavizkar politikaları dış destek sağlıyordu. batı türkiye’ye destek olduğu müddetçe darbe yapmak imkansızdı. bu önceki darbe ve muhtıralardan bilinen şeydi. çünkü şimdiye kadar yaşanan her darbe ve muhtırada “nato ve ab’ye bağlıyız” mesajları içeriyordu. akp bunu iyi bildiğinden askerin taşkınlıkları karşısında batıya yaslanıyor, batıya yaslandıkça da iç politikada liberal yazarların büyük desteğini arkasına alıyordu. şuan akp’ye muhalif takılan bir çok liberal yazar (hasan cemal, can dündar, ahmet altan, mehmet altan vs) o dönem akp’yi sonuna kadar destekledi. bu yazarlar normalde erbakan’a ve islamcı politikalara karşıydılar ama akp farklıydı…

    155*akp’nin ab manevraları işe yarıyor, tsk’nın gazını hilmi özkök paşa alıyordu. fakat anti-amerikan cenah akp ile olan savaşını sürdürmekte ısrarcıydı, yargıtay akp için kapatma davası açma hazırlığındaydı. financial times’ın 6 haziran 2003 tarihli haberi o günlerde durumu açıkça ortaya döküyordu. haberde askerin akp’den rahatsızlığı belirtiliyor fakat akp’nin ab konusundaki tutumu sayesinde ayakta kalabildiği açıklanıyordu. haber çok önemli bir cümle ile bitiyordu: eğer hükümet, bu kısıtlı reformlarda bile duraklayacak olursa ankara'nın ab üyeliği girişimi baştan ölmüş olacak… bunca taviz batıda “kısıtlı reform” olarak algılanıyordu. batının taviz listesi çoook uzundu.

    156* türkiye’nin tutumunu gören batı derhal işe koyuldu. önce dünya bankası türkiye’ye büyük bir ev ödevi sundu. kamu ihale yasası, sosyal güvenlik reformu ve kamu bankalarının özelleşmesi konusunda önemli yasa değişiklikleri isteniyordu. bu ödevler sayesinde büyük batılı şirketler sağlık, enerji ve finans sektöründe türk piyasasına girebilecek ve milyonlarca dolar kazanabilecekti. çiçek “hükümet düzenlemelerde kararlı” mesajını verdiğinde takvimler 2 haziran’ı gösteriyordu. bakan babacan “reformlar en kısa sürede tamamlanacak” açıklamasını yaptı. erdoğan “ab için acele etmeliyiz” diyordu. kısa zaman sonra petkim yarı fiyatına özelleşti. akabinde seka, taksan tarım, tzdk, tekel çankırı kaya tuzası, sümerbank özelleşti. kuşadası limanı satıldı. ormanların satışını öngören yasa kabul edildi. tccdd izmir limanı satıldı. trabzon dikili limanı satıldı. ülkenin kaynakları birer birer satılıyor, yabancı sermaye türiye’ye giriş yapıyordu. abd ekonomi bakanı larson tam da bu günlerde “reform sürecini hızlandırın” açıklaması yaptı. abd “yabancı sermaye” için özel kanun istiyordu. 6 haziranda ilgili yasa çıktı ve yabancı sermayeyi yerli sermayeyle bir tutan düzenleme hayata geçti. yabancı sermaye yurda giriş yaptıkça piyasada sıcak para oranı yükseliyor, enflasyon düşüyor ve ekonomi rahatlıyordu. ekonomi rahatlayınca halk akp’ye daha da destek oluyordu. üstelik sağlık reformu kapsamında hastanelerde kuyruklar bitmiş, hastaların rehin alınma uygulaması sona ermişti. tüm bu gelişmeler sonucunda avrupa parlamentosu türkiye raporunu onayladı. türkiye’ye ab yolu tekrardan açılıyordu. tavizler işe yaramıştı. erdoğan 24 haziran’da “abd ile ilişkiler sağlam” açıklaması yaptı. fakat bir sorun vardı, ab uyum yasası sezer’e takılıyordu. sezer yasayı 2. kez reddetmişti.

    157* tavizin önü arkası kesilmiyordu. hükümet bu kez “pişmanlık içi uyum yasası”nı gündeme getirdi. yasa uygulamaya girdiğinde onlarca pkk’lı serbest kalacaktı. pkk’lılar serbest kalmalıydı çünkü kuzey ırak’ta kürt kartını oynayan abd’ye militan gerekliydi. erdoğan “avrupa standartlarını yakalıyoruz” diyordu. tam da o günlerde israil gazze’de ateşkes ilan etti. çünkü gazze abluka altındaydı. fakat türkiye’den israil’e herhangi bir ses yükselmiyordu. yükselemiyordu. bırakın ses yükseltmeyi, türkiye konuya bile değinme ihtiyacı gütmüyordu. iktidarın yaşaması için susmak gerektiğinde akp susuyor, yasa yapmak gerektiğinde yasa yapıyordu.

    158* özelleştirme konusu bir türlü bitmiyordu. halk kabullenmekte zorlandığı için hükümet inanılmaz bir karar alarak doğalgazda %7 indirim yaptı. yapılan indirimin sebebi olarak petkimin özelleştirilmesi gösterildi. halka özelleştirmenin iyi olduğunu anlatmak için herşey yapılıyordu. hükümet bir karar daha aldı ve milli eğitim bakanlığına ait okulların da satılabileceğini açıkladı. ne var ne yok sat felsefesi hayata geçiyordu.

    159* 4 temmuz 2003 tarihinde ortalığı yerinden oynatan bir hadise vuku buldu. türkiye’nin kuzey ırakta, süleymaniye’de bulunan karakoluna amerikan askerlerince baskın yapılmış, türk askerinin başına çuval geçirilmiş, 24 kişi esir alınmıştı. askerler iki gün sonra serbest bırakılmıştı. yaşanan olay karşısında iktidarın abd’ye nota vermesini isteyen baykal’a erdoğan cevap vermiş “müzik notasımı bu, ne veriyorsun” demişti. herkes yaşananları akp-abd gerginliğine bağlamıştı. oysa durum başkaydı. abd, tsk’ya göz dağı veriyordu. abd zaten daha önce de kuzey ırakta bulunan türk karakollarından rahatsızdı. operasyonlar da bu karakollara yapılmıştı. 1990 yılında körfez savaşına katılma kararı önüne set kuran tsk 1993 yılında cezalandırılmıştı. muavenet gemisi kaptan köşkünden vurulmuştu. bu kez de askerin başına çuval geçirilmiş ve türk askerinin itibarı beş paralık olmuştu. bu durum karşısında hükümet sert bir tutum takınamadı. herkes gül’ün abd’ye yapacağı ziyareti iptal edeceğini sanıyordu. fakat gül ziyareti iptal etmedi. akp olanları görmezden geldikçe abd daha da ileri gidiyordu. amerikan meclisi ermenilere soykırım yapıldığına dair tasarıyı senatoya sunmuştu. rumsfeld erdoğan’a mektup yazdı ve “stratejik ortalıklığımız devam ediyor” dedi. bu tarihlerde 6. uyum paketi yürürlüğe girdi. sırada 7. uyum paketi bulunuyordu.

    160* temmuz sonuna gelindiğinde abd yeni bir taleple akp’nin karşısına çıktı: amerika kuzey suriye sınırına tampon bölge kurmak için asker istiyordu. gül “çıkarlarımız neyi gerektiriyorsa onu yaparız” dedi. s&p türkiye’nin notunu bir kez daha yükseltti. 7. paket meclise geldi. bu paket çok önemliydi. çünkü ordunun etkisini kıran bir takım düzenlemeler içeriyordu. tsk’nın içerisinde bulunan ve anti-amerikan tutuma sahip kontrolü güç bir çevre vardı. bu çevrenin etkisi azalmalıydı. 7. paket bu etkiyi azaltıcı içeriğe sahipti. ve 7. paket de meclisten geçti. amerika ve ab türkiye’yi tebrik etti. batı basını akp’yi ayakta alkışlıyordu. tavizler bitmiyordu. 2003 yılı tavizler yılıydı. akp fuller’in biçtiği kostüme çok çabuk alışmıştı. türkiye hem ortadoğuda amerikan menfaatlerini gözetiyor hem de türkiye amerikan şirketlerinin pazarı haline geliyordu. ama henüz kürt meselesi ve tsk’daki anti-amerikan tutum ele alınmamıştı. buna rağmen akp çok başarılıydı. bunu george soros söylüyordu. gezi olayları sırasında hükümet olayların arkasında faiz lobisinin olduğunu açıklamıştı. hükümete göre faiz lobisi türkiye’yi karıştırmak için otpor’u kiralamıştı. otpor daha önce başka ülkeleri de karıştırmıştı. zaten otpor’un arkasında soros vardı. melih gökçek ekranlarda soros’un ne kadar tehlikeli olduğunu anlatıyordu. işte o soros yıllar önce , ''bence ak parti demokrasiye inanıyor. önceki hükümetlerden daha dürüst, yolsuzluk daha az ve desteği hak ettiğine inanıyorum” demişti. 2004’ün ilk günlerinde ise uluslararası yahudi kongresi erdoğan’a “üstün cesaret ödülü” vermişti. zira bu yapılanlar cesaret gerektirirdi. yıllar önce islamcı erbakan hareketini kundaklayanlar onun öğrencisinin islamcı hareketine cesaret ödülü veriyordu. 29 ekim 2004’te, türkiye’nin kuruluş gününde tayyip erdoğan ve abdullah gül, italya’ya gidip ab anayasasını imzaladı. imza töreninin yapıldığı salonda türk ve islam düşmanı olan papa 6. innocent’in heykeli duruyordu. simgeler oldukça manidardı. yıllar sonra 2011’de müslüman libya’ya yapılan nato harekatına erdoğan önce karşı çıkmış “natonun ne işi var libyada yahu” demişti. ardından batının talepleri karşısında türkiye nato donanmasına izmir limanını açmıştı. izmir limanından kalkan nato donanmasında türki gemiler de vardı, libyayı bombalayan bu donanmanın amiral gemisinin ismi “andre dorria’ydı”. dorria, preveze deniz savaşında osmanlı devletiyle savaşan haçlı ittifakının amiraliydi. batı simgeleri özenle seçiyordu. akp ise karşı çıkmıyordu. siyasal islam bu kez tutmuştu.

    161*akp’nin 1. yılı başarı ile tamamlanınca batının akp’ye olan güveni arttı. böylece ortadoğu politikasındaki vizyon geliştirilmeye başlandı. erdoğan 2 yılda 16 farklı yerde “bop eşbaşkanı” olduğunu açıkladı. bop yıllar sonra 2011 senesinde patlak veren arap baharıyla canlanacaktı. türkiye o yıllarda yaşanan sokak olayların tam destek vermişti. olaylar sonucunda bir çok lider devrilmiş yerine islami partiler geçmişti. fakat sonradan anlaşıldı ki olayları tertipleyenler batı ajanlarıydı. mısır’da ve cezayirde iktidara gelen islami partiler de indirildi. libya 3 yıl boyunca karışık vaziyette kaldı. suriye’de iç savaş çıktı. fırsattan istifade eden israil gazze’ye saldırdı. bu saldırı karşısında hiç bir müslüman devlet fiilen karşı koyamadı. öyle ya, hepsi karışıktı. kimse birbiriyle doğru düzgün ilişkiler geliştirememişti. bu olaylar esnasında erdoğan “gazze’ye gideceğim” açıklaması yaptı. ısrarlıydı. fakat abd dışişleri başkanı kerry “şuan bu mümkün görünmüyor” şeklinde cevap verdi. ortalık yerinden oynadı. akp bu söze gıcık olmuştu. türkiye’nin ve dünyanın lideri istediği yere istediği zaman giderdi. fakat zamanla kerry haklı çıktı. aradan3 yıl geçmesine rağmen erdoğan gazze’ye gidemedi. akp 2005 yılında hala kürt sorunu ve askerle ilgili adımlar atamıyordu. yıllar sonra, 2007’de askere karşı başlatılan operasyonlarda onlarca rütbeli asker darbecilikten göz altına alındı, 2009’da başlayan kürt açılımı ile de kürt sorununda tavizler koparılmaya başlandı.

    162* batının akp ile türkiye’de yaptığı en önemli şey, kurduğu ekonomik düzendi. batı bu düzeni hemen her ülkede kurmayı denemişti.
    roman abramoviç… hepiniz tanırsınız az çok… bu adam nasıl oluyor da bu genç yaşta chelsea’yi satın alıp milyonlarca doları futbol sektöründe piç edebiliyordu? nedeni basitti, sovyetler birliği dağılınca başa geçen yeltsin çoktan batının kucağına oturmuştu. batı, sovyet pazarına girebilmek için gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını yeltsin’den istedi. yeltsin de bu talep doğrultusunda özelleştirme yasası çıkardı. büyük sovyet kurumları yok pahasına satıldı. satın alanlar ise batının yeltsin’e önerdiği bazı genç iş adamlarıydı. batı bizzat piyasaya girseydi, halk bu duruma tepki gösterirdi ama pazara rus genç işadamları girince tepki olmayacaktı. üstelik rusya’da yabancı yatırımcı istediği gibi hareket edemiyordu. bu adamlar rustu ama batının adamlarıydı. işte, abramoviç’in de aralarında bulunduğu bu gençler, yeltsin sayesinde sovyet’in bir çok büyük enerji şirketini ucuza aldı ve kısa süre içerisinde milyonlarca dolar kar etmeye başladı. ama batının talepleri bitmezdi. fakat talepleri yerine getiren yeltsin iktidarda kalamadı. tıpkı batının kuklalığını yapan pehlevi’nin milliyetçi musaddık tarafından devrilmesi gibi yeltsin’in ne mal olduğunu anlayan halk putin’i başa getirdi. putin batının planını bozdu. batı hesabına önemli kurumları satın alan iş adamlarını ülkeden kovdu. yakalayabildiğini içeriye attı. abramoviç kaçmayı başardı. önemli enerji kurumları tekrar devleştirildi.

    163* batı bu oyunu rusya’da oynamıştı… türkiye’de oynamaz mıydı? “özal’ın prensleri” diye aratın google’da… hikaye aynı hikaye, dönem aynı dönem… özal da ticarete soktuğu genç iş adamlarına önemli kurumları peşkeş çekmek istemişti. ama ömrü yetmemişti.

    164* tayyip erdoğan da iktidara geldikten sonra yabancı sermayeyi yerli sermayeyle eş tutan yasaları geçirdi. bir çok devlet kurumu piyasadan çekildi. denildi ki, devlet aradan çekilsin, piyasada rekabet artsın. iyi de, türkiye’nin batı ile rekabet edebilecek yerli iş adamı var mı? yok. örneğin, pilavcı ahmet usta ile burger king yarışabilir mi? yarışamaz. çünkü batının dünyaca ünlü ve çok büyük şirketleri eşit şartlar sunulduğu taktirde yerli lokal müteşebbisleri yutardı. nitekim öyle oldu, şuan çok önemli sektörlerde, en önemli kuruluşlar hep yabancıdır. oteller yabancıdır. limanlar yabancıdır. bir çok fabrika yabancıdır. bugün borsa’daki müteşebbislerin %30’u yabancıdır ama o %30’luk yabancılar borsadaki kağıtların %70’ine sahiptir… bugün yabancı yatırımcıların türk piyasasındaki oranı nedir biliyor musunuz? %65!

    165*ne yaptı erdoğan, önce yabancı sermaye ile yerli sermayeyi eş tuttu. sonra ihale kanununu değiştirerek yabancıların da ihalelere girmesine olanak sağladı. ihalelere giren yabancı sermaye türkiye’nin en önemli kurumlarını, limanlarını işletmelerini satın aldı. o yabancı yatırımcılar bu ihaleleri alsın diye türkiye’deki vergi oranları düşürüldü. örnek vermek gerekirse, şuan izmit’te güney koreli posco fabrikası türkiye’nin ilk paslanmaz çelik üretimi için fabrika açtı. posco neden fabrika açmak için türkiye’ye geldi? çünkü türkiye avrupaya ve ortadoğuya yakındı. üretilen ürünlerin pazarlara aktarılması kolaydı. bu bir. ikincisi, türkiye’de yabancı yatırımcıya yüklenen vergi yükü düşüktü. yani bu fabrika almanya’da açılsaydı, posco’nun sahibi olan güney koreli işadamı üç dört kat daha fazla vergi ödemek zorunda kalacaktı. üstelik almanya’daki iş güvenliği şartları daha ağırdı. bu şartları sağlamak için daha fazla maliyet gerekecekti. türkiye’de ise bunun maliyeti düşüktü. madende 301 kişi ölse bile çok büyük problem değildi. ve üçüncüsü, asgari ücret düşüktü. hükümet asgari ücreti bilerek artırmıyor. çünkü asgari ücretin düşük olması, vergilerin düşük olması, iş güvenliği şartlarının düşük olması yabancı yatırımcıyı ülkeye çekiyor. ülkeye para giriyor, ekonomi rahatlıyor. bu hamlelerin zararlı olacağı daha en başında erdoğan’a söylendi ama erdoğan dinler mi, o batıya taviz vermek zorundaydı. dedi ki, yabancı sermaye ülkeye girince yerli işçiyi çalıştıracak, işsizlik azalacak, piyasadaki para akışı hızlanacak böylece ekonomi canlanacak. haklıydı. öyle de oldu. piyasa canlandı. şuan hala canlı.

    166* fakat önemli bir sorun vardı… o da şuydu: ekonomi yabancı sermaye sayesinde yaşar hale gelmişti.
    -şayet çok zengin şirketler türkiye’deki yabancı yatırımcılara “çıkın oradan” derse, ekonomi biterdi.
    -üstelik türkiye’deki ekonomik düzen yabancı yatırımcıya bağlıydı. yabancı yatırımcı hoş tutulmazsa, ülkeden çıkardı, o zaman yine ekonomi biterdi.
    - asgari ücret artarsa, yabancı yatırımcı gider, ekonomi biterdi.
    -iş güvenliği mevzuatı sağlamlaştırılırsa, yabancı yatırımcı gider ekonomi biterdi.
    -vergiler artırılırsa yabancılar gider ekonomi biterdi.
    -faizler yükselirse, piyasa tedirgin olurdu, yabancılar yine giderdi, ekonomi biterdi.
    -ülkede olaylar çıkarsa piyasa yine tedirgin olurdu, yabancılar yine giderdi ekonomi biterdi.
    tüm bunların yanında ekonominin sağlam durabilmesi için her yıl ülkeye yabancı sermaye girmek zorundaydı. ali babacan birkaç hafta önce “her yıl türkiye’ye 300 milyar dolar girmek zorunda” açıklaması yaptı. türkiye her yıl bunca sermayeyi ülkeye getirmek için tavizler vermek zorundaydı. özel sektöre hemen her alan açıldı. okullar, üniversiteler, hastaneler, telekom, enerji alanları… hemen her yer açıldı ki, yabancı sermaye gelsin, ülkeye para getirsin.

    167* tüm bu anlattıklarım tek bir manaya geliyor… batı şuanda türkiye’nin ekonomisini dinamitleme gücüne sahip. isterse bunu yapabilir. ama yapmıyor. neden? ne karşılığında? tabiki tavizler. işte akp bu tavizleri vermeye muhtaçtır. 2013 haziranında, gezi olayları tüm hızıyla sürerken bir gelişme yaşandı. bir yasa çıktı. bu yasaya göre türkiye petrol anonim ortaklığının tekel özelliği kaldırıldı. yabancı şirketlerin türkiye’deki maden ve yer altı kaynaklarını işletme hakkı serbest hale geldi. ve geçen hafta mehmet şimşek tarafından yeni özelleştirme programı sunuldu. türkiye önümüzdeki dönemde yer altı kaynakları ve madenlerini de batıya pazarlayacak.
    babacan birkaç hafta bir açıklama daha yaptı, dedi ki “yerli sermayenin sanayi ve üretim sektörüne yönelmesi şart” babacan bunu neden söyledi? çünkü türkiye’deki yabancı sermayenin önemi azaltılmalı ve yerli sermayenin ihraç mal kapasitesi artmalıydı. babacan 12 yıl sonra kurdukları ekonomik düzenin yetersizliğini ilan ediyordu… zira eğer yabancı sermayenin ekonomideki etkisi azaltılmasza batı türkiye’ye her talebini kabul ettirir. türkiye kabul etmezse önce ekonomi bozulur ardından türkiye’deki recep tayyip erdoğan düşmanlarının önü açılır. erdoğan iktidarını kaybeder. tayyip erdoğan içerde o kadar düşman edindi ki, ona oy vermeyenlerin neredeyse hepsi kendisinden nefret ediyor. bu durumun suçlusu erdoğan, çünkü kendisi içerde o kadar grubu kendisine düşman etti ki, o kadar gruba hakaret etti ki, o kadar grubun özgürlüğüne, yaşantısına müdahale etti ki, herkes ona düşman oldu.

    168* bunların dışında türkiye ihracatındaki ab payı %50. yani türkiye batı ile olduğu kadar ab ile de arasını iyi tutmak zorunda. aksi taktirde ab ambargosu ile ihracat anlamında büyük bir sıkıntı yaşanır. özetle türkiye büyük bir kıskaçta, türkiye bunun farkında. akp bunun farkında. bu kıskaçtan çıkmak istiyorlar. peki erdoğan ne yapıyor, kendi zenginini yaratmaya çalışıyor. ihaleleri, arsaları kendi yakınlarına veriyor, iran’la ve çin’le anlaşmalar yapıyor… yapıyor ki batı’nın sermayesine ihtiyaç kalmasın. ama ne yaparsa yapsın, işe yaramıyor. çünkü zamanında kolunu bile verdi, şimdi geri alabilecek hiç birşeyi yok. türkiye yıllar boyunca sanayi ve üretim alanına önem vermesi gerekirken sadece inşaat sektöründe gelişim sağlamıştı.

    169* son zamanlarda verilen en büyük taviz ise muhtemelen hepinizin gözlerinden kaçtı. hatırlatayım. bundan yaklaşık 2 ay önce, rehineler henüz ışid tarafından serbest bırakılmadan önce, obama ışid’e karşı kurmuş olduğu koalisyonda türkiye’yi muhakkak istiyordu. ama erdoğan “türkiye ışid’e karşı kurulan koalisyonda yer almayacak, ancak insani yardım noktasında yardımcı olabiliriz.” açıklaması yapmıştı. bu açıklamadan sonra bir takım haberler amerikan ve alman basınında yer almaya başladı. hatırladınız mı? hayır mı? dinlemeler! alman basınında “almanya türkiye’yi yıllarca dinledi” haberleri patlak vermişti. alman basını bu konuyu hergün işliyor fakat nedense dinlemelerin içeriğine ilişkin herhangi bir açıklama yapmıyordu. merkel iddiaları yalanlamadı. erdoğan ise konuyla ilgili hiç konuşmadı. oysa aynı dinlemeleri yapan cemaat “vatan haini” ilan edilmişti. cemaat dinleyince vatan haini oluyordu ama almanya dinleyince çıt çıkmıyordu. sessizlik sürerken, bir haber de amerikan basınından patlak verdi: amerika da türkiye’yi dinlemişti! fakat ne hikmetse bu dinlemelerin de içeriğine ilişkin bilgi yoktu. obama iddiaları yalanlamamıştı. türkiye yine sessizdi. tam da bu haberlerin yapıldığı günlerde nato toplantısı olacaktı. erdoğan toplantıya gitti, obama ve merkelle görüştü. ardından ışid rehineleri serbest bıraktı. bunun üzerine erdoğan “rehineler durumu varken konuşamıyorduk, türkiye ışid konusunda üzerine düşeni yapacaktır.” diye konuştu. böylece türkiye ışid’e karşı yapılması planlanan operasyona katılma kararı aldı. ve dinleme haberleri bıçak gibi kesildi. o gün bu gündür dinlemelerle ilgili tek haber çıkmadı. türkiye bir kez daha taviz vermişti.

    170* akp, iktidara geldiğinde tavizkar politika gütmezse iktidarda kalamayacağını biliyordu. bu nedenle gücü eline alıncaya dek tavizleri sürdürdü. fakat öyle tavizler verdi ki, türkiye bugün içinde bulunduğu kritik konuma doğru savruldu.
    bu süreçte akp önce meclisi ve medyayı, ardından devlet kurumlarını ve yargıyı ve emniyeti ve danıştayı ve askeri ve en sonunda köşk ile hsyk’yı kontrolü altına aldı. daha önce hiçbir iktidar bu kadar kurumu tesir altına alamamıştı. hiçbir iktidar aynı anda bu kadar sayıda organa hükmedememişti. üstelik akp’nin arkasında halk desteği de vardı. tayyip erdoğan aşırı güçlenmişti. artık bağımsızlık hayalleri kuruyordu. eskisi gibi etrafa yumuşak açıklamalar yapmıyordu. esiyordu, gürlüyordu, kızıyordu. fırçalıyordu.

    171* tüm bunlar yaşanırken, eylül 2012’de tayyip erdoğan’ın siyasi kariyerinde çok büyük emeği olan erdoğan’ın dostu ve çalışma arkadaşı morton abramowitz bir makale kaleme aldı. o güne dek akp’nin sıkı bir hayranı olan abramowitz 2012 eylülünde kaleme aldığı makalesinde önemli konular açıklıyordu…
    -abramowitz hükümetin zor günler yaşayacağını söylüyor, pkk konusunda ciddi adımlar atması gerektiğini belirtiyordu. tam da o tarihlerde pkk’nın eylemleri artmaya başladı, her gün onlarca şehit haberi geliyordu. bu olaylar sonrasında hükümet ciddi adımlar atarak barış sürecini başlattı.
    -abramowitz 2013 yılında hükümetin muhaliflerden çok çekeceğini belirtmişti. 2013 yılında gezi olayları patlak vermişti.
    -abramowitz 2014 başlarında akp’nin ciddi bir bölünme riski yaşayacağını açıklamıştı. 2013 sonunda 17 aralık süreci patlak verdi. cemaat ve akp yollarını ayırdı. 2014 yılının başlarında akp ciddi bir cemaat tehlikesi yaşadı.
    -abramowitz ekonominin kötüye gideceğini açıklamıştı. suriye konusunda türkiye’nin yetersiz kaldığını söylemişti ve makalesini bitirirken şu cümleyi söylüyoru: “türkiye sürprizlerle doludur, boş bırakılmaması gerekir.” batı ile yaşanan balayı bitmişti. abramowitz bu haberi ortalık süt limanken duyurmuştu. yıllar onu haklı çıkardı ve otoriterleşen erdoğan’ın arası batı ile git gide kopmaya başladı. artık erdoğan eskisi gibi “demokrat” değildi. türkiye eskisi gibi “bölgesel lider” değildi. erdoğan batıda diktatör, baskıcı, özgürlükler karşıtı gibi isimlerle anılmaya başlanmıştı. http://nationalinterest.org/…ecarious-position-7494
    e39 528İ Arctic Silver & e90 325i Sparkling graphit metallic

  14. #413

    Üyelik
    Apr 2006
    Yaş
    41
    Şehir
    istanbul/çekmeköy
    Mesaj
    7.523
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    5 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    Abd nin Türkiye ye biçtiği rolu yukarıdaki yazıyı okuyarak anlayabilirsiniz
    Biraz uzun ama çoook faydalı böylece büyük resmi görebilirsiniz.
    e39 528İ Arctic Silver & e90 325i Sparkling graphit metallic

  15. #414
    TechTurkey Caesar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    Feb 2010
    Şehir
    İstanbul
    Mesaj
    3.081
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    11 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    O ne yahu roman mı?


  16. #415
    rebel - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    Nov 2010
    Yaş
    35
    Şehir
    türkiye
    Mesaj
    2.570
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    11 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    Olayi dine yada siyasi bir görüşe bağlamadan değerlendirmek önemli
    bu ulkede ataistler olduğu gibi diger din mensuplarida var
    hicbir bir partiyi desteklemeyen yada fanatik gruplar yada kararinda dogru yanlisini soleyen kisilerde var
    bukadar degiskenin oldugu grupta değer yargisi sadece ahlak kurallari olmali.ahlak toplumsal olarak genel kavramlardir. Ahlak ve vicdani ne partiyle nede dinle kiyasliyabiliyoruz. dogru toplumlarda hak hukuk ve ahlak anlayisiyla yonetiliyor. Yonetimde din olmaz.oyle olsaydı dunyanin en yasanmaz ulkeleri ataist ulkeleri olurdu . Ama bakiyorsunuz dunyada en cok yasa disi iş ahlaksizlik yuz kizartici suç cinsel istismar insan katliyami musluman ulkelerde oluyo. Sadece bizde degil. Musluman menşeeli bi tane duzgun yönetilen ülke gosterebilirmisiniz ?

  17. #416

    Üyelik
    Dec 2013
    Yaş
    29
    Şehir
    Isparta
    Mesaj
    2.762
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    17 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    Bu tür haberleri gördükçe içim açıyor, lakin elden bir şey gelmiyor dua etmekten başka.
    Ben ki önümde bir kız oluna onu tedirgin etmemek için hızlanıp önüne geçen biriyim. O ki be , şereften,haysiyetten, namustan nasibini almamış hem tecavüz edip hem öldürüp hemde gencecik kızın cesedini yakmış o na idam yakışmaz ancak ve ancak işkence yakışır.
    Bu tür haberleri gördükçe gerçekten şeriatın gelmesini istiyorum(siyasi olarak söylemedim) hiç olmasa adalet sistemi kısasa kısastır.

  18. #417

    Üyelik
    Apr 2006
    Yaş
    41
    Şehir
    istanbul/çekmeköy
    Mesaj
    7.523
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    5 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)
    [QUOTE=Caesar;7759847]O ne yahu roman mı?

    Yok belgesel.


    Alıntı rebel Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Olayi dine yada siyasi bir görüşe bağlamadan değerlendirmek önemli
    bu ulkede ataistler olduğu gibi diger din mensuplarida var
    hicbir bir partiyi desteklemeyen yada fanatik gruplar yada kararinda dogru yanlisini soleyen kisilerde var
    bukadar degiskenin oldugu grupta değer yargisi sadece ahlak kurallari olmali.ahlak toplumsal olarak genel kavramlardir. Ahlak ve vicdani ne partiyle nede dinle kiyasliyabiliyoruz. dogru toplumlarda hak hukuk ve ahlak anlayisiyla yonetiliyor. Yonetimde din olmaz.oyle olsaydı dunyanin en yasanmaz ulkeleri ataist ulkeleri olurdu . Ama bakiyorsunuz dunyada en cok yasa disi iş ahlaksizlik yuz kizartici suç cinsel istismar insan katliyami musluman ulkelerde oluyo. Sadece bizde degil. Musluman menşeeli bi tane duzgun yönetilen ülke gosterebilirmisiniz ?
    artı 1000

    Yasalar ülkede genel düzenin sağlanması için vardır, ceza olduğu için mi suç işlenmiyorsunuzyoksa vicdanmı?
    e39 528İ Arctic Silver & e90 325i Sparkling graphit metallic

  19. #418
    mimarsertac - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik
    Oct 2013
    Yaş
    34
    Şehir
    Munih
    Mesaj
    815
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    2 Post(s)
    Tagged
    0 Thread(s)

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •