linkler için çok teşekkür ler kapalı maraşta bu arada iyimiş galeride kalan arabalar falan varmış 2 yere tech olarak meting falan mı yapsak napsak![]()
linkler için çok teşekkür ler kapalı maraşta bu arada iyimiş galeride kalan arabalar falan varmış 2 yere tech olarak meting falan mı yapsak napsak![]()
elenafilatova.com
Tabi hocam buyur.Çernobil faciasının en detaylı kaynakları bence bu sitede. İncelemenizi tavsiye ederim. Bende paylaşımlarımı buradan yapıyorum.
![]()
Ölü kasabalar ve köyler sadece gündüz uyuyorlar. Gece hepsi uyanıyor. Hepsi kıpırdamaya, hışırdamaya başlıyor; kurbağalar vraklıyor.
Alfa, Beta, Gama.
Bir baykuş gibiyimdir ve gece gezilerimde bana eşlik edecek birini bulamıyorum. Ne zaman birini buraya getirsem, bana rahat bir kafede bir şeyler içmek yerine neden burada kurbağa ezdiğimizi soruyorlar. Ben de onlara bir kafede iki paket sigara içmenin sağlığa Vilcha'da gezmekten daha çok zararlı olabileceğini söylüyorum. Çoğunlukla buradan kaçıp gitmek istiyorlar. İnsanlar buranın lanetli olduğunu düşünüyor...
Ben mutant ve Çernobil Kardanadamı hikayelerine inanmıyorum. Bence burası ilginç bir yer.
Vilcha'nın dış mahallelerinde yeni nesil el geiger sayacım 109mR/saat gösteriyor. Kasaba reaktörden 45 kilometre uzakta, radyoaktif bulutların ilk uğradığı yerde bulunuyor. Sayaç dostum insanlığın bildiği her tür radyasyonu ölçebiliyor. Şimdi radyasyon türleriyle ilgili birkaç ufak şey öğrenme zamanı.
İçimizden geçebilen türe gama radyasyonu deniliyor. Birikebiliyor, yani vücudumuza verdiği zararı hesaplayabiliriz. Gama ışınları X ışınlarıyla neredeyse özdeştir. X ışınları insan yapımıdır, ama gama ışınları doğada bulunur. Kozmik radyasyon olarak da bilinir. Yüksek irtifada uçan her uçak, 25mR/saatlik bir kozmik radyasyona maruz kalır. Gama hızlı bir şekilde problemler yaratacak kadar güçlüdür. Gama bir dalgadır. Sizi saatler içinde öldüren türden görünmez kurşunlar gibidir. Ama alfa ve beta saatli bomba gibi çalışan taneciklerdir. Radyoaktif tozların solunması yoluyla insan bedenine girip orada kalırlar ve birkaç yıl içinde kanser hücrelerin oluşmasına sebep olurlar. Alfa tanecikleri üçü içinde en ağır olanlarıdır, betalar ise oldukça hafiftir, gamaların ise kütlesi yoktur. Alfa tanecikleri genellikle 4'le 12 santim arası bir mesafe katedip durur yani saf plütonyum toplarıyla bilardo oynayabilirsiniz. Derimizdeki ölü hücreler de beta radyasyonunu durdurabilir, yani plütonyum toplarıyla jonglörlük bile yapabilirsiniz.
100mR/saat'lik radyasyon seviyesindeki bir yerde gezersek, Kiev-Londra seferi yapan bir uçaktaki bir yolcunun birkaç saatte alacağı gama radyasyonu dozunu bir saatte alırız. Londra'ya uçmadığıma göre aynı hafif dozu aldığımız Vilcha'da gezebilirim.
Malesef büyük bir risk olmasına rağmen, soluyarak aldığımız alfa ve beta taneciklerini sayamıyoruz. Felaketten sonraki bir yıllık süreçte radyoaktif partiküller yüzeyde kalıyor. O zamanlar bu toprakların üzerinde yürümüş olsaydım, ayakkabılarıma veda etmek zorunda kalırdım. Aynı şekilde, eğer geiger sayacımı radyoaktif yüzeye değdirseydim, sayacım radyasyon açısından kirlenmiş olurdu ve bozulurdu. Burada açık bir araçla gezmek plütonyum topları yutmak kadar çılgınca olurdu. Ama söylediğim gibi, şimdilerde radyasyon toprağa karışmış ve seviye düşmüş. Bu bölgede ufak bir sağlık tehlikesiyle seyahat edebildiğimiz için iyi, ancak bölgenin temizlenmesinin zorlaşmış olmasından dolayı da kötü.
Bu günlerde, radyasyon sebzelerde ve meyvelerde yaşıyor; bu sebepten manava gittiğinizde bir geiger sayacı bulundurmak, buradayken bulundurmak kadar yararlı olacaktır. Büyük bir mesele de mantarlar. Birçok Amerikalının tükettiğinden altı kat daha fazla mantar tüketiyoruz. Mantarlardaki kimyasallar sezyum-137'den bile daha kötü(öyle ki mantarlardaki sezyum düzeyi sezyum-137'nin yarı ömrü kadar azalmamış.).
Her neyse, bu kadar bilimsel şey yeterli; yolculuğumuza gün ışığında devam edelim.
Haritadaki boşluk.
Sınırdayız ve tabela bizi Sovyetler Birliği'nin 15 devletinin dillerinde karşılıyor. Bazen Beyaz Rusya'da gezintilere çıkıyorum. Yollar daha iyi ve benzin daha ucuz. Bu ülke Rusya'yla iyi ilişkiler içinde ve dünyanın kalanından ayrı duruyor. Beyaz Rusya yıllarca başkanları olan Lukaşenko'nun otoriter rejimi altında yaşadı. Fidel Castro'ya benzer, daimi başkandır, sadece sakalı yok.
Yeni haritalarda kurtların toprakları büyük bir boşluk olarak görünüyor. Terkedilmiş kasabalar, köyler ve yollar silinmiş.
Yetkililer çevresel olarak güvenli olmayan yolların bir haftasonu gezgini tarafından kullanılmasını istemiyor.
Sınır geniş. Arazi mücadele etmeye değmiyor. Anayoldan ayrılır ve sınır boyunca seyahat edersek, hangi ülkeye ait olduklarını bilmeyen ölü köylerden geçeriz.
Asfalt kaplı yollar bitene kadar aracımızla gidiyoruz ve sonra yürüyerek yolculuğumuza devam ediyoruz. Arabanızı ya da motosikletinizi başıboş bıraktığınız için endişelenmenize gerek yok, kimse bulamayacaktır. Burada birileriyle karşılaşma ihtimaliniz Antarktika'da biriyle karşılaşma ihtimaliniz kadar.
Tabela bir köye olan mesafeyi gösteriyor.
Bu bir kuş yuvası. Sığırcıklar uçup gideli uzun zaman olmuş.
Beyaz Rusya'daki ayrılmış bölgenin adı 'radyoaktif ekolojik orman rezervi'. Köylerin çoğu çok uzak. Birçoğunun da yolu yok. Oralara gitmek için bir traktör kullanmalı ya da yürümelisiniz.
Yorulursanız, oturacak bir bank mutlaka olacaktır.
Ya da ayakta durup Çernobil Niagarası'nı izleyebilirsiniz. Buradaki radyasyon seviyesi Kiev'dekiyle aynı. Bu köprüde durmak, Venedik'teki herhangi bir köprüdeki kadar güvenli. Ama unutmayın, bu Çerni; birkaç yüz metre yürüyüp kendinizi çok kötü bir yerde bulabilirsiniz. Çernobil bölgesinde sekiz yüzden fazla radyoaktif hurda mezarlığı var. 1986'da oluşturuldular ve şu an nerede olduklarını bilmiyoruz. Güvenlik için geiger sayacı hep açık olmalı.
Sonunda bir köy bulduk. Adı belli değil.
Hiç kimsenin olmadığı bir köye gelmenin bende yarattığı duyguları anlatmak zor. Ama yine de deneyeceğim. Önce sanki sağırmışsınız gibi hissediyorsunuz. Sessizlik olağanüstü. Cıvıldayan kuşlar yok, rüzgar yok, bu sessizliği bozacak hiçbir şey yok. Köyler kasabalardan daha bir alışılagelmedik duruyor. Evler, kulübeler sanki gerçek değillermiş gibi geliyor. Her şey bir çizimmiş gibi, ve sanki ben bu resmin içine adım atıyorum.
Smirnovka.
Bu, köy kulübü. İnsanları eğlenceler düzenlediği, toplandığı, film izledikleri bir yermiş.
Şimdiyse eğlence bitmiş. Kapılar açık ama kimse içeri girmiyor. Böyle kapalı bir yerde bir yaban domuzuyla karşılaşmak pek de güvenli olmazdı.
Köylerde bir deyiş vardır; evini tamir etmezsen yıkılır. Görünüşe göre doğru.
Bir çok yerde, tahta haçlar üzerine aceleyle kazınmış şeyler, burada yaşanmış zengin hayatlardan kalan son şey. Muhtemelen haçlara bakıp sevdiklerine dua edenlerin de çoğu burada.
Bu köyü birkaç yıl önce buldum, ama onu haritamda bulamadım. Köy mezarlığına bakılırsa, 1800'lerin başından 1986'ya kadar bu köyde yaşayanlar Smirnov'larmış.
Evliliklerin aynı aileden kişiler arasında yapıldığı bir tarikat köyü olmalı. Herkesin soyadı aynı.
Bu köyü haritama ekledim ve adını Smirnovka koydum. Ünlü bir votkaya verdiğimiz isim. Acaba burada yaşamış insanlarla Smirnoff marka votkayı yapanlar arasında bir bağ var mıdır merak ediyorum.
Tabii sadece merak edebilirim, çünkü burada sorumu cevaplayacak kimse yok.
![]()
hepsini okudum. artık belgeseller de uygun bi saate bıraktım. ne yalan söylüyüm benim de canım gitmek gezip görmek o duyguyu yaşamak istedi. eğer alınacak radyasyon birkaç röntgenden ibaretse çok büyük bir tehlike gibi gözükmüyor![]()
yangın yara-savunma egıtımlerı esnasında radyoaktıf kırlenme - korunma - olcme gıbı bı dersımız vardı.aman yani.o zaman bıle tırsmıstım kı,burayı dusunemıyorum bıle.gecmıste cokca kaynaktan ızledım , bılgı edındım burası ıle ılgılı.
radyoaktıf maddelerın hayatımızdakı yerı ıcın , kesınlıkle okuyun
![]()
lakın benım asıl ılgımı ceken tıbbın gelısmesını saglayan II.dunya savası sırasındakı nazılerın ınsan deneylerı olmustur hep.
gemıde hep merak ederdım. zamana gore suda hayatta kalma surelerı vs yı.megersem bu hayvanlar tarafından bulunmus bunlar hep.bu soyledıgım en ınsancıl olanı...ıkız deneylerı felan aman yani...
Dr. Ümit Şahin
Yirminci yüzyılın teknolojik gelişmelerle anılan tıp tarihinde 3. Reich Almanya’sının özel bir yeri var. Nazi dönemi, bugün kimi yazarlarca modernizmin mantıki bir aşaması sayılıyor; öyleyse Nazi tıbbı da tıp bilgisinin gelişiminde bir aşama olarak kabul edilebilir.
En hafif deyimiyle “dehşet verici”bir aşama olan Nazi döneminde tıp dünyası insan üzerinde yapılan deneylerin en uç örneklerine tanık oldu. “İşkence”sözcüğünü bile hafif bırakan bu “deneyler”, insanın gayet soğukkanlı bir şekilde “kobay” olarak kullanıldığı uygulamalardır ve şaşırtıcı bir çeşitlilik gösterir. Nazi tıbbında herkesin adını gayet iyi bildiği birkaç “meslektaşımız”, örneğin Dr. Joseph Mengele, Dr. Sigmund Rascher vb. tarafından yapılan bu deneylerden elde edilen verilerin kullanımıyla ilgili etik tartışmalar ise hâlâ sürüyor.
Bu dönemde yapılan insan deneylerinin ideolojik, askeri ve tıbbi amaçları vardı. Nazi doktorlar yaptıkları deneyleri askeri bir gereklilik olarak savunuyorlar ve bu açıklamayı yeterli bir akıl yürütme olarak görüyorlardı. Ne var ki nasıl Yahudi soykırımının nedenlerini anlamak hiç kolay bir şey değilse, bu deneylerin yapılabilmiş olmasını anlamak da hiç kolay değil. Bu yapılanları “insanlık dışı bir vahşet” olarak adlandırmak da faşizmi anlamaya yeterli olmuyor.
Bu dönemde Nazi doktorlar tarafından yapılan başlıca deneyleri anlatmaya çalışalım şimdi. Deneyler çoğunlukla Yahudiler olmak üzere Nazilerin aşağı ırklar olarak kabul ettiği gruplar ve savaş esirleri üzerinde yapılmıştır. Elimizdeki bilgiler toplama kamplarından kurtulan kişilerin anlatımlarına ve savaş sonrası mahkemelerdeki itiraflara dayanıyor:
Dondurma-hipotermi deneyleri:Mahkumlar saatlerce buzlu su tanklarının içinde tutuluyor ve deney genellikle mahkumların donarak ölmeleriyle sonuçlanıyordu. Amaç, düşman ateşine hedef olan Alman pilotlarının Kuzey denizinin buzlu sularında kaç saat canlı kalabileceklerini bulmaktı. Kuzey denizinde bu sürenin 1-2 saatten fazla olmadığı biliniyordu. Dr. Sigmund Rascher bu soğuk koşulları Dachau’da, daha sonra da Auschwitz’de oluşturmaya çalıştı ve yaklaşık 300 mahkum kullandı. Bu deneklerin en az 80-90’ının öldüğü biliniyor.
Yüksek rakım deneyleri:1942’de Dr. Rascher’in Dachau’da yaptığı deneylerin amacı pilotların uçaktan oksijenli ya da oksijensiz olarak atladıkları zaman kullanmaları gereken araçları saptamaktı. Rascher bunun için bir basınç odasında yüksek irtifa koşullarını oluşturmuştu. Genellikle kurbanlarının beyinlerini henüz canlıyken disseke ediyor ve yükseklik hastalığının beynin subaraknoid kan damarlarındaki küçük hava kabarcıklarının bir sonucu olduğunu gösteriyordu. Denek olarak kullanılan 200 mahkumdan 80’i hemen ölmüş, kalanlar deney sonucunda öldürülmüştür.
Deniz suyu deneylerieniz suyunun içilebilirliğini denemek üzere Dachau’ya 90 çingene mahkum üzerinde Dr. Hans Eppinger tarafından yapılan deneylerdir. Deneklere deniz suyu hiç değiştirilmeden ve tek sıvı kaynağı olarak verildiğinde 6-12 gün arasında ciddi fiziksel patolojilere ve ölüme neden oluyordu. Denekler o kadar ağır dehidrate oluyorlardı ki bir damla su için yerleri yaladıkları görülüyordu.
Sulfanilamid deneyleri:Alman Silahlı Kuvvetleri 1941-1943 yıllarında Rus cephesinde gazlı kangrene bağlı çok ağır kayıplar verdi. Bu kayıplar ve diğer savaş yaralarına bağlı infeksiyonlar, cerrahiden ziyade kemoterapötiklere karşı bir ilginin doğmasına neden oldu. Sulfonamidlerin keşfi, savaşa bağlı yara infeksiyonlarının tedavisi için yeni ve devrim niteliğinde bir olanak sunuyordu. Savaş yaraları sağlıklı Yahudiler üzerinde oluşturuluyor ve bu yaralarda streptokok; tetanoz ve gazlı kangren infeksiyonlarının gelişmesi sağlanıyordu. Yaranın iki yanındaki damarlar bağlanarak anaerob ortam yaratılıyor ve oluşan infeksiyonun sulfanilamidle tedavisi deneniyordu.
Tüberküloz deneyleri:Nazi doktorlar tüberküloza doğal bağışıklık olup olmadığını saptamak ve aşı geliştirmek amacıyla da deneyler düzenlediler. Dr. Heissmeyer, tüberkülozun bir infeksiyon hastalığı olduğuna dair yaygın inanışı çürütmeye çalışıyordu. Dr. Heissmeyer’in iddiası bu gibi infeksiyonlara Yahudiler gibi aşağı ırklar tarafından daha kolay yakalanıldığıydı. Heissmeyer, canlı tüberküloz basilini deneklerinin akciğerine injekte ediyordu. Ayrıca deneylerinde kullandığı 20 Yahudi çocuğun lenf nodlarını da çıkartmıştı. Yaklaşık 200 yetişkin Yahudi bu deney sonucu ölürken, söz konusu 20 çocuk Bullenhauser Barajı’nda, Heissmeyer’in deneylerini yaklaşan müttefik kuvvetlerinden gizleme çabaları nedeniyle asılarak öldürüldü.
Zehir deneyleri:Buchenwald’de bir araştırma ekibi fenol, benzin ve siyanür injeksiyonuyla Rus mahkumlar üzerinde infaz denemeleri yaptılar. Deneylerde deneklerin ölüm hızları ölçülüyordu.
Yara deneyleri:Himmler, SSaskerlerinin savaş alanlarında hemoraji nedeniyle öldüklerini görünce, Dr. Rascher’e Alman birliklerine savaş alanına gitmeden önce kullanmaları için koagülan geliştirmesini emretti. Dr. Rascher kendi geliştirdiği koagülanların, Dachau krematoryumunda canlı ve bilinci açık mahkumlarda yaptığı amputasyonlar sırasında görülen kanamalar üzerindeki etkisini araştırdı. Ayrıca Ravensbrueck toplama kampında kurbanların ampute kol ve bacaklarını birbirlerine transplante etme gibi girişimlerde bulunuldu.
Suni döllenme deneyleri:Ünlü 10. Blok deneyleridir. Himmler, Dr. Carl Clauberg’in üst düzey bir SSsubayının infertil karısını tedavi ettiğini duyunca etkilenir ve Dr. Clauberg’i Auschwitz’de çalışmak ve 10. Blok’ta bir laboratuvar kurmak üzere görevlendirir. 10. Blok’ta çoğunluğu daha önce doğum yapmamış 20-40 yaşları arasındaki evli kadınlar toplanır. Kadınlar burada sürekli olarak öldürülme, kısırlaştırılma ve Clauberg’in tecavüzüne uğrama korkusuyla yaşıyorlar ve deneyler için özel olarak seçilmiş erkek mahkumlarla cinsel ilişkiye zorlanıyorlardı.
Kısırlaştırma deneyleri:Himmler’in asıl ilgisi kısırlaştırma üzerindeydi. Clauberg’i infertilite tedavisinin tam tersi üzerinde çalışmaya ikna etti. Clauberg tüm enerjisini kitle kısırlaştırması yöntemleri geliştirmeye yöneltti. Binlerce mahkumun genital organları, kısırlaştırma için en ucuz yolun bulunması için yapılan çalışmalarda sakatlandı. Naziler bu yöntemleri milyonlarca mahkuma uygulayabilmeyi umuyorlardı. Auschwitz’de uterus ve servikslerine kostik madde injekte edilerek kısırlaştırılmak istenen kadınlar korkunç ağrılar çektiler, şiddetli kasılma ve kanamalar yaşadılar, overlerinde iyileşmeyen inflamasyonlar oluştu. Erkeklerin ise testislerinde yüksek dozlarda radyasyon ışınlaması yapılıyor, daha sonra oluşan patolojik değişikliklerin incelenmesi için de testisleri çıkarılıyordu.
İkiz deneyleri:Bu deneyler Auschwitz’de Dr. Joseph Mengele tarafından yapıldı. Mengele’nin en “sevdiği” denekler Yahudi cüceler ve tek yumurta ikizleriydi. Dr. Mengele’nin Nazi ideolojisinin saf Aryan ırk düşüncesinden kaynaklanan saplantıları onu üreme ve çoklu doğumlarla ilgili sırları çözmeye yöneltiyordu. Amacı Aryan ırkın çoğalmasını ve dünya nüfusuna hakim olmasını sağlayacak yöntemler geliştirmekti. Bu amaçla kullanılan 1000 çift ikizden 200 çift hayatta kalabilmiştir.
Yahudi iskeletleri koleksiyonur. August Hirt, Strasburg Üniversitesi Anatomi Profesörüydü. “Nesli tükenmiş Yahudi ırkına”adanmış bir müze için Yahudi kafatasları ve iskeletlerinden oluşan büyük bir koleksiyon oluşturmak istiyordu. 1943’de bu amaçla Natzweiller toplama kampında gazlanarak öldürülen 115 kişi Strasburg Üniversitesi Anatomi bölümüne gönderilmiştir.
Nazi doktorların 2. Dünya Savaşı boyunca gerçekleştirdikleri insan deneylerinden bazıları böyle özetlenebilir. Ayrıntılarını yazarken/okurken bile dehşet içinde kaldığımız bu “bilimsel araştırmalar” da geride bırakmak üzere olduğumuz binyılın “tıbbi”olguları arasında yer alıyor. Aslında ortaçağ engizisyonundan kızılderili soykırımına; cadı avından diktatörlüklere ve kanlı savaşlara kadar 2. Binyıl acımasız vahşet sahnelerinden geçilmiyor. Ama Nazi döneminin ve yüzyılımızda yaşanan diğer faşist dönemlerin ayırıcı yanı, herhalde bugün bir parçası olduğumuz “çağdaş uygarlığın”bir aşaması ve ürünleri olması.
Daha “temiz” bir geleceğe ve “insani” bir tıbba ulaşmak için sadece yarım yüzyıl önce yaşanan tüm bu olayları da unutmamak gerekiyor.
bunlar yetmemıs bı de gazla zehır testlerı yaptıkları ve yaktıkları ınsanlardan gerıdonusum yapmıslar.
Polonya'da bir enstitü tarafından yapılan bir araştırma, Alman Nazilerin savaş sırasında, gerçekten sabun üretmek için insan bedenini kullandığını ortaya koydu.
Polonya'daki IPN Enstitüsü’nün açıkladığı araştırma sonuçları, Nazilerin, Profesör Rudolf Spanner tarafından yönetilen Dantzig Tıp Akademisi Anatomi Enstitüsü’nde insan bedeninden alınan bazı maddelerle sabun yaptıklarına kuşku olmadığını gösteriyor. IPN'den Paulina Szumera, araştırmayı, bu olayları inkar eden seslere karşılık vermek için başlattıklarını,söyledi.
Szumera, Polonyalı bilim adamları tarafından, Lahey'deki uluslararası Adalet Divanı'nın arşivlerinde kalan ve Nürnberg'teki mahkemede kanıt olarak kullanılan son sabun parçası üzerindeki incelemelerde, sabun yapımında kullanılan bedenlerin Stutthof Nazi Temerküz Kampı ile Gdansk'taki cezaevleri ve bir psikiatri kliniğinden geldiğinin saptandığını söyledi.
İnsan bedeninden yapılan sabunların, profesör Spanner'in laboratuvarında masaların temizliğinde kullanıldığı saptanan araştırmada, sabunlara kötü kokmaması için badem esansı katıldığı da ortaya konuldu.
Nazilerin ve komünistlerin Polonyalılara karşı işlediği suçları araştıran bir enstitü olan IPN'nin araştırmasında, sabun yapılan insanların laboratuvarda öldürülüp öldürülmediği ya da bu sabunların piyasaya sürülüp sürülmediği konusunda bilgi verilmedi.
Kaynak : Nazi vahşetine bilimsel tesbit
Paylaşımınız için teşekkürler. Gerçekten ürkütücü ve dudak uçuklatıcı bilgiler resmen.. Neymiş bu naziler böyle.. Denek olarak da hep mahkumlar ı kullanmışlar resmen işkenceden beter etmişler..
arkadas pripyat dedik takıldık şimdide naziler çıktı ... okumadığım sayfa , satır kalmadı .. yeter la çıkamadıkburdan ufolara falan bağlamayın da
ufo dedıgın nazı işi yine.aman girmeyelım cıkamayız gercekten.
bombayı atıp kacıyorum o halde.
bakınız:
haunebu.
""Deneyler çoğunlukla Yahudiler olmak üzere Nazilerin aşağı ırklar olarak kabul ettiği gruplar ve savaş esirleri üzerinde yapılmıştı""
![]()
Vallahi bende tek tek okudum sıkıntıya girdim gerçekten tehlikelide olsa gidip görmek gerek , okumadığım satır kalmadı bende konudan çıkamıyorum açan arkadaşa tebriklerimi iletiyorum.. Konuyu takip ediyorum.
S!nek Performance Race Parts & Aftermarket
Abi hadi konu iyi dedik, verilen linklere videolara sardık, insan yiyenlerin uçak kazasını da gördük en kalp dayanmaz resimleri de ancak kafayı yemeye ramak kaldı akü
yahu öyle bir girmişim ki konuya bahçeye sigara içmeye çıkarken tırsıyorum çünkü gözümün önüne mutasyona uğramış çocuk fotoğrafları geliyo:S
konunun özü gerçekten çoğu insanın kaldıramayacağı bilgiler içeriyo.. dediğim gibi ben kötü fotoğrafların en fazla 5ine bakabildim..
bana en dramatik gelen bilgi ise: reaktörün kapatılması için çalışan asker ve itfaiyeciler oldu.. devlet çatıya robot yolluyor robotun devreler 10saniye sonra pert.. e adamlarda çözümü! insada buluyo ve bir güzel kandırarak gencecik insanları oraya yolluyorlar..
reaktörün altına tünel kazılıp beton dökülüyor, helipkopterle reaktörün üzerine kurşun atılıyor, toprakla reaktörün üzerini örtüyorlar, işte bu 3 aşamadaki insanlar en fazla etkiyi yaşayanlar.. allah hepsini gani gani rahmet eylesin, olmasalar ne olurdu düşünmek bile istemiyorum..
biraz içine girince söylenecek o kadar çok sözü oluyor ki insanın gerçekten çok acı bir durum yaa..
Haklısınız reaktör patladıktan sonra en çabuk şekilde imha edilmesi için binlerce masum insan seferber edildi ve sonra maalesef yüksek radyasyondan dolayı çoğu yaşamını yitirdi hayatta kalanlar ise radyasyondan dolayı ağır hastalıklara yakalandılar.
Beni şu söz çok etkiledi ;
Lise zamanında bu konu o kadar ilgimi çekmiştiki bir ödevde 4 sayfalık bir makale yazmıştım kendim ve o 4 sayfaya bile sığdıramadığım pek çok şey vardı...Çatıdaki iş belki de hepsi içinde en kısa süreniydi, sadece iki dakika. Bir çok askere ordudan emekli olabilmeleri için gereken süreyi dolduracak iki seçenek sunulmuştu. Biri cehennemvari bir kurşun, roket ve bomba yağmurunda, Afganistan'da iki yıldı; diğeri ise sakin, sessiz ve görünmez bir gama ışını yağmurunda, Ünite 3'ün çatısında iki dakika.
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)