Merhaba, uzun zamandır gözlemlediğim ve sonuçlarının insanları manipule ettiğini düşündüğüm bir konu var. Bu da Türkiye'deki insanların iyi araba algıları, bunu değerlendirirken kullandıkları kriterler ve kalite anlayışları.
Hepimiz, özellikle de 90'lardan sonra yaygınlaşan araba dergisi furyasını hatırlarız. Bu dergiler dikkat ederseniz genelde Alman otomobil dergilerinin ya lisanslı ya da kaçak kopyalarıydı. Başlıcalarını da yazayım; AutoShow (AutoBild), OtoHaber (Auto Zeitung), Auto motor und Sport. Neydi bu okuduğumuz ve arabalara bakış açımızı şekillendiren dergilerin özelliği? İyi ya da kötü diye değerlendirmeden söylüyorum, sürekli Alman markalarının ağırlıklı konu edilmesiydi. Bu gayet normal bir şey diyebilirsiniz, evet normal bir durum ancak ülkede arabalara dair okunan tek kaynak bunlar olunca algı da bu yönde şekillenmeye başlıyor.
Biraz daha somut şeylerden bahsetmeye başlayalım. Yukarıda bahsettiğim yayınlarda gördüğümüz bir özellik de bütün testlerin puan tablosuna göre şekillenmesi ve kararın o tabloya göre verilmesiydi. Örneğin 20 30 tane madde sıralanır ve burda en çok puanı alan araç 1. seçilirdi. Öncelikle her ne kadar çok objektif dursa da istediğiniz aracı parlatmaya çok müsait bir sistem bu. Aklıma gelen evlere şenlik bir test hatırlıyorum, V10'ların karşılaştırıldığı E60 M5 ve Audi S6'nın testi. Bu testin sonucuna göre kimsenin hatırlamayacağı Audi S6, BMW M5 gibi bir çıta belirleyici aracın önünde 1. seçilmiş. Bu sonucu S6'nın açılır tavanı, arka koltuk genişliği ve bagaj hacmi sayesinde puan farkı yaratarak belirlemişler! Kısaca komik. Örnekler çoğaltılabilir, mesela VW Passat'ın yeni çıktığı dönemde Mercedes E200 Kompressor ve Opel Vectra ile karşılatırılması. Sonucunda da Passat ile E200'ün aynı puanı alması gibiYa da Mk4 Golf GTI ile EP3 type R gibi arabaların komik kriterlerle eş görülmesi gibi.
Yukarıdaki fikir size çok ilginç gelmediyse daha sansasyonel bir konu var sırada; Yılın En iyi Otomobili seçimlerindeki şike. Yıllarca bu dergilerin seçtiği yılın en iyi otomobili ödüllerini de okuduk. Bunlar genelde Avrupa'nın ya da Dünya'nın en iyisi değil de "Alman'ya da satılan en iyi" ayarındaydı ama sorsanız o senenin dünyadaki en iyi arabası olarak lanse edilirler. Tahmin edebileceğiniz gibi bu adamların seçtiği arabalarda son 10 yılda 8 kez en iyisi Alman arabaları seçilmiş! Arabalar da S-Klasse Mercedes falan da değil VW up! falanSonra bu oy kullanan dergilerin birinden itiraf geldi. Dedikleri şuydu, biz yıllarca VW araçları 1. seçtirdik adil değildi oylamalar. Biliyorsunuz VW, Alman Devletinin sahip olduğu bir şirket, o yüzden kesinlikle çok ciddi kollanırlar. Siz de bu araçların dergilerde ne kadar mükemmel olduğunu okursunuz ve algı yönetimine tabi tutulursunuz. Bu araçlar kesinlikle iyi değildir demiyorum, ancak yanlı bir anlatım olduğunu söyleyebilirim. Bu skandal Dizel Emisyon skandalından çok önce patlak vermiştir bu arada.
İlerleyen yıllarda neyse ki bu basında çeşitlilik arttı da nispeten bir aydınlanma yaşadık. Piyasaya Autocar, EVO, Top Gear gibi İngiliz dergileri çıkınca insanlar arabanın aslında 100'den 0'a 39 metrede duran bir makina değil de dağ yoluna çıkıp eğlenebileceğiniz bir şey olduğunu görmeye başladılar. Chris Harris (ki Autocar'da yazarken 2005-6 yıllarında yazılarını kaldırdıkları için Türkiyede'ki ofislerini mail yağmuruna tutmuştum, sonra yayınlamaya devam ettiler) ve Steve Sutcliffe, Jeremy Clarkson gibi adamlar bize sürüş keyfinin gerçek otomobil severlik ölçütü olduğunu öğretti. Ha demiyorum ki araba değerlendirmek sadece hemen çıkıp gazlamaktır, elbette diğer kriterler de çok önemli güveniilirlik ve kalite gibi. Kaldı ki ingiliz Otomotiv Endüstrisinin batması büyük oranda bu yüzdendir.
Neyse Kalite demişken konuyu dağıtmayalım. Bizdeki kalite algısı nedir diye sorsam aklınıza neyin geldiğini tahmin edebiliyorum. "Arabanın konsolunun üst kısmı ve kapı içlerinin yumuşak plastikle kaplı olması." Yahu böyle dar bir değerlendirme kriteri olabilir mi? Yıllarca arabaların kalitesini "Malzeme ve İşçilik" adında lanet bir kalıba sığdırdılar. Sonucunda dünyanın en kaliteli arabalarınının bazılarını üreten Mazda ve Toyota gibi markalara kalitesiz araba gözüyle bakıldı. Sert plastik diye aşağılandı Japonlar ama dünyanın en sorunlu ve kalitesiz üretimi olan bazı orta sınıf alman otomobilleri göklere çıkarıldı. Elektrik sorunları, paslanma, mekanik sıkıntılar, 5 yıl sonra yeniyken durduğu gibi durmayan o fake trim kaplamaları hep gözardı edildi, çünkü bu ülkede suni olarak yaratılmış bir algı vardı.
Kalite konusunda bunları yazarken şu anda yollarda görebileceğiniz bir aracın bütün dizayn ve üretim aşamalarında bulunmuş öncesinde ise lider arge merkezlerinde çalışmış biri olarak yazıyorum, yani haklı gerekçelerim varŞunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, Kalite demek aldığınız ürünün size vaad ettiklerini ömrü boyunca sunabilmesidir. Kaliteli ürünler kendilerini bu şekilde kanıtlarlar, bize yıllarca pompaladıkları gibi sessizlik, yumuşak kaplamalar ve süspansiyon konforu gibi kriterler aracın ne kadar lüks olduğu ile daha alakalıdır.
Bu subjektif kriterlerin yanında bir de Amerikan, İtalyan, Japon, Fransız ve ingiliz markalarının itibarını da zedeleyecek yayınlar da çokça yapıldı. İnternette Türkiye'de çekilmiş test videolarını izlerken çok net görebiliyorum ki, bizim arabaya bakış açımız tamamen yukarıda bahsettiğim yönde şekillenmiş ve arabaları karşılaştırıken hep bize bu öğretilen Almanların iyi yaptığı şeyler üzerinden değerlendiriyoruz. Örneğin konsoldaki tuşlara basarken hep ne kadar yumuşak bir dokunuşa sahip olduğu bahsedilir, Japon Toyota'nınki ise daha mekanik, sorunsuz ve işlevsel olduğu bahsedilmez altı üstü bir buton yahu ne kadar çok önem veriyorsunuz. Zaten 5 yıl sonra çoğu Alman arabasındaki o tuşlarin üzerindeki yazılar siliniyor gereksiz oranda da bozuluyor. Sizin arabaya bakışınız bu kadar sığ olabilir mi, bu normal mi? Bence değil.
Bu yerme ve yükseltme işine bir örnek daha vereyim. Bir Alman dergisine rica minnet çıkarılan Amerikan arabası konusunda Amerikan V8 lerinin ne kadar eski teknoloji olduğu hacminin çok olduğunun bahsedilmediği test bulamazsınız. Yeter anladık yahu GM 50 yıldır Small block OHV motor üretiyor, adamların geçerli sebepleri var ki üretiyor diğer yandan da. Ne alıp veremedikleri var bilmiyorum ama o dalga geçtikleri LS, LT serisi GM motorları Alman üreticilerin ürettiği ultra karışık ve over engineered V8'lerinden daha başarılı aslında. Çoğu Alman motoruyla karşılaştırdığımızda bu motorların daha az yakıt tükettiği, çok daha ucuz olduğu, çok daha hafif olduğu ve çok daha sorunsuz olduğu bir gerçektir ama bunu görmenizi istemezler. Ki bunları yazan ben GM'in baş düşmanı olan Ford fanatiğiyim
Bu yazdıklarımdan Marka üzerinde bir art niyetimin olduğu düşünülmesin çünkü Porsche ve Mercedes-Benz gibi Alman markaları Otomotiv tarihini şekillendiren firmalardır. Diğerleri konusunda ise biraz overrated olduğunu söyleyebilirim maalesef.
Sonuç olarak, bu yazdıklarımın amacı sadece araba seven insanlar olarak biraz daha geniş düşünmemiz ve farklı renklerin de varlığını hatırlamamız içindir. Dünya'da çok çeşitli üretimler var ve hepsi bu yıla kadar yaşadıklarına göre bazı şeyleri iyi yapıyorlar demektir, dar bir bakış açısıyla bunları gözardı etmemek gerek diye düşünüyorum. Bu sektörde pazar kapmak için bizim gibi gelişmekte olan ülkelere bu tarz algı operasyonları yapılıyor, o ülkelerde bu inanışı güçlendirip pazara hakim olma hedefi vardır. Bunun için gelişmemiş ülkelere tırlar dolusu ikinci el arabaların hibe edildiği de bir gerçektir, çeşitli yöntemler var tabi. Bizde de neyse ki MX-5 gibi arabalar yeni yeni keşfediliyor, Scirocco tekelinden daha iyi bir seçenek değil mi
Araba sevgisi bir keyif işi ve bu makinalardan keyif almanın çok çeşitli yolları var, artık bizim ülkemizde de bu kültürün daha rafine hale gelmeye başladığının da farkındayım inşallah bu manipulasyondan kurtulup daha da bilinçli olacağız ülkece.